15 yaşındaki Charles Andrew Williams, çelimsiz bir yapıya sahipti. Öteden beri arkadaşları tarafından her fırsatta aşağılanıyordu. Charles için en çok kullanılan tabirler; "ucube", "kemik torbası" ve "salak"tı. California'nın San Diego kentindeki Santana Lisesi'nde okuyan Willams, 2001 yılının bir ilkbahar günü elindeki 22 kalibrelik silahla okulun soyunma odasına dalmış ve silahını orada bulunanların üzerine rastgele ateşlemişti. Çok fazla süre geçmeden üçüncü kez şarjörünü değiştirmiş ve tam 30 kez ateş etmişti. 2 arkadaşını öldürüp 13 kişiyi de yaralayan Charles, gülerek, "Ben yaptım! Yalnızca bendim!" diyerek, ellerini başının üstüne koymuş ve polisin gelmesini beklemişti. Tek başına böyle bir şey becerebildiği için ödül bekliyor olmalıydı.

14 yaşındaki Carneal'in hikayesi de Charles'ten farksız değildi. O, farklı bir atış tekniği sergilemişti. Kurbanlara (7 kişi öldürdü) birçok kez ateş etmek yerine, diğer hedefe geçmeden beklemiş ve kolunu ileri-geri hareket ettirerek, tek atışla hedeflerini vurmuştu. Avukatı Jack Thompson bu davranışını, "O, bunu kurşunların harcanmadığı bir video oyunundan öğrenmiş" cümleleriyle izah ediyordu. O da hiç sektirmediği ve birer kurşunla "işini bitirebildiği" için ödül bekleyen bir psikoloji içindeydi. Carneal ve Charles'in hikayeleri Amerika'da ne ilk ne de son. ABD sık sık kanlı okul baskınlarına sahne oluyor ve gençleri şiddete, kanlı saldırılara neyin sürüklediği tartışılıyor. Yapılan tüm araştırmalar, şiddet artışının en önemli sebebi olarak medyayı gösteriyor.

18 yaşına gelen çocuk en az 200 bin şiddet içerikli görüntü izliyor

Amerika'daki çocuklar 18 yaşına geldiklerinde en az 200 bin şiddet içerikli film, görüntü ve benzeri programlar izliyorlar. Bunların 18 bini kan ve cinayet içeriyor. İlkokulu bitiren çocuklar, 20 binin üzerinde ölüm, yaklaşık olarak 80 bin şiddet içerikli görüntüye tanıklık ediyorlar.

Bilgisayar ve bilgisayar ürünlerinin bu araştırmalar içinde olmadığı, yalnızca televizyon verilerinin kullanıldığı da düşünülürse, çocukların içinde bulundukları durumu tahmin etmek zor olmasa gerek.

The Center for Media and Public Affairs de 2003 yılında, televizyonlarda 1846 şiddet içerikli film ve görüntüyü teşhis etti. Bu görüntülerin büyük bir bölümü de sabah, 6 ile 9 saatleri arasında çocuklarla buluşuyordu.

"Televizyon seyretme ile suç oranının artması arasında bir ilişki var mı?" sorusu, Amerika'da son yıllarda tartışılan konuların başında geliyor. Gençlerin ölüm sebepleri arasında başı çeken sebep ise silah.

Çocuk tutuklu sayısı sürekli artıyor

14-17 yaşları arasındaki çocukların tutuklanma oranı 1950'de yüzde 4 iken, bu oran 1990'da yüzde 13,2'ye, 2003 yılında ise 18,6'ya yükseldi. 15-24 yaşlarındaki beyaz erkekler arasındaki cinayet oranı 1960'ta 100 binde 5,9 iken, bu oran yüzbinde 19,9'a, 2003 yılında ise 100 binde 37,4'e yükseldi. 1960'ta siyahlar arasındaki cinayet oranı 100 binde 43,7 iken 1990'larda bu oran 100 binde 109,1, 2003 yılında ise 400,3'ün üstüne yükseldi.

Marian Wright E. Çocuk Savunma Fonu "Çocukların çocukları öldürmesi trajedisinin, çocukların çocuk sahibi olması krizini gölgede bıraktığını" bildiriyor.

80'lerin ortalarında FBI raporlarına göre, 1950'den itibaren çocukların, fakirlerin ve kadınların işlediği suçlarda yüzde 300'lük bir artış oldu. Suça neden olan birçok faktör olmasına rağmen yapılan incelemeler sonucu bu kişilerin diğerlerine oranla daha fazla TV seyrettikleri ortaya çıktı.

Illinois Üniversitesi görevlilerinden Dr. Leonard Eron 400 seyirci üzerinde tam 22 yıl çalışmış. Araştırma sonucu doğumundan 8 yaşına kadar, şiddet içerikli film seyredenlerin 30 yaşına geldiklerinde çok ciddi suçlar işledikleri ortaya çıkmış.

Amerikan Akıl Sağlığı Enstitüsü'nün yaptığı araştırmada da, televizyondaki şiddetle gerçek hayattaki saldırganlık arasında bir bağ olduğu ve bunun 3 temel özellik üzerine kurulduğu görülmüştü:

1- Çocuklar saldırgan hareketleri TV'den öğreniyorlardı.

2- Gerçek hayattaki şiddete karşı duygusuz hale geliyorlardı.

3- Şiddet tarafından mağdur olduğu korkusu kazanıyorlardı.

Amerika'da işlenen okul cinayetlerinden sonra Ulusal Okul Güvenliğini Sağlama Merkezi, okul çağındaki çocukların saldırgan eğilimlerini anlamak üzere bir rehber hazırladı. Rehberde yer alan ipuçları şöyleydi: "Öğrenci sık sık öfke nöbetleri geçiriyor ve kontrolünü kaybediyorsa, okuldan kaçıyor, uzaklaştırma alıyorsa, kovulmuşsa, ailesinden veya kendini yetiştiren herhangi birinden yakınlık görmüyorsa, şiddet içeren konuşmalar ve hareketler yapıyorsa, okula bıçak, silah vb. getiriyorsa, alkol, uyuşturucu ve diğer maddelere karşı ilgisi ve bağımlılığı varsa, içine kapanıksa" bu özellikleri gösteren öğrencilerin, cinayet işleme riski oldukça yüksekti.

Evde çocuğunuzdan sürekli kötülük yapmasını isteyen biri var!

Cinayet psikolojisi uzmanı Dave Grosman ise medyanın çocuklara birçok örnek alacak kişilikler sağladığını düşünüyor. "Çocuklar televizyonda gördükleri kişilikleri taklit etmeyi seviyor. Trajik olarak medyadan etkilenmiş taklit suçlar, hayatımızın bir gerçeği olarak karşımızda duruyor. Bu gerçekler Tv kanallarının konuşmayı tercih etmediği gençlik suçlarının bir parçası."

Yale Üniversitesi görevlilerinden Dr. Jerom Singer'in şiddet ve Tv üzerine yaklaşımı ise oldukça ilginç. Ona göre aileler, evlerinde ne olduğunun farkında değiller. Aileler evlerinde yabancı birinin olduğunu akıllarından çıkartmamalı ve şöyle düşünmeliydi:

"Evinize geldiğinizde yabancı biriyle karşılaşıyorsunuz. Bu kişi, çocuklarınıza kavga etmeyi, dayak atmayı, dövüşmeyi öğretiyor. Ya da buna benzer tüm argümanları satmaya çalışıyor. Siz bu insana ne yaparsınız? Onu biraz da şiddet kullanarak evden atmaz mısınız? İşte size örnek. Eve geliyorsunuz ve başköşedeki Tv'niz çocuğunuza aynı şeyleri satmaya çalışıyor!

ABD'de raporlar titizlikle hazırlanıyor; ama...

Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Anabilim Dalı master tezim olan Amerika'daki Çocuk Cinayetleri ve Medya Etkisi konulu araştırmam için Colombia Üniversitesi ve Amerikan Çocuk Sağlığı Enstitüsün'de kısa süreli incelemelerde bulundum. Programların şiddet, cinsellik dahil her yönden içeriklerinin çözümlendiği bu araştırmalarda, çocukların sağlık, sosyal, duygusal ve olayları kavrama gelişimi yönünden veri değerlendirme programlarına da katılma şansım oldu. Çalışmalarla çocukların günde kaç saat televizyon izledikleri, filmlerdeki şiddet oranı ve bunların küçükler üzerinde oluşturabileceği olumsuz etkilerle ilgili sonuçlar ilgili doktorlar tarafından değerlendirilip, rapor halinde üniversitelere, aile-sağlık, sivil toplum kurumlarına ve RTÜK'ün karşılığı olan Federal Communications Commission'a (FCC) değerlendirilmek üzere gönderiliyor. ABD'de hemen hemen her üniversitede benzer araştırmalar yapılıyor ve ilgili kurumlar bu konuda raporlarla bilgilendiriliyor.

FCC'nin herhangi bir cezai müeyyide imkanı olmadığı için sadece incelikle rapor tutulmuş ve kamuoyu bilgilendirilmiş oluyor.

Türkiye'de rapor da yok, önlem de!

Amerika'da konuyla ilgili, üniversiteler, sivil toplum kuruluşları, hastaneler, psikologlar ve yüzlerce kuruluş konuyla ilgili bu çalışmaları yapıp, ilgili kurumlara rapor olarak aktarırken, Türkiye'de bu çapta, sistemli bir araştırmadan bahsetmek, maalesef mümkün değil. Bugün Türkiye'de bir çocuğun ne kadar televizyon izlediği, günde, ayda kaç adet şiddet unsuruyla yüz yüze geldiği, nasıl etkilendiği gibi konularda herhangi bir bilgi bankasının bulunmaması da acı; ama gerçek olarak önümüzde duruyor. Üniversitelerin ilgili bölümlerinde hiçbir verinin olmaması da işin diğer bir yanı. Emniyet'in kamuoyuna aktardığı bilgiler de sınırlı dahi olsa 10-15 yıl sonraki Türk gençliğinin profilini ortaya koyması bakımından oldukça önemli. "2004'ün ilk 10 ayında 27 bin 141 çocuk şiddet mağduru, 0-18 yaş arasında 84 bin 926 çocuk da 'suç' kurbanı ya da aktörü olmuş."

RTÜK'e ayrılan ve milyonlarca YTL'lik bir meblağ tutan miktardan ayrılacak tahsisatla konuyla ilgili olarak akademisyenlerin yapacağı bilimsel çalışmalar desteklenebilir.