Yaratılmışların en şereflisi ve en mükemmeli olan insan birçok görevlerle sorumlu tutulmuştur. Bu görevlerin başında Allah'a karşı görevlerimiz ile ailemize karşı sorumluluklarımız gelmektedir.

Anne olmak ne zordur kim bilir. Bir erkek ve bir baba, anneliğin nasıl bir duygu olduğunu tabii ki tahmin bile edemez. Ancak, doğumhanelerde sancılar dayanılmaz hâle geldikçe, ?Bir daha mı, aslaa!? diye inleyen anne adaylarının, çok geçmeden nur topu rahmet çiçeklerinin esintisiyle avunup, unutup, yeni anneliklere yiğitçe yelken açışlarındaki duygu yoğunluğu da o ölçüde tahmin edilemezdir.

Annelik zordur. Bir hanım olup, annelik nimetini tadamama imtihanına tutulmak da zordur. Bir yetim çocuk olup da bir gün bile bir anne sıcaklığı yaşayamamak da zordur. Hem yetim, hem de öksüz olmak daha da zordur.

Ümmü Muhammed (Âmine) (sas) olmak; dünyanın en tatlı, en şirin, en bereketli çocuğunun sırf şehirdeki salgın hastalıklardan etkilenmesin diye bir uzak köyde, bir sütanne elinde kalmasına ister istemez razı olmak zordur. Tam kavuştum derken, ?Rabbim, acaba mürüvvetini gösterir mi?? diye düşünürken, ondan ayrılmak, onu da yalnız bırakıp gidivermek daha da zordur.

Ümmü İsa olmak (Meryem) olmak da zordur. Dünyanın en iffetli, en betûl, en şerefli hanımlarından biri olup da, en dayanılmaz iftiralara uğrayıp, en büyük utançlara gark edilip, hepsinden Rabbi'nden gelen teselli ile sıyrılıp, ferahlamak çok zordur. Oğlunuz, en temiz bir oğul olacak; ama ona da o nahoş iftira atılacak. Birileri, kısaca ?babası belirsiz? demek olan o üç harfli bayağı kelimeyle, mübarek isminin ?kabala? değerlerini denk düşürerek iğrenç iftiralarını ?ispatlamaya? çalışacak ve siz bunları sabırla göğüsleyeceksiniz. İmran kızı Meryem olmak da, Meryem oğlu İsa (as) olmak da zor..

Ne zor imtihan...

Hz. Musa'nın annesi olmak... Canından bir can olan yavrusunu, kalbine verilen bir ilhamla Nil nehrine bir sepet içinde salıverip, Rabbi'nin hıfzına emanet edivermek.. Zor...

Âsiye (r.anha) olmak... Firavun'un sarayında bir ehl-i iman olarak kalabilmek... Onun zehirli sofralarından, zehirli sohbetlerinden, şeytan avuntulu kibrinden etkilenmeden, Allah'ın emaneti olan Musa'yı (as) en güzel şekilde yetiştirebilmek... Zor...

Ya da tüm annelerin annesi olmasına rağmen kendisi anne şefkatini yaşayamamış olan Havva Annemizi (r.anha) anlamak. O da zor...

Ne mutlu ?anne?lere

Anne sevgisini, Peygamberimiz Hazreti Muhammed Aleyhisselam'ın ?Cennet, annelerin ayağının altındadır? hadis-i şerifinden daha güzel anlatacak bir söz yoktur. Muhakkak ki, Allah sevgisi, Peygamber sevgisi, anne ve baba sevgisi en kutsal sevgilerdendir.

Bize kanından kan, canından can katarak aylarca karnında taşıyıp sonra da yaşadığımız dünyaya getiren, bununla da kalmayıp gecesini gündüzüne katarak büyütüp besleyen o değerli varlığımıza ne kadar hürmet etsek azdır.

Annemize karşı olan sevgimizi, saygımızı ve hürmetimizi, yılda yalnız bir gün olarak kutlanan anneler gününde değil, kişinin annesinin ve babasının hayatta olduğu müddet zarfında, yılın her gününü anneler günüymüş gibi kabul edip, onlara karşı görevlerimizi eksiksiz olarak yerine getirmeliyiz.

İyi ve kötü günümüzde her an yanımızda olan, güldüğümüzde bizimle gülen, ağladığımızda bizimle ağlayan, yegâne varlığımız annemizi ne kadar sevsek azdır. Anne sevgisinin yerini dünyada başka hiçbir sevgi tutamaz.

İmandan sonra birinci vazifemiz ana-babanın kalbini kırmamaktır. Onlar bazıları için ne kadar kötü gibi görünseler bile, yine de her şeyin üstünde hakları vardır. Onların kalbini kıranın ibadeti kabûl olmaz. Müslüman doğmamıza ve Müslüman yetişmemize sebep olan ana-babamızın kalbini kırarsak cennete girmemiz düşünülebilir mi? Onlar bize hakâret etse de, yalvararak gönüllerini almamız lazımdır. Müslüman ana-babamız, bizden razı olmadıkça, Rabb'imizin (cc) sevdiği kulu olmamız çok zordur.

Annelere değerini İslam verdi

Yılda bir gün de olsa, huzurevlerinin loş köşelerindeki annelerini hatırlamaları Batılılar ve ?Batılılaşmış? olanlarımız için önemli bir gelişme... Çünkü, bugünkü Batı medeniyetinin dayandığı Eski Yunan ve Roma'da, özellikle Yunanlılarda kadın, çok hakaret görürdü. Bütün hürriyetlerden mahrum olarak herhangi bir şey gibi alınıp satılırdı. Miras hakkı yoktu. Kendi malını kullanma hakkına bile sahip değildi. Evlilikte hiçbir söz hakkı yoktu.

Romalılarda da kadın; mülkiyet hakkına sahip değildi. Kazandığı her şey, aile reisinin sayılırdı. Roma kanununda köle olarak kabul edilirdi. Vatandaşlık hakkından mahrumdu, ona, herhangi bir ev eşyası gibi bakılırdı.şey gibi alınıp satılırdı.

İslâmiyet'ten önce Arapların kadına bakışı da neredeyse aynıydı. Fikir beyan etme hakkı yoktu. Mirastan mahrumdu. Zorla evlendirilirdi. Bir adam ölüp, geriye birkaç kadın bıraktığı zaman onun en büyük oğlu, öz annesi hariç, babasının öbür hanımlarıyla evlenebilirdi. Kızlarını diri diri gömerlerdi. İşte dünya bu haldeyken, Sevgili Peygamber'imiz gelip, on dört asır önce, ?Cennet annelerin ayakları altındadır.? buyurarak kadının gerçek yerini ortaya koydu. İslamiyet'ten sonra, dünyanın en rahat anneleri İslam toplumundaki anneler oldu. Çünkü anneye hürmet dinimizin, Peygamber'imizin emirleridir.

Peygamber Efendimiz, kadını aşağılayıcı durumdan kurtarıp, kadına yumuşak davranıp, ona iyilik etme esasını getirdi. Peygamber'imizin hicretin onuncu yılı, Veda Haccı'ndaki sözlerinden, son nasîhatlerinden biri, ?Kadınlarınıza eziyet etmeyiniz! Onlar, Allah-ü Teâlâ'nın sizlere emanetidir. Onlara yumuşak olunuz, iyilik ediniz.? olmuştur. Peygamber'imiz en iyi insan olmak için de, hanıma karşı faydalı olmayı şart koşmuştur. Hadîs-i şerîfte ?Müslümanların en iyisi, en faydalısı, hanımına karşı iyi ve faydalı olandır.? buyrulmuştur. Başka bir hadis-i şerifte de ?Bir erkek, hanımını döverse, kıyamette ben onun davacısı olurum.? buyrulmuştur.

Onlara alçak gönüllü olun, gönüllerini alın

Ana-babaya karşı alçakgönüllü olmalı, yaşadıkları müddetçe onlara hizmet etmeli ve bununla onların rızalarını kazanmalıdır. Hz. Hüseyin'in oğlu Ali, edeplerini gözetemem endişesiyle, ana-babasıyla yemek yemekten çekinirdi. Ana-babasını râzı eden kimse için, cennet kapıları sonuna kadar açılır. Bir kimsenin ana-babası zalim olsalar dahi onlara karşı gelmek onlarla sert konuşmak câiz değildir. Çeşitli vesilelerle, onların elleri öpülüp, duaları alınmalı, haklarını helal ettirmelidir. Bu vesilelerden biri de bayramlardır. Bayramlarda, ana-babaya çeşitli hediyeler alıp, bayramları tebrik edilerek, hakları helal ettirilmeli ve dualarını almalıdır! Arada kırgınlıklar varsa bu vesile ile giderilmelidir.