"Güven" korku, çekinme ve kuşku duymadan inanma ve bağlanma duygusu, itimat demektir. Bu sözcüğün yüreklilik, cesaret gibi anlamları da vardır. "Özgüven" ise insanın kendine güvenme duygusudur.

İnsan, akvaryum balığı değildir. İnsanoğlu değişik yeteneklerle donatılmıştır. İnsan her şey olabilme potansiyeline sahiptir. Ama her insanın meziyetleri normal olarak farklıdır. Başka bir söyleyişle, bazı insanlar bazı alanlarda daha gelişmiş donanıma sahiptir. İnsanlarda farklı farklı cevherler olabilir. Kimileri müzik, kimileri resim, kimileri spor, kimleri fizik, kimileri sanat, kimileri matematik, kimileri de öğretmenlik alanlarında daha yeteneklidir. Bizce özgüven, Allah'ın kişiye verdiği kabiliyetlerin farkında olmak ve bunları en iyi şekilde kullanabilmek demektir.

Özgüvenin yararı

Benliğin işletilmesiyle ilgili olan "özgüven", insana verilen potansiyellerin keşfedilmesi, ortaya çıkarılması, tanınması ve insanın ona uygun bir şekilde yaşamasının yollarının aranmasından başka bir şey değildir. İnsanın kendi programını öğrenmeye çalışmasıdır yani. İnsan bu programa uygun bir hayat sürerse fıtratının gereğini yerine getirmiş olur. Kendisi de kainatın parçası olduğundan kainat kitabını okumuş olur. Kendisini ve daha sonra Yaratıcı'sını (cc) bilmiş olur. "İlim ilim bilmektir, ilim kendin bilmektir." diyor Yunus. Kendini bilmek ise hem yaratılışını, donanımlarını, üzerindeki lütufları görmek hem de haddini bilmek ile ilgilidir. Kişi Allah'ın kendine verdiği nimetleri fark ederse hem şükreder, hem de bir işe başlarken kendisine verilen nimetleri hatırlar. Ve yola ümitli bir şekilde çıkar. Girişimci olur.

Özgüvenin zararı var mıdır?

Biz toplum olarak her alanda başarıya açız. Bu nedenle başarı adına önümüze konan her plana sahip çıkmaktayız. Özellikle Batı kültürünün ve bazı Doğu felsefelerinin etkisiyle kaleme alınan eserlerin dilimize tercüme edilmesiyle bu alanda belli bir bilgi kirliliği ortaya çıkmıştır. Bizim kültürümüze pek uymayan bu reçeteler, başarıya ulaşma adına vize sorulmadan kabul edilmiştir.

Bu akımların temel özelliği, her şeyin merkezine insanı koymalarıdır. Öyle ki "İçinizdeki devi uyandırın, siz mükemmelsiniz, isterseniz başarırsınız, her şey sizin elinizde.." gibi gerçekle ilgisi olmayan, aşırı abartılmış sloganlarla insanlar kaldıramayacakları yüklerin altına sokulmaktadır. Bu yolda insan bazı kazanımlar elde etse de çok ciddi bunalımlar yaşayabilmektedir. Başarısızlıkla karşılaştığında şaşırmakta, kendisinden daha akıllı insanları gördüğünde umutsuzluğa kapılmakta, kendisinden daha çalışkan insanları gördüğünde ise çaresizliğe düşmektedir. Yıkılmalar çok şiddetli olmakta, bir kere yıkılan kişi kendisini ayağa kaldıracak bir güç, tutacak bir el, sığınacak bir koy bulamamaktadır. Başarı, dolayısıyla mutluluk amaçlanırken mutsuzluğun tam ortasına düşülme tehlikesiyle karşı karşıya kalınabilmektedir.

Özgüven olmadan başarıya ulaşılır mı?

İnsanın tek başına gücü yoktur. Oysa kendisine nimetler veren Yüce Yaratıcı'nın hazinesi sınırsızdır. Oraya dayananın ümitsizlik yaşaması mümkün değildir. Çünkü Allah'a hiçbir şey zor gelmez. O "Ol" der her şey olur. İnsan zorlandığında, sıkıştığında da, düştüğünde de hemen O kapıyı tıklamalı, O güce sığınmalıdır. Böyle olursa insan hem mutlu olacaktır hem acizlikte, zayıflıkta gerçek gücü bulacaktır. Bu yüzdendir ki bir fikir adamı, "Hakiki imanı elde eden insan kainata meydan okuyabilir." diyor. Çünkü sonsuz bir güce dayanılmaktadır. Kainat ve içindekiler O güce aittir. Kimse O'nun sözünden, mülkünden, emrinden çıkamaz. Güç, kuvvet, kudret O'ndadır. Arkasına böyle bir gücü alan insanın aşamayacağı engel, açamayacağı kapı, başa çıkamayacağı sorun yoktur. Bu şekilde düşünen ve bu doğrultuda davranan insan varıp hedefine ulaştığında da şükreder. O hedefe onu kimin ulaştırdığını hatırlar, itiraf eder. Bu şükür, başka ve daha fazla nimete de davetiye çıkarır. Meşru dairede her şey yapıldığı hâlde istenen sonuca ulaşılamazsa buna "nasip" denir. Ve "Mevlâ görelim n'eyler / N'eylerse güzel eyler" sırrına sığınılır. Yeniden ayağa kalkılır. Hatalar araştırılır. Onlardan ders alınır. Hedefe yeniden kilitlenilir. İşe başlanır. Asla karamsarlığa kapılma, yılgınlığa düşme, hayata küsme söz konusu olmaz. Bilinir ki başa gelen her şeyde bir hayır vardır.

Yani başarıya ulaşmak, hedeflere ulaşmak, mutlu olmak; enaniyeti köpürtmekle değil, aczini fakrını kabul edip itiraf ederek Rahmeti Sonsuz'un kapısına sığınmakla olur. Üzerine düşen görevleri en ince ayrıntısına kadar planlayıp bu planları uygulamakla olur. O gücün kanatları altına girmekle olur.

Özgüvende denge nasıl korunur?

Gözle görülmeyen bir mikrobun insanı yatağa düşürdüğü hatta mezara soktuğu düşünülürse insanın çok aciz bir varlık olduğu anlaşılacaktır. İnsan, Yüce Yaratıcı karşısında bu aczini farkeder ve itiraf ederse aslında büyük bir güce ulaşır. Çünkü Allah her şeyin sahibidir. Gücü, kuvveti sonsuzdur. Her şey O'na aittir. Her şeyi O yönetir. İnsan, her şeyin sahibini tanır, bilirse, başarıyı O'nun verdiğini görürse başarının yolunu da keşfetmiş olur. "Ben yaptım, ben ettim" demezse, asıl yapanı fark ederse denge kurulmuş; özgüvenin yol açabileceği benlik çukuruna da düşülmemiş olur.

Çocuğa özgüven nasıl kazandırılır?

Yukarıdaki temel ölçüler dikkate alınarak çocuğa özgüven kazandırılabilir. Burada bir temel hususa daha dikkat çekmek istiyoruz: Çocuk somut düşünür. Çocuğa somut hedefler gösterilmeli. Bu süreçte ona somut ödüller verilmeli. Takdir ve teşvik somut olmalı. Yani çocuk her şeyi yaşayarak görmeli. Sonra ona Yüce Yaratıcı'nın neyi takdir edeceği, insanı yaratmadaki hedefi, insana vaat ettiği ödülleri anlatmak gerekir. Böylece çocuk, üzerine düşen görevleri her şartta yerine getirmesi gerektiği bilincine kavuşur. Artık insanlardan takdir beklemez veya takdir edilmek için iş yapmaz. Takdir edilmediği zaman da moralini bozmadan, yılgınlığa düşmeden görevlerini yerine getirir. Bilir ki halk takdir etmese de yapılanları Hak mutlaka takdir edecek.

Bu düşünce onu çalışmaya motive eder, insan olmanın gereği olarak yapması gereken vazifeleri hayata geçirmesi konusunda ona güç verir. Herhangi bir başarısızlıkla karşılaşınca da buna nasip olarak bakar. Her şeyde bir hayır olduğunu düşünür. Olayların böyle sonuçlanmasından dersler çıkarır. Düştüğü yerden kalkar. Hayatına aynı istek, azim ve sevgiyle devam eder.

Bu temel değerlendirmelerden sonra çocuğa özgüven kazandırma adına izlenmesi gereken yollar üzerinde duralım:

Çocuk tanınmaya çalışılmalıdır

İnsan dünyaya her şey olma potansiyeli ile gelir. Ama bu potansiyelinin gerçekleşmesi aileye, eğitime ve çevreye bağlıdır. Çocuğun hayatta nasıl bir performans ortaya koyacağı 6-7 yaşlarına kadar aldığı eğitimle yakından ilgilidir. Çünkü çocukların temel karakter özellikleri bu yaşa kadar şekillenir. Her çocuğun değişik yetenekleri vardır. Çocuğun ilgi, istek ve yetenekleri bilinirse çocuk daha iyi yönlendirilir. Bu bağlamda aile çocuğu dinlemeli, neyi sevip sevmediğini, neyi isteyip istemediğini öğrenmelidir. Bu bilinirse çocuğa o yönde fırsatlar sunulur. Çocuğun aşama kaydetmesi sağlanır. Bu konuda özgüveni pekiştirilmeye çaba gösterilir.

Fırsat sağlanmalıdır

Eskilerin "medeni cesaret" dediği kendine güven, aslında bir teşebbüs potansiyelidir. Çocuğun bu potansiyeli tam olarak ortaya koyabilmesi için sağlam bir kişilikte yetişmesi gerekir. "Başarma duygusunu" yaşamak kendine güvenin harekete geçirici yanıdır. Çocuk, "ben yapabiliyorum, demek ki böyle yeteneklerim var" diyorsa özgüveni kazanmış demektir. Bunun için çocuğa fırsatlar sunmak gerekir. Diyelim ki çocuk güzel sanatlar, sportif faaliyetler ve zihinsel bakımdan özel yeteneklere sahip. Çocuğa bu alanlarla ilgili faaliyet fırsatları sunulmalıdır. Örneğin resim yeteneği keşfedilen çocuğa resim eğitimi aldırılabilir. Evde resim yapabilmesi için imkânlar sağlanır. Bu örnekler çocuğun ilgi, istek ve yeteneğine göre değişir.

Yol gösterilmelidir

Çocuk dinlemeden, görmeden kısaca öğrenmeden bir şey yapamaz. Yemek yemeden ders çalışmaya, toplumsal kurallardan dinî ibadetlere kadar her şey çocuğa gösterilmeli, anlatılmalıdır. Çocuk ne yapacağını, nasıl yapacağını bilmelidir. Yaptıklarından sonra ne elde edeceğini bilmelidir.

Takdir ve teşvik edilmelidir

Yetenekleri keşfedilen, bu yeteneklerini geliştirebilmesi için imkân sağlanan çocuğun faaliyetleri gözlemlenmeli, izlenmeli; olumlu olanlar takdir edilmelidir. Çocuk, yaptıklarını fark eden birilerinin var olduğunu görürse çalışmalarına devam eder. Bu durum da onun yeteneklerini daha da geliştirecek, o alanda derinleşmesini sağlayacaktır:

Ödül verilebilir

Çocuk, yetenekleri doğrultusunda değişik çabalar içindeyse bu desteklenmelidir. Bunun için gerek sözel, gerek davranışsal gerekse maddi açıdan ödüller verilebilir. Yaptığı bir resme "aferin" denilerek, saçları okşanarak ona yeni bir resim defteri alınarak çocuk ödüllendirilebilir. Bu örnekler sadece fikir vermek içindir. Tabii ki her öğrencinin ilgi, istek ve yeteneği farklı olacaktır. Dolayısıyla bu çocuklara sağlanacak imkânlar ve verilecek ödüller de farklı olabilir. Ancak gereksiz yere ödül verilmemelidir. Verilecek her ödülün haklı bir gerekçesi olmalıdır.

Çocuğa özgüven kazandırmada dikkat edilecek konular nelerdir?

Çocuklar bizim eşyalarımız değildir. Onlar bize ait de değildir. Bütün çocuklar anne babalarına veya ailelere emanettir. Onlara istediğimizi yapan oyuncak bebekler gibi davranamayız. İşimiz onları hayata ve ahirete hazırlamaktır.

Hiçbir insan mükemmel değildir. Çocuk da mükemmel değildir. O, her şeyi yaparak öğrenecektir. Bu yüzden onun da yaptığı işlerdeki eksikleri öne çıkarmayın. Onu beceriksizlikle suçlamayın. Davranışlarındaki ve yaptığı işlerdeki olumlu yönleri vurgulayın.

Her insan ayrı bir dünyadır. Farklı özelliklere, kabiliyetlere sahiptir. Aynı yeteneğe sahip kişilerin ise kapasiteleri farklı olabilir. Bu bağlamda çocukları kendinizle, kardeşleriyle, akrabalarıyla, komşu çocuklarıyla veya başarılı olduğunu düşündüğünüz başka çocuklarla kıyaslamayın. Çocuğu kendi kendisiyle kıyaslayın. Ondaki gelişmeleri vurgulayın.

Çocuklar bizim istediğimiz performansı göstermediklerinde onları genellikle yanlış bir şekilde etiketleriz: "Yaramaz, beceriksiz." Bu, etiketlemelerin en masumlarındandır. Oysa çocuk becerilerini sürekli olarak geliştirir. Tabii ailesi onu, "Senden ne köy olur ne kasaba" diye engellemezse... Bir çocuğa sürekli "beceriksiz" derseniz o, çok yetenekli olsa bile, belli bir süre sonra gerçekten beceriksizmiş gibi davranır.

Özgüvenin kazandırılması için çocuklarınızı kendinize bağımlı hale getirmemelisiniz. Kendi yapabileceği işleri ona bırakmalısınız. "Aman üzülmesin, aman yorulmasın, aman acı çekmesin!" diyerek çocuğun yeteneklerinin, davranışlarının gelişmesine engel olmamalısınız. Çocuğun yerine yaşarsanız çocuk hayata hazırlanamaz. Karşılaştığı en küçük sorunda bile sizi yanında arar. Siz yanında olmadığınız zaman, hiçbir şey yapamayacağını zanneder. Çünkü hiç tecrübe sahibi olmamıştır. O ana kadar bütün işlerini büyükleri yapmıştır.

Çocuğun her işine karışmak, her işini eleştirmek, yaptığı hiçbir işi beğenmemek de özgüven kazanmasına engel olur. Oysa onu kendisine, size ve çevreye zararı dokunmayacak işlerde kendi başına bırakırsanız iş yapabilme yeteneği gelişir. Muhtemel başarısızlıkları aşmayı öğrenir. Hata yapmanın normal olduğunu yaşayarak görür. Çocuğu kontrollü olarak kendi haline bırakırsanız iş yapabilme yeteneği ve özgüveni gelişir.

Her insan, özel olduğunu düşünür. Yaptığı şeylerin de değerli olduğuna inanır. Kaldı ki çocuklar için bu durum sandığımızdan daha önemlidir. Onlar bazen bizden "aferin" bekler. Takdir edilmek ister. Bu durumda onların işini kendi ölçülerimize göre değerlendirip küçümsemek, çocuğun özgüvenini kıracaktır. Oysa işi, davranışları onun ölçüsüne göre değerlendirmek gerekir. Resim yapmıştır. Bize göre iyi olmayabilir. Ama o çok emek harcamıştır. Elinden geleni yapmıştır. Bu durumda biz onun ölçülerini, harcadığı zaman ve emeği dikkate almalıyız. Ona göre söz söylemeli; yaptıklarını önemli gördüğümüzü ona hissettirmeliyiz. Söz ve davranışlarını fark ettiğimizi ona hissettirmeliyiz.

Eleştiri kişiliğe değil, davranışlara yönelik olmalıdır. Eleştiride "Sen şöylesin, sen böylesin.." değil de "Senin şu davranışın şöyle, şu sözün böyle.." şeklinde bir üslup benimsenmelidir. Olumlu eleştiri; söz ve davranışların daha doğru, daha iyi, daha güzel olması adına yararlı olabilir. Ancak kimse başkalarının yanında eleştirilmek istemez. Çocukları başkalarının yanında eleştirmemeliyiz. Başkalarının yanında eleştirilen çocuk, özgüvenini kaybeder. Bilir ki bir şey yaptığı zaman eleştiriliyor. Bundan kurtulmanın yolu da hiçbir şey yapmamaktır. Hiçbir şey yapmayan çocuk da ilerleyemez.

Çocuğa kaldıramayacağı sorumluklar vermek de yanlıştır. Çünkü bu sorumluluklar sonunda ortaya çıkan iş ve davranış, istediğimiz olgunlukta ve kalitede olmayabilir. Bu zor işler çocuğun "Ben acaba beceriksiz miyim, yeteneksiz miyim?" şeklinde düşünmesine; bu da çocuğun özgüveninin kırılmasına neden olabilir. Bu bağlamda çocuğa yapabileceği işler vermek gerekir. Bu güvenini ve girişimciliğini geliştirir.

Anne-babalar çocuğa kendi söz ve davranışlarıyla örnek olmalıdır. Çocuklarınız sözlerinize önem verir; ama davranışlarınız onu daha çok etkiler. Ayrıca söz ve davranışlarınızın uyum içinde olması gerekir. Tutarlı olmazsanız çocuk sizi örnek almayacaktır. Onun sözünü kesmiyorsanız o da sizin sözünüzü kesmeyecektir. Onun odasına kapıyı çalarak giriyorsanız o da sizin kapınızı tıklayarak odanıza girmek için sizden izin isteyecektir. Siz nasıl olursanız çocuklarınız da öyle olacaktır.

Çocuklarınıza "nasip" ve "kısmet" kavramlarını da anlatmalısınız. Elinizden gelen her şeyi yaptıktan sonra karşınıza çıkan sonuç nasiptir, kısmettir. Kısmet gökten zembille inmez. Çalışmak, gayret etmek gerekir. Sonuç nasıl olursa olsun iyidir. Yani nasip olumsuz olamaz. Çünkü eğer istenilen elde edilmişse amaç gerçekleşmiş demektir. İstenilen elde edilememişse ne yapılmaması gerektiği yaşanarak görülmüş, öğrenilmiştir. Bir daha aynı hataya düşülmeyecektir. Yani yaşanan her olay bir deneydir. Yani, mutlaka bir şeyler öğrenilir. Çocuğa bu bilinci verirseniz çocuk hayatta üzerine düşen sorumlulukları yerine getirmekten çekinmeyecektir. Girişimci olacaktır. Özgüveni sağlam olacaktır.