"Duy Beni Sevgili Eşim". Bu çağrı, iki yıldır sayfamızda evlilikle ilgili yazılarını yayınladığımız Gülay Atasoy'un yeni kitabının ismi. Bir imdat davetiyle birlikte her şeye rağmen ümitli bir muhabbeti ifade etmesi açısından eşler arasındaki sorunların çözümüne dair umut vaat ediyor bu hitap.

Günümüzde evli çiftlerin geçimsizlik yaşamasında en büyük sorunun iletişimsizlik, yani birbirini duymama, kulak vermeme, derdiyle dertlenmeme olduğunu tespit eden Gülay Atasoy, bir nefeste okunan yazılarında çözüm önerileri sunuyor. Bu yazıların arkasında ise 30 yıllık bir tecrübe var. Atasoy, 1978'de başladığı yazı hayatında kaleme aldığı gazete, dergi yazıları, kitap çalışmaları, verdiği seminerler ve bire bir görüşmelerinde 'İyi bir insan, iyi bir anne, baba, eş, evlat nasıl olunur?' sorularına, bilgi ve tecrübelerinin ışığında cevaplar arıyor.

İlk olarak Yeni Asya gazetesinde siyasi-aktüel konularda günlük köşe yazmaya başlayan Atasoy, arada bir gün evlilikle ilgili yazmış. Okurlarından çok sayıda olumlu mesaj gelince gazete yönetimi bu tarz yazılarını sıklaştırmasını rica etmiş. "Kadın aile konularındaki yazıları herkes yazabilirmiş gibi görülüyor. Basın camiasında siyasi-aktüel konularda yazanların daha çok ağırlığı vardır. Ama siyasî yazıyı okuyucu okuyup geçiyor. Aile yazıları ise fertlerin mutluluğunu yönlendiriyor. Bu konular her okuru ilgilendiriyor; çünkü herkesin bir ailesi var." diyen Atasoy, yazı konularını okurlarının ve çevresinin kendisine ilettiği sorunlardan yola çıkarak tespit ettiğini belirtiyor.

BİZ HAYATIMIZI HİZMET ÜZERİNE KURMUŞUZ

Sorun yaşayan kişilerle bizzat görüşüp dertlerini dinlemek yerine yazarak daha çok kişiye hitap etmeye çalıştığını anlatan Atasoy, kendisine ulaşan ciddi vakaları psikiyatr ve evlilik danışmanlarına yönlendiriyor. Gülay Atasoy'un okur kitlesi de çok farklı kesimlerden oluşuyor. Sorunları anlatırken ve çözüm önerilerini sunarken her ne kadar imani, manevi bir bakışla ele alsa da, yazıda modern güncel bir dil kullanıyor. İlmî referans kaynaklarını doğrudan yazmadığı için her kesime hitap edebiliyor. Atasoy'a en çok gelen sorulardan biri, ele aldığı sorunları özel hayatında yaşayıp yaşamadığına dair. Bu soruya 'hayır' diye kesin cevap veriyor: "İhsan Bey ile evliliğimiz çok farklı. Biz hayatımızı hizmet üzerine kurmuşuz. O kendini kitap çalışmalarına ve yurtiçi, yurtdışı konferanslara adamış durumda. Evdeki işlerini de ben yapıyorum, ama o iyi bir baba ve iyi bir eş. Bizimle geçirdiği zaman kısıtlı olsa bile sevgisini ve ilgisini hissettiriyor."

Peki, eşler birbirini neden duymuyor? Bunun aslında, çalışma hayatının yorgunluğu, büyük şehirlerdeki trafik sorunları, kadınların iş, ev, çocuk arasında bölünmüş hayatları gibi birçok sebebi var. Ama temelde yatan sebep, eşlerin ilgilerini birbirlerinden ziyade dışarıya yöneltmiş olmaları. Bu meseleyi iç içe geçen daireler örneğiyle izah eden Atasoy şöyle konuşuyor: "İnsanın hayatında iç içe girmiş daireler vardır. En odak noktasında, en kıymetli olan ruh ve kalp vardır. Ardından beden, ev, aile, mahalle, şehir, memleket ve kâinat gelir. En küçük dairede en önemli vazife var, ama kişi büyük dairenin cazibedarlığıyla en önemliyi bırakıp kâinatla ilgileniyor. Baba, TV'den dünyanın öbür ucunda bir ülkede yakalanan uyuşturucuların haberiyle çok ilgileniyor, ama evindeki çocuğu veya onun arkadaşları uyuşturucu mu kullanıyor, sigara mı içiyor haberi yok. En küçük dairedeki eşinin ve çocuğunun sorunlarını duymuyor ama en büyük daireyi duyuyor. Çünkü ona cazip geliyor. Aynı zamanda, yakınındaki sorunu duyarsa çözmesi gerekecek. Sorumluluğunu bilmesi lazım ama öbür olayları düzeltme anlamında iş düşmüyor üzerine. Bu yüzden eşler birbirine 'duy beni' diyor."

Evlilik, en güzel arkadaşlıktır

Eşiyle iyi arkadaş olabilen çiftlerin evliliği mutlulukla sürdürebildiğini ifade eden Gülay Atasoy, arkadaşlığı sağlama hususunda şunları söylüyor: "Bunu kendi hayatımdan biliyorum. Eşimle çok iyi arkadaşız. Eve ne kadar yorgun gelse bile onun ilgileneceği konularda bir şeyler sorup sohbet açıyorum. Bana izahlarda bulunurken günün sıkıntılarını unutuyor. Eşler iyi bir sohbet arkadaşı olabilirse aşklarını, sevgilerini devam ettirebilirler. Aşk, paylaşılacak bir şey bulamayınca bitiyor. Çiftler nişanlıyken az gördükleri için birbirlerine koşarak geliyor ve her şeyi konuşuyorlar. Evlenince nasıl olsa artık beraberiz havasına giriliyor. İlgilendikleri konular hoşuna gitmese de eşinin hatırına öğrenip takip etmeli. Bazen çok iyi bildiğiniz şeyi bile sorarsınız, laf lafı açtıkça ne çok şeyi paylaştığınızı görürsünüz. Bu ortak dili kaybedince bir daha yakalamak çok zor oluyor."

Ebedî arkadaşlık niyeti olmalı

Evliliklerin en büyük sorunlarından birinin aldatma veya ikinci, üçüncü nikâhlar olduğu tespitini yapan Gülay Atasoy şöyle konuşuyor: "Evlilikler ebedi hayat arkadaşlığı anlayışıyla kurulursa, eşler arasında ciddi hürmet, samimi şefkat ve çok ciddi muhabbet bulunursa, en küçük bir anlaşmazlıkta, yaşlanma, hastalık durumlarında alternatif arayışlarına girilmez. Eşler birbirlerine karşı babacan ve evlat gibi bir şefkatle davranmalı. Hiçbir baba evladını çirkinleştiği, hastalandığı zaman daha güzel, sağlıklı bir evlat alayım diye düşünmez. Eşi şimdilik ihtiyar ve çirkin olmuş ise de bunun ebedi güzelliği vardır. İnsan bu düşünceyi hayatına koyarsa ikinci eş aramaz. Ama 'hayatımı yaşamam lazım' düşüncesinde olan insan sadece kendini düşünür."