Herhangi bir gelişimsel problemi olmayan çocuğunuz okul döneminde yaşıtlarına göre bazı farklılıklar gösterse. Mesela öğretmeni tüm çabalarına rağmen ona harfleri öğretemediğinden şikâyet etse. Ya da hecelemeye geçemediğinden, kelimeleri tersten okuduğundan, aynadaki görüntüleri gibi yazdığından bahsetse... Herhalde ilk tepkiniz çocuğunuzun yeterince çalışmadığı olur. Öğretmeninin de düşünceleri bu yöndedir. Yoksa istediği şeyi yapabilecek kadar zeki ve aklı başındadır. Aksi takdirde o başarılı resimleri nasıl çizebilir! Öyle ya, istediği için resim çiziyor, işine gelmediği için ayakkabılarını size bağlatıyor ya da düğmelerini siz ilikliyorsunuz! Tüm bunlara inanmışken çocuğunuzun gerçekten bazı şeyleri öğrenmekte güçlük çektiğini, yaşananların ne onun tembelliğinden, ne de az çalışmasından kaynaklanmadığını öğrenseniz! Evet, hastalık olarak nitelenmese de tıpta adına "disleksi" denen, böyle bir öğrenme bozukluğu var. Albert Einstein, Leonardo da Vinci, Mozart, Tom Cruise gibi başarılı birçok bilim adamı ve sanatçının da dislektik olduğu biliniyor. Bu nedenle dâhi hastalığı da deniyor.

Bütün çocuklar özeldir...

Hintli oyuncu Aamir Khan'ın yazıp yönettiği ve oynadığı Taare Zameen Par (Türkçeye 'Bütün Çocuklar Özeldir' diye çevrildi) filmi dislektik bir çocuğun okul hayatında yaşadığı zorlukları, ailenin ve öğretmenlerin bakış açısını tüm yönleriyle resmediyor. Dislektik olduğu için okuluna ve çevresine uyum sağlayamayan Ishaan, babasının zorla gönderdiği yatılı okulda karşısına çıkan resim öğretmeni sayesinde yeniden hayata tutunuyor. Peki ya gerçek hayattaki Ishaanlar? Disleksiyi araştırırken iki hikâye çıkıyor karşımıza. İkisinin de ortak yanı anne yüreğine düşen evlat acısıyla şekillenmesi ve güzel birer başarı hikâyesine dönüşmesi. ***

Bu belirtilere dikkat!

Disleksi daha çok, çocuk birinci sınıfa geldiğinde fark ediliyor. O güne kadar hiçbir sorunu olmadığını düşündüğünüz çocuğunuz harfleri öğrenemiyor, okumayı geç söküyor ya da yanlış veya tersten okuyor. "Ve" yerine "ev", "çok" yerine "koç" okunması bariz örneklerden. Peki ya okul öncesi belirtileri? Çocuk ve Ergen Psikiyatristi Dr. Figen Şen Kösem yaşında anaokuluna giden bir çocuğun eline kalem alıp bir daire çizebilmesi gerekirken bunu yapamama, şekilleri tam kopyalayamama gibi belirtiler olabileceğini söylüyor. 0-6 yaş çocuklarda konuşmada gecikme, kelimeleri yanlış söyleme, ifade gücünde sorun yaşama, oyunlardan çabuk sıkılma, normal çocuk oyunları yerine tencere tavayla oynama isteği, top oynayamama, bisiklete binememe diğer belirtiler arasında. Bağcık bağlayamama, sağını solunu karıştırma ve ayakkabılarını ters giymenin uzun sürmesi ileri dönemlerde de devam edebilecek sorunlar arasında. Ancak tüm bunlar dislektik çocukların zeka seviyeleriyle ilişkili değil. Figen Şen Kösem dislektik çocukların biyolojik yapılarını şöyle anlatıyor: "Zeka olarak normal ya da üzerinde oluyorlar. Bu çocukların görsel yetenekleri çok fazla. Sağ beyinleri ortalamanın çok üzerinde. Bizden farklı algılıyorlar dünyayı. Dâhi hastalığı denmesinin nedeni de sıradan insanlar olmamaları."

Çocuklarımdan sonra dislektik olduğumu öğrendim

Ersin Öztoycan, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Disleksi Derneği'ni 2001 yılında kurmuş. Onun hikâyesinin en can alıcı yanı iki çocuğuna disleksi teşhisi konulduktan sonra kendisinin de aslında dislektik olduğunu öğrenmesi. Zaten hastalığın genetik aktarımı var. Onu dernek konusunda harekete geçiren, dislektik kızının Kıbrıs'a yerleştikten sonra yaşadığı eğitim problemleri olmuş. O dönemde beş ayrı okul gezdiklerini anlatıyor Ersin Hanım. 13 yaşındaki kızının "Anne ölmek istiyorum. Ben de arkadaşlarım gibi üniversiteye gitmek isterim. Mademki disleksiyim bana öğrenebileceğim gibi bir öğretmen bul." sözleriyle kesin kararını verdiğini ve derneği kurduğunu söylüyor. 2001'den beri özel eğitimcilerle dernekte bireysel değerlendirmeler yapılıyor, aileler bu konuda bilinçlendiriliyor.

Oğlumun dislektik olacağı sanki içime doğmuş

Denizli'de yaşayan Çocuk ve Ergen Psikiyatristi Dr. Figen Şen Kösem disleksi üzerine araştırma yaparken 5 yaşındaki oğlunda bazı farklılıklar gözlemler. Eline kalem almak istemiyor, istese de beceremiyordur. Başta otistik olduğundan şüphelenilir ancak disleksi olduğunu öğrenir. "Sanki içime doğmuş." diyerek anlatıyor yaşadıklarını. Zamanla Denizli'de dislektik çocuğu olan ailelere ulaşır, onlarla birlikte "Disleksi Derneği"ni kurar. Derneğin amacı disleksinin önce eğitim camiasında ve anne babalar arasında tanınırlığını artırmak olduğunu söylüyor. Şu an derste not tutabilecek kadar iyi yazan oğlunun geçirdiği süreç en büyük tecrübesi olmuş. "Okul yaşantısının dislektik çocuklar için travmatik olmaktan çıkmasını, anne babaların çocuklarına destek olma yöntemlerini öğrenmesini istiyoruz." diyor. Ailelerin birbirlerinin deneyimlerinden yararlanması da önemli. En büyük şikâyeti ise disleksi eğitiminin ülke genelinde belirli bir standarda oturmuş olmaması. Hedeflerini şöyle anlatıyor: "Dernek olarak anne-baba, öğretmen eğitimlerinin yanı sıra disleksi konusunda uzmanlar yetiştireceğiz. Denizli dışında oturan bir ailenin de kendi ilinde disleksi eğitimini bilen bir uzmana ulaşmasını istiyoruz."

***

İlaçla değil, eğitim metotlarıyla tedavi

Disleksinin tedavisi tamamen bireysel eğitimle yapılıyor. Özellikle sol beyin fonksiyonlarını artırmaya yönelik terapiler uygulanıyor. Aslında dislektik çocukların normal okullarda yaşıtlarıyla eğitim görmesi mümkün. Ancak Figen Şen Kösem en büyük sorunun klasik okullarda sol beyine dayalı bir eğitim verilmesinin olduğunu söylüyor. Ezbere dayalı eğitim sistemi ezber problemi olan dislektik çocukları zorluyor. Bu sebeple başarılı olamıyorlar. Burada MEB'in bir genelgesinden bahsediyor Figen Hanım, "Bu çocuklarımız okullarda kaynaştırma öğrencisi olarak bazı özel haklara sahip. Mesela duruma göre hesap makinesi ya da ses kayıt cihazı kullanabilir, arkadaşlarından farklı yöntemlerle sınav yapabilirler. Aileler disleksidernegi.org internet sitemizden bu genelgeye bakabilir." diyor.

***

Rol model olacak büyükler arıyoruz

Disleksi eğitimine kendilerini adayan Figen Şen Kösem ve Ersin Öztoycan'ın ortak bir beklentileri var: Dislektik çocuklara rol model olarak sunacakları bir örnek bulmak. Yani ülkemizde, dislektik olmasına rağmen ileri yaşlarında başarılarıyla adından söz ettiren insanlar bulmak. Sebebini ise şöyle açıklıyorlar: "Bu çocukların bir modele gerçekten ihtiyacı var. Araştırdığımız zaman hep yabancı örneklere rastlıyoruz. Türkiye'de olmaması mümkün değil. Destek göremeyenler kendi kapasiteleri kadar gelişme gösteremiyorlar. Bir şekilde destek görenler ve içlerindeki cevheri ortaya çıkaranlar mutlaka var. Böyle kişileri arıyoruz."

Bu içerik alıntıdır.
Yazar: ASLIHAN KÖŞŞEKOĞLU
Kaynak: Zaman