Her okuduğunu anlayamayacak seviyede olan kimselerin, öncelikle anlayabilecekleri bir kitaptan veya herhangi bir kitabın rahat anlaşılabilen bölümlerinden başlaması isabetli olur. 

Bu şekilde bir ilk okumayla kitabın usulü, üslûbu ve takdim şekline de vukufiyet kazanan okuyucu, daha sonra kitabı iyi anlayabilmek için baştan başlayarak bir kere daha okuması yararlı olur. Bu tür okumayla kişi okuduğunu bilir ve okuduğu malzemeyi rahatlıkla kullanabilir. Evet insan, bu şekilde bir okuma ile malzemeyi hafızasına iyice yerleştirmiş olur ve yerine göre onları değerlendirebilir.

Bazen çok kitap okuyan biri, okuduğu kitapların farkında olmayabilir. Her kitap bir yönüyle onun kafasına dağınık bir şeyler bırakır, gider. Bu bilgiler zihinde sistemli bir istife tabi tutulmasa da insan farkına varmadan, herhangi bir zamanda bazı meseleleri değerlendirirken, değişik mülahazalarının irade dışı olarak onun hafızasına uğrayan, dimağında kalan o düşüncelerle beslendiği olur. Evet! Çok okuyan kişinin beyninde gizli bir teyp varmış gibi hiç farkına varmadan pek çok şey kaydolmaktadır. Bu gizli disk ve diskteki malzemenin kullanılabilir hale gelmesi meselesi çok okumakla doğrudan alakalıdır.

Eskiler bir kitaba başlarken, üç şeyi bilmenin vâcip, dört şeyi bilmenin de câiz olduğunu söylerlerdi. Vâcib olan şeyler: a) Besmele (Bismillahirrahmanirrahim demek). b) Hamdele (Elhamdülillah demek) ve c) Salvele (sallallâhu aleyhi ve sellem gibi Peygamberimiz'e salât ü selam okumak). Câiz olan şeyler olarak da şunları söylerlerdi: a) İsm-i kitap; burada isim ile müsemmâ arasında münâsebet var mı? Yani kitabın ismi, muhteviyatını aksettiriyor mu? gibi konular üzerinde dururlardı. b) Fenn-i kitap; kitap hangi daldan ve konudan bahsediyor? Veya ilim dalının hangi yanından bahsediyor? c) Ta'dad-ı fusul; kitapta meselelere kaç fasılda yaklaşılmış? d) Tebyîn-i garaz: Bu kitabı yazmaktan maksat yani kitabın te'lifindeki gaye nedir?

Zannediyorum bu düşünceyi bugün de değerlendirmek mümkündür. Tabii kitabın muhtevasında sistem söz konusu ise. Bu itibarla kitabı yukarıda ifade edilen dört bir yanıyla kavramak ve o mülahazalar çerçevesinde anlamak, kitabı gerçekten okumak demektir. Yani isimle müsemma arasındaki münasebeti kavrama, ilgili olduğu fenne dair o kitabın yazılmasındaki espriyi anlama, sonra fasıl, mukaddime ve bölümlerinde eksik, gedik veya fazlalık olup olmadığını, nerelerde teferruata girildiğini öğrenme, kitap okumada esas olan unsurlardır. İfade ettiğimiz bu hususu Nur risalelerini okuyan bazı ilk Nur talebelerinin gerçekleştirdiği söylenebilir.

En ideal kitap okuma vakti

Eskiden temkinli oturarak kitap okumak tavsiye edilirdi. Ben de bazı kitapları okurken öyle yapmışımdır. Fakat daha sonraları bende yatarak okuma âdeti hâsıl oldu. Dört-beş saat üst üste kitap okuyacaksam, yatmak suretiyle okuma bana daha kolay geldi. Masada kitap okumanın bir müddet sonra beni sıktığını gördüm. Ama masa başında okuyamadığım kitaplarda önemli yerlerin altını çizerken çizgilerde kaymalar olduğunu da söylemeliyim. Hatta çizgilerin, bazen satırın içine, bazen de dışına çıktığı da oluyordu. Bir dönemde, sadece kitabın önemli yerlerini çizmekle yetinmeyip, onun kenarlarına, "Bu mütalaa başka yerdeki şu zatın dediği ile uyum içinde veya şurada mantıkî bir boşluk var. Burada bir tenakuz söz konusu, şurada hissî bir boşluk var, burada demagoji yapılmış." şeklinde kendi mütalaalarımı da not ediyordum.

Bir de kitap okuma vakti çok önemlidir. İnsan dinç iken kitap okumalı. Sabah kalktığı zaman veya kaylûleden sonra kitap okumanın istifadeli olduğunu gördüm.

Gece vakti kitap okumanın da faydalı olduğunu söyleyenler vardır. Bunda da bir hakikat payı olduğunu düşünüyorum. Fakat benim genel kanaatim şu ki: İnsan gece vakti biraz dinlenmeli, biraz da gecesini evrâd u ezkârla ihyâ etmeye çalışmalıdır. Nitekim Kur'ân-ı Kerim'de bu husus şöyle ifade edilir: "Muhakkak ki geceleyin kalkıp ibâdet etmek daha tesirlidir ve Kur'ân'ı okuyuş adına da daha düzgün, daha sağlam bir tilavet sağlar." (Müzzemmil Suresi,73/6) Geceler, insanın ne dediğini ve ne anladığını en iyi şekilde ifade edebileceği bir zaman dilimidir. Bu zaman diliminde insanoğlu, Rabb'isiyle münasebete geçmeli ve O'nu duymaya çalışmalıdır. Bu açıdan, gecenin içinde insanın mutlaka Rabb'isine ayıracağı bir zamanı olmalıdır.

İyi yazmak için çok okumak gerekir

Türkiye'de az sayıda da olsa çok ciddi kitap okuyan kimselerin bulunduğu da bir gerçek. Esasen okumak bir yönüyle bir kültür ve tiryakilik meselesidir. Meselâ, çantada sürekli kitap taşıma, durakta beklerken okuma, arabaya binerken okuma, hatta arabayı kullanan kişinin bile eğer onda da bir merak varsa bazı şeyleri bantlara okutturup seyahat esnasında banttan dinleme hep okuma kültürü ile alakalıdır. ?u da unutulmamalıdır ki, bizim insanımız büyük çoğunluğu itibarıyla okuma fakiri ve düşünce özürlüdür.

Yazar olmayı düşünen bir insanın mutlaka çok yazması gerekmektedir. İstidadı olan da olmayan da elinden geldiğince bir şeyler yazmalıdır. Zira istidat varsa, ancak yazmak suretiyle ortaya çıkar. İnsan yazmayınca istidadının da var olup olmadığı belli olmayabilir. Hatta kanaat-ı âcizânemce, insan her alanda bir şeyler yazmalı ve tashihe de açık olmalıdır. Bence bu işe gönül verenler roman, tiyatro veya küçük oyunlar türünden eserler yazmayı bile denemelidirler. İleride o işi devam ettirmeseler de mutlaka yazmalıdırlar.

İyi yazmanın ya da yazabilmenin yolu değişik şeyler okumaktan geçer. Okunan eserler, bazen birbirine yakın, bazen de birbirine zıt şeyleri çağrıştırır: Sheaksper okuma insana, Jonben'i çağrıştırır; Nedim'i okumak da Baki'yi hatıra getirebilir. Önemli olan eli alışıncaya kadar yazmaktır. Daha sonra yazılan şeyleri yırtıp atmakta bir zarar yoktur. Ömer Nasuhi Hoca'nın birkaç roman yazdığı ve sonra yırtıp attığı söylenir.

 

Bir kitabın, ondan bazı şeyler çıkarıp yazabileceğimiz mülahazasıyla okunması çok iyi olur. O kitabın içinde önemli noktaları, önemli yerleri çizmek veya derkenar yapmak yahut bir hâşiye koyarak belirtmek ve sonra bir kere daha gözden geçirmek çok faydalıdır. Anlaşılması zor ve ciddi olan ağır eserleri ise üç veya beş defa okumak az sayılır. Ben bunu bir ifrat olarak görmüyorum. İnsan bir eseri her okuyuşunda aklına geleni derkenar etmelidir. Eğer gerekiyorsa veya isterse o istikamette bir şeyler de karalayabilir.

Yazmanın önemli yanlarından bir diğeri de, eseri yazdıktan sonra ifadesinden, üslûbundan o türlü düşünceleri takdim keyfiyetinden alın da muhteva zenginliğine kadar, kemal-i dikkatle bir fikrî eseri okuyor gibi birkaç defa okumaktır. İnsan, tıpkı bir şiiri tashih ediyor ve onu gerçek yörüngesine oturtuyor, şiiriyetiyle onu buluşturuyor gibi beş on defa onu tenkitçi gözüyle okumalıdır. İnsanoğlu hatalarla mâlul olduğundan ve söylediği sözlerin pek çoğunun uzun zaman hacâletini yaşadığından, bu hataların en asgarî seviyeye indirilmesi herhalde çok önemli olsa gerek.

ÖZETLE

1- Her okuduğunu anlayamayacak seviyede olan kimselerin, öncelikle anlayabilecekleri bir kitaptan veya herhangi bir kitabın rahat anlaşılabilen bölümlerinden başlaması isabetli olur.

2- İstifadenin azami seviyede olması için kitap okumanın vakti de çok önemlidir. İnsan dinç iken kitap okumalı. Sabah kalktığı zaman veya kaylûleden sonra kitap okumanın istifadeli olduğunu gördüm.

3- Okumak bir kültür ve tiryakilik meselesidir. Çantada sürekli kitap taşıma, durakta beklerken, araç içindeyken kitap okuma, okuma kültürü ile alakalıdır. Maalesef insanımızın çoğu okuma fakiridir.