Bilecik İstasyonunda yaşlı ana

Oğlunu cepheye uğurlarken ona

Oğlum! 

Babanı Dimetoka'da

Dayını Şipka'da                                                             

Ağabeylerini Çanakkale'de kaybettim.

Sen benim son yongamsın.

Sen de dönmezsen ben Allah'a emanet diyordu.

Ve ilave ediyordu

- Git sen de git!

Minareler ezansız, camiler Kur'ân'sız kalacaksa sen de git!

Ezan, Kur'ân, Vatan kime emanet

Galiçya'da, Şipka'da,

Dimetoka'da kalanların evlatları kime emanet

Tarihinde birçok kez dolup dolup vatan, millet ve din adına boşalan Anadolu bir kez daha bu güzel vatana vefa borcunu ödeme adına ciğerparelerini cephelere gönderiyordu. Yukarıdaki şiirde de söylendiği gibi, son yongalar bile bu büyük dava için seferber edilmişti. Analar yalnız kalma pahasına da olsa, tek vatanım kurtulsun diyerek dualarla yavrularını selâmetlemeye başlamışlardı. Ana kucağından daha yeni ayrılmış, belki bıyıkları bile terlememiş bu Mehmetçikler Çanakkale sırtlarında, cephe gerisinde sıraya giriyor, bölük bölük teçhiz ediliyorlardı.                                     

Günlerden bir gün yine taptaze Mehmetçikler kim bilir nerelerden gelerek Çanakkale bölgesine sevk olunmuşlardı. Yüzbaşı Sırrı Bey bu gencecik askerleri karşısına almış hepsini ayrı ayrı gözden geçiriyordu. Bu sırada Yüzbaşı Sırrı Bey'in bir şey dikkatini çekmişti. Askerlerden bir tanesinin saçı kınalıydı. Buna bir hayli şaşıran Sırrı Bey Mehmetçiği yanına çağırarak saçının neden böyle kınalı olduğunu sordu.

Bu soruya muhatap olan saf Anadolu delikanlısı bir şey diyemedi. Çünkü sebebini kendisi de bilmiyordu. Sadece, "Buraya gelmeden evvel anam kınalamıştı kumandanım." diyebildi.

Kumandanı kadar bu durumu kendisi de merak eden kınalı Hasan, hemen annesine bir mektup yazdırdı. Mektubun içinde annesine, saçını niye kınaladığını sordu.

Aradan bir süre geçmişti, o ve bağlı olduğu 64. Piyade Alayı mayıs ayı İçerisinde Arıburnu Cephesinde savaşıyordu. Bu cehennemi çarpışmalarda Hasan'ımız da yaralanmıştı. Hem de pek ağır-caydı yarası. Hemen cephe gerisine taşıdılar. Sargı yerine götürdüler götürmesine ama onun takdirinde anasının mektubunda belirteceği güzel son vardı. Kurtaramadılar, şehit olmuştu Kınalı Hasan. Diğer şehitlerle beraber defnedilmeden önce üzerlerini aradılar. Kınalı Hasan'ın üzerinden bir mektup ve bir de tamamlanmamış bir şiir parçası buldular. Bu şiirde şöyle deniyordu:

"Anam yakmış kınayı adak diye, Ben de vatan için kurban doğmuşum. Anamdan Allah'a son bir hediye, Kumandanım ben İsmail doğmuşum..."

Sıra koynundan çıkan mektuba gelmişti. Oradakiler mektubu da açtılar. Kınalı Hasan'ın anasından geliyordu bu mektup. Peki, bu güzel ana ne diyordu mektubunda gelin bir de o yazılanlara göz atalım:

"Ey gözümün nuru Hasan'ım, köyümüzde rahat rahat oturalım mı? Vatan sevgisi içimizde alev alev yanıyor. Sen ecdadından, babandan aşağı kalamazsın... Ben, senin anan isem, Beni ve seni Allah yarattı, vatan büyüttü. Allah, bu vatan için seni besledi. Bu vatanın ekmeği iliklerinde duruyor... Sen bu ailenin seçilmiş bir kurbanısın... Hasan'ın, söyle zabit efendiye... Bizim, köyde kurbanlık ayrılan koyunlar kınalanır... Bende seni evlatlarımın arasından vatana kurban adadım. Onun için saçını kınalamıştım. El-hükmü billah. Allah, seni İsmail Peygamberin yolundan ayırmasın. Seni melekler şimdiden rahmetle anacaktır. Gözlerinden öperim...

Anan - Hatice

Okudular okudular ve ağladılar. Anladılar ki ana ta başından biliyordu olacakları ve o zamanlardan büyük bir tevekkül içinde kınalamıştı yavrusunun başını. İşte Anadolu kadını bu kadar büyüktü.