Bilindiği üzere, yüzyıllardan beri Müslümanlar nezdinde kutlanagelen beş mübarek gece/kandil var.

Bunlardan Reğâib ve Mi'rac kandilleri Receb ayında, Berâat kandili Şaban ayında, Kadir gecesi de Ramazan ayında bulunuyor. Mevlid kandili ise Ramazan'dan beş ay sonra gelen Rebiülevvel ayını aydınlatıyor. Görüldüğü gibi Mevlid-i Nebi dışındaki kandillerin hepsi mübarek üç aylar içindedir ki bunlar, bilhassa duaların makbul olduğu, salih amellere kat kat karşılık verildiği gecelerdir. Kuraklıktan çatlamış topraklar için su ne ise, amelsizlikten kurumuş kalpler için de kandil geceleri odur. Milletimizin 'kandil' olarak adlandırdığı bu geceler, gönül evlerimizi aydınlatan ışıklardır.

Mübarek gecelere "kandil" isminin verilmesi, o gecelerde salâtîn camileri başta olmak üzere mabedlerin, dergâhların içlerine ve minarelere kandillerin asılması ve mahyaların döşenmesi şeklindeki son birkaç asırlık bir Osmanlı geleneğine dayanıyor.

Mübarek gecelerin evrad ü ezkar, ibâdet ü tâât, dua ve istiğfarla aydınlatılması ile kandilin bulunduğu yeri aydınlatması arasındaki güzel tevafuk, gayet tatlı, şirin ve hoş bir halk isimlendirmesi olarak karşımıza çıkıyor. Kur'an-ı Kerim'deki benzetme ile Allah'ın nurunun bir kandil içinde yanması gibi (Nur Sûresi, 24/35) kandil gecelerinde de ilahî nurlar ve feyizler mâbedlerin kubbelerinden içeri yağar, içinde yanar; Nebiler Sultanının ifadeleriyle, o sırada cemaatin üzerine semavî bir sekîne iner, rahmet onları kuşatır, melekler kanatlarını onların altına serer ve Allah, katındakilere onlardan bahseder. O gece Allah'ı ihlâsla anan zikir meclislerinden insanlar affolunmuş olarak kalkarlar. Yeryüzünden gökler ötesine tesbih, tahmid, tekbir, tehlil ve duaların yükseldiği, Arş-ı Mualla'dan da dünyaya nazar-ı ilahî ile birlikte af, mağfiret, feyiz, bereket, muhabbet ve şefkatin yöneldiği böylesine mukaddes, aydınlık ve bereketli zaman dilimlerinde, uzaydan yeryüzüne bakıldığı zaman adeta "Üstünüze yedi sağlam gök bina ettik. Oraya parlak kandiller astık." (Nebe Suresi,78/12-13) âyetinde ifade edilen o harikulâde semavî tabloların insânî mimarideki bir resmi gibi muhteşem bir manzara ortaya çıkar.

Sultanlar ve efendiler, evlerini ve saraylarını halı, kilim, mobilya ve döşemelerle süslemeden, hizmetçilerini de elbiseler ve silahlarla donatmadan hiç kimsenin ikametgâhlarına girmesini istemezler. Aynen bunun gibi, kandil gecelerinde Yüce Allah meleklere yeryüzüne inmelerini emreder; çünkü kullar, kendilerini ibadetler, oruçlar ve gece namazlarıyla; mescidlerini de kandillerle ve lambalarla süslemişlerdir. Ümidimiz odur ki bu gecelerde Rab Teala meleklere der ki: "Sizler bana Âdemi yarattığımda "Yeryüzünde fesat çıkaracak bir varlık mı yaratacasın?" demiştiniz. Ben de size: "Ben sizin bilmediklerinizi bilirim" (Bakara Sûresi, 2/30) demiştim. Şimdi gidin bu gece, o kullarımı ayakta, rükûda ve secdede ibadet ediyor olarak görün de, benim onları (nasıl) bir ilim ve hikmet üzere başka âlemlere üstün kıldığımı bilmiş olun." Dünyadaki mescidleri kandillerle süsledikleri gibi hakiki Allah evleri olan gönüllerini de iman ve amel kandilleri ile aydınlatabilen mü'minler, Allah'ın iftihar ettiği kullarıdır.

Allahu Teala, dünya semasını kandil misali yıldızlarla donatmıştır. O Zat-ı Hakîm, elbette göğü kandil kandil yıldızlarla süslerken, insanlara da yeryüzünde kandiller yakmayı, belki yeryüzünün kandilleri olmalarını, bunun için ise önce gönüllerindeki kandili yakmalarını ima ve işaret etmektedir. Yerden bakıldığında gökyüzündeki yıldızlar nasıl gözüküyorsa, gökyüzünden bakıldığında yeryüzündeki ilim, fikir ve zikir sohbetleri de öyle gözükür.

Gecelerde, bilhassa da mübarek gecelerde ve kandil gecelerinde gönül evlerine ilahî kandil yakabilenlerin hikayesi şu ayet-i kerimelerin sonsuz mana katmanları içerisinde kendine yer bulmaktadır: "Allah, göklerin ve yerin nurudur. O'nun nuru, içinde lamba bulunan bir kandile benzer. Lamba cam içerisindedir. Cam, sanki inciden bir yıldız. Ne doğuya ve ne batıya mensub olmayan mübârek bir zeytin ağacı(nın yağı)ndan yakılır. (Öyle mübârek bir ağaç) ki, neredeyse ateş değmese de yağı ışık verir. Işığı parıl, parıldır. Allah, dilediği kimseyi nuruna iletir. Allah insanlara misaller verir. Allah her şeyi bilir. (Bu kandil) Allah'ın yükseltilmesine ve içlerinde adının anılmasına izin verdiği evlerdedir. Onların içinde sabah akşam O'nu tesbih eder, şânının yüceliğini anarlar: Kendilerini ne ticaretin, ne de alışverişin Allah'ı anmaktan, namaz kılmaktan, zekât vermekten alıkoyamadığı er oğlu erler. (Onlar), yüreklerin ve gözlerin (dehşetten) ters döneceği günden korkarlar ki Allah, onlara yaptıklarının en güzel karşılığını versin ve lutfundan onlara daha fazlasını da ihsan etsin. Allah dilediğini hesapsız rızıklandırır." (Nur Suresi,24/35-38)

Evet bu gece ümidin, teveccühün, beklentinin gecesi. Reğaib gecesi. Rabbe rağbet etmenin, her şeye rağmen ümidi yürekte yaşatmanın gecesi. Günahlarımızla, kusurlarımızla, bir türlü düzene sokamadığımız kulluk hayatımızla her şeyin gerçek sahibine, gücün tek hakimine yönelelim. İsteyeceklerimizi sadece O'ndan isteyelim. Sığınacaklarımızdan da sadece O'na sığınalım. Kendi dertlerimizden önce tüm insanlığın, Müslümanların, vatanımızın ve milletimizin dertleriyle iki büklüm olalım. Hiç kimsenin geri çevrilmediği o kutlu kapının tokmağına bir kere daha ümitle vuralım. Yüreğimizideki kandilleri yakalım. Sema ehlinin gıptayla baktığı, Rabbimizin bizi göstererek iftihar ettiği bir kandil de biz olalım.