Mescidleri kandille aydınlatma hadisesi ilk olarak saadet asrında gerçekleşmiştir. Mescid-i Nebevi önceleri yatsı ve sabah namazı vakitlerinde hurma dalları ve yaprakları yakılarak aydınlatılıyordu.

Hicretin dokuzuncu yılında Temim heyeti ile birlikte Medine'ye gelen ve yanında birkaç kandil ile fitil ve yağ getiren Temim ed-Dâri, bir Cuma gecesi hizmetçisine Mescid'de kandilleri astırarak yaktırır. Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) Mescid'e gelince bunları kimin yaktığını sorar. Temim ed-Dâri'nin yaptırdığını öğrenince ona şunları söyler: "Sen İslam'ı nurlandırdın. İslam'ın mescidini süsledin. Allah da seni dünyada ve ahirette nurlandırsın." Bu olay Allah Resûlü'nü o kadar etkiler ki, Temim ed-Dârî'ye kandilleri asan hizmetçinin adını sorar. Fetih olduğunu öğrenince ismini Sirâc (kandil) olarak değiştirir. Sahabe arasında yer alan Sirâc, Mescid-i Nebevi'yi aydınlatma ve isim değiştirme olayını bizzat kendisi anlatmıştır.

Bir başka olayı Hazreti Meymune validemiz anlatıyor: "Ey Allah'ın Resûlü! bize Beytul-Makdis (Mescid-i Aksa) hakkında bir tavsiyede bulunun!" dedim, "Oraya gidin ve içinde namaz kılın! Gidip, içinde namaz kılamıyorsanız, hiç olmazsa kandillerinde yanacak zeytinyağı gönderin!"buyurdular.

Nakledildiğine göre: Hazreti Ali, Ramazan ayının ilk gecesinde mescidlerde Kur'an okunduğunu duyunca şöyle dedi: "Hazreti Ömer, mescidleri nasıl Kur'an'la nurlandırdıysa, Allah da Hz. Ömer'in kabrini nurlandırsın."

Bir başka nakle göre: Hazreti Ali mescidlere uğramıştı. Oralarda kandillerin parladığını, cemaatin dahi Teravih namazını kıldıklarını görünce şöyle dedi: "Hz. Ömer, bizim mescidlerimizi nasıl aydınlattı ise, Allah da onun kabrini öylece nurlandırsın." Ebu İshak el-Hemdâni'den: "Hazreti Ali radıyallahü anh, Ramazan'ın ilk akşamı mescide geldiğinde, mescidde parıl parıl kandiller yandığını ve harıl harıl Kur'an-ı Kerim okunduğunu görerek: "Ey Hattaboğlu, sen Allah'ın evlerini nasıl ışıklandırdın ise, Allah da senin kabrini ışıklandırsın, nurlandırsın!" diye dua etti.

Resûlullah Efendimiz'in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Bir kimse, Allah'ın evlerinden birine bir kandil asar ise, o kandil sönünceye kadar melekler onun bağışlanmasını dilerler. Bu meleklerin sayısı, yetmiş bin tanedir." Bütün bu rivayetlerden anlaşıldığı üzere esas maksat kandil asmanın bizzat kendisi değildir. Kandilin yanmasından murad, o sönünceye kadar orada ibadet edilmesidir, edilecek olmasıdır. Yoksa sadece kandil asmanın İslamî bir anlamı yoktur ve olamaz da. Kulların ibadetlerini ifa etmelerine yardımcı olan her türlü "meşru şey" dolaylı olarak hayır ve hasenat kapsamı içerisine dahil o lmaktadır. Aksi takdirde diğer dinlerin tarihî süreçte kayıp dayandıkları bir kandil telakkisi zihinlere gelir ki, böyle "kutsanmış bir kandil yahut mum yakma" düşüncesi ne Kur'an'la, ne Sünnet'le, ne de on dört asırlık İslam geleneğiyle bağdaşabilir. İslam'a göre, insanlığın dünya-ahiret hayatını aydınlatacak hakiki kandil Kur'an'dır, Peygamber'dir ve âlimlerdir.