-Mavi seninle görüşmeyeli on yıl oldu; seni son bir aydır şirketteki toplantılarda hayranlıkla izliyorum. Sanki zekân artmış. Seni en son yirmi beş yaşındayken üniversiteden hatırlıyorum. Ortalama notları olan sıradan bir öğrenciydin. ?imdi ise bir yıldız olmuşsun.

Müthiş bir hafızan, müthiş bir değerlendirme yeteneğin var. ?irkette genel müdür dahil (yani ben) herkes senin dâhi olduğunu düşünmeye başladık. Ama bu işe en çok ben şaşırıyorum. Çünkü senin okul yıllarını biliyorum. Senin şimdiki performansını düşününce iki açıklama geliyor aklıma. Birinci açıklamam basit; ben senin zekânı üniversitedeyken fark edememişim. İkinci açıklamam ise nasıl olduğunu bilmiyorum; ama senin zekân açık bir şekilde artmış. Hangisi doğru?

-Zekâmı ölçtürmedim. Hem 25 hem de 35 yaşındayken ölçtürseydim, sorununuza daha net cevap verebilirdim. Ama size katılıyorum. Ben de kendimi eskisinden daha akıllı buluyorum. Biz insanların zekâlarının özellikle 20'li yaşlarından sonra sabitlendiğini düşünürüz. Sanırım bu doğru değil. Lisedeyken erkek beyninin kadın beyninden daha büyük ve ağır olduğunu okumuştuk. Sık sık da dâhiler filan öldükten sonra beyinlerini inceliyorlar. Ancak bildiğim kadarıyla zeka ile beynin büyüklüğü arasında bir ilişki yok. Ben insan zekâsını açıklamak için Konya, İstanbul ve New York örneklerini kullanıyorum. ??ehrin zekâsı olur mu' diyebilirsiniz? Böyle bir şey olsaydı İstanbul, Konya'dan daha zeki bulunabilirdi. New York'un zekâsı da İstanbul'dan çok çıkabilirdi. Söylediklerimden de Konyalılar ve İstanbullular alınmasın; bu sadece kurgusal bir benzetme. Bu şehirlerin yüzölçümlerine baktığımız zaman ters bir orantı da görürüz. Konya en büyük, İstanbul orta sırada, New York ise en küçüktür. ?imdi akıl kelimesi bağlamak demek ya... İşte aslında akıllı insan da beynindeki hücreleri diğer hücrelere daha hızlı ve daha uygun şekilde bağlayabilen insan demek. Ancak bağlantı kurulabilmesi için hücre sayısının çok olması bir işe yaramıyor. Yani Konya büyüklüğüne orantılı büyük beyni olan bir insanda çok hücre var; ama hücrelerin çoğu boş olduğundan bağlantı kurulamıyor. Bağlantı kurulabilmesi için hücrelerin dolu ve aktif olması gerekiyor. Varsayalım ki, İstanbul'un büyüklüğüne orantılı orta büyüklükte beyni olan bir insanın beyninde dolu ve aktif durumda olan hücre sayısı daha fazla, dolayısıyla kişi daha akıllı. New York örneğine gidecek olursak yine benzer bir netice alırız. Buradan hareketle sorunuza dönüyorum. Zekâyı yükseltmek mümkün mü? Cevabım ?evet'. ?öyle ki, eğer beynimizdeki hücreleri kalıcı şekilde aktif hale getirebilirsek zekâmızı yükseltebiliriz.

-Peki, ama nasıl?

-İnsanın beynindeki hücreleri aktif hale getirmesi, farklı konularda bir şeyler denemesine bağlı. Ancak bu yeterli değil. Bu yeni denediklerinden beğendiklerini de sürekli hale getirmesi gerekiyor. Diyelim ki, flüt çalmayı bir gün boyunca denedik. Bu çalışma beyin hücrelerimizden bir kısmını geçici bir süre aktif hale getirir; ancak bu faaliyeti sürdürmezsek hücre başka bağlantılara kapanır. Dolayısıyla diyelim ki sekiz ay boyunca flüt çalmayı öğrenecek olursak kurs bittiğinde on beş günde bir yine biraz flüt çalarak hücreleri aktif tutmak gerekiyor. Ya da diyelim ki Osmanlı tarihini öğrenmeye karar verdik; bu konuda bir değil de bulabildiğimiz tüm kitapları okumaya karar verdik. Bu iş bir iki yıl sürecek olursa beynimizde bu bilgilerin depolandığı hücreler aktif hale gelir. Yine de bu hücreleri tozlanmaya bırakmamak gerek. Diyelim ki, New York'ta bir ofis açtık. İki yıl orada aktif çalıştık, sonra Türkiye'ye döndük. Ofis bizim; ama ona uğramıyoruz. O ofisin ya da beynimizdeki o hücrenin başka bir hücreye bağlanma kapasitesi iyice zayıflamıştır. Sözü uzatmayayım. Son on yılım beyin hücrelerimi aktif hale getirecek öğrenmeler ve uğraşlarla geçti. Belki zekâm yükselmiş olabilir. Ama dediğim gibi ölçtürmedim.