Annesini sırtına alıp Kâ'be-i Muazzama'yı tavaf eden bir kimse, Abdullah İbn-i Ömer Hazretleri'ne dedi ki:

?Efendim, annemi, böyle sırtıma alıp, Kâ'be-i Muazzama'yı tavaf ettiriyorum. Acaba annemin hakkını ödemiş olur muyum??

Abdullah İbn-i Ömer, şöyle cevap verdi:

?Annenin hakkının yüzde birini bile ödeyemezsin. Ancak iyi muamele eder ve güzel bakarsan, yapacağın en küçük bir hizmete, çok büyük sevap verilir.?

Her şey annenin rızasına bağlı

Enes bin Mâlik Hazretleri anlatıyor:

Peygamber Efendimiz zamanında Alkame isminde bir genç vardı. Hep ibadet ile meşgûl olur, yaz-kış oruç tutardı. Bu genç hastalandı. Fakat dili tutulup bir şey söyleyemiyordu. Durumdan Resûlullah Efendimiz haberdar edildi. Peygamber Efendimiz, Hz. Ali ile Ammâr bin Yâsir Hazretlerini gönderdi. Onlar, gence Kelime-i Şahadet telkîn ettikleri halde, genç söyleyemiyordu. Peygamber Efendimiz, Bilâl-i Habeşî Hazretleri vasıtası ile durumdan haberdar edildi. Peygamber Efendimiz, yanında bulunanlara şöyle sordu:

- Alkame'nin ana-babası var mı?

- Yâ Resûlallah, ihtiyar bir annesi var.

- Annesini buraya getirin!

Annesi gelince, Peygamber Efendimiz buyurdu ki:

- Alkame'ye ne oldu?

- Yâ Resûlallah, Alkame çok iyidir. Hep ibadet ile meşgûl olur. Ama ben ondan râzı değilim. Çünkü o, hanımının rızasını, benim rızamdan üstün tutmaktadır.

- Dilinin tutulması bu yüzdendir. Ona hakkını helal et de dili açılsın!

- Ya Resûlallah, O benim hakkıma riayet etmedi. Hakkımı helal etmem.

Bunun üzerine Peygamber Efendimiz, ?Ey Bilal! Ashâbı çağır, odun getirsinler. Alkame'yi yakalım. Çünkü annesi, ondan razı değildir.? buyurdu. Kadıncağız bunları işitince dedi ki:

- Yâ Resûlallah, oğlumu benim gözümün önünde mi yakacaksınız? Kalbim buna nasıl dayanabilir?

- Cehennem ateşi, dünya ateşinden çok daha kızgın ve yakıcıdır. Sen ondan razı olmadıkça, onun hiçbir taati makbûl değildir.

Kadıncağız bunları işitince ağlamaya başlayıp dedi ki:

- Yâ Resûlallah, ben ondan razı oldum, hakkımı helal ettim.

Böyle söyledikten sonra oğlunun yanına gitti ve oğlunun sesini duydu. Kelime-i şahâdeti rahatlıkla söylüyordu. Aynı gün vefat etti. Cenaze hazırlıkları yapılıp defnedildi. Definden sonra Resûlullah Efendimiz, Ashâb-ı Kirâm'a hitaben buyurdu ki:

?Hanımını annesinden üstün tutana, Allahü Teâlâ ve melekler lanet eder.?

Ebeveynime senin rızan için baktım...

Buhârî'deki hadîs-i şerîfte özetle deniyor ki:

Eski ümmetlerden üç kişi yolculuğa çıkarlar. Geceyi geçirmek üzere bir mağaraya girince dağdan bir kaya parçası yuvarlanarak mağaranın ağzını kapatır. ?Bizi bu kayadan ancak iyi amellerimizi dile getirerek Allah'a yapacağımız dua kurtarabilir.? derler.

İçlerinden biri şöyle dedi:

Anam-babam çok yaşlı idi. Onları doyurmadan çoluk çocuğumu ve hayvanlarımı doyurmazdım. Bir gün, odun toplamak için uzaklara gitmiştim. Geç vakte kadar da dönemedim. Akşam içecekleri sütü getirdiğimde anamla babam uyumuşlar. Onlara sütlerini içirmeden önce çoluk çocuğumun ve hayvanlarımın karınlarını doyurmazdım. Çocuklar da yanımda ağlıyorlardı. Çanak elimde tanyeri ağarıncaya kadar onların uyanmalarını bekledim. Anamla babam uyanıp sütlerini içtiler. Bunun üzerine bu kişi, ?Ya Rabbi bunu senin rızan için yapmışsam buradan bizi kurtar.? dedi

Kaya biraz açıldı. Fakat çıkmak mümkün değildi.

Diğeri her türlü imkan varken çok sevdiği amcasının kızı ile zina etmediği ve kıza verdiği 120 dinar altını almadığı olayı hatırlayıp, ?Yâ Rabbi, bunları senin rızan için yapmışsam bizi buradan kurtar.? dedi. Kaya biraz daha açıldı. Ancak yer çıkabilecekleri kadar değildi.

Üçüncüsü şöyle dedi:

Çalıştırdığım işçilerden biri ücretini almadan gitmişti. Ben de onun ücretinden para kazandım. Öyle ki, bundan birçok mal meydana geldi. Bir müddet sonra bana gelip ücretini istedi.

?Şu gördüğün develer, sığırlar, koyunların hepsi senin ücretinden üremiştir, al götür.? dedim. O da ?Benimle alay etmiyorsun ya.? dedi. Ben de ?Hayır, alay etmiyorum, doğrusu bu.? deyince, malların hepsini alarak götürdü. Bana hiçbir şey bırakmadı. Bu kişi de, ?Yâ Rabbi bunu senin rızan için yapmışsam, içinde bulunduğumuz şu beladan bizi kurtar.? dedi. Bunun üzerine kaya tamamen açıldı. Onlar da mağaradan çıkarak yollarına devam ettiler.

Musa'nın (as) arkadaşı

Mûsa Aleyhisselam dedi ki:

- Yâ Rabbi, cennetteki arkadaşım kimdir?

- Filan yerde bir kasap vardır. Senin cennetteki arkadaşın odur.

Mûsa Aleyhisselâm, tarif edilen yere gitti. Güneş batıncaya kadar orada kaldı. Akşam olunca kasap, bir parça et alıp çantasına koydu. Kasap akşam evine giderken, Mûsa Aleyhisselam sordu:

- Ey genç, misafir kabul eder misin?

- Evet memnuniyetle...

Beraber gittiler. Eve gelince genç, bu etten güzel bir yemek pişirdi. Sonra evdeki bir zembili indirdi. İçinde çok yaşlı, zaif, güçsüz bir kadın vardı. Onu zembilden çıkardı. Bir kaşık alıp doyuncaya kadar ağzına yemek koydu. Sonra elbisesini değiştirdi. Tekrar zembile yerleştirdi. Bu esnada kadının dudakları kımıldadı. Bunları gören Mûsa Aleyhisselam sordu:

- Bu kadın kim, ona ne yaptın?

- Bu benim annemdir. Çok yaşlandı. Takati kalmadı. Oturacak halde de değildir. Çarşıdan gelince, onu doyurup altını değiştirmeden kendim bir şey yemem.

- O esnada annenizin dudaklarının kımıldadığını gördüm. Bir şey mi söylüyordu?

- Evet her gün ?Yâ Rabbi, oğlumu cennette Mûsa Aleyhisselam'a arkadaş eyle.? diye dua eder.

- Gözün aydın olsun, Mûsa Peygamber benim ve cennetteki arkadaşım da sensin.

Bayezid-i Bestami'nin saygısı

Soğuk bir kış gecesinde, Bâyezid-i Bestâmi Hazretleri küçükken annesi ile yatsı namazını kılıp yatmıştı. Gece yarısına doğru annesi uyandı. Çok susamıştı. Oğluna seslendi:

- Oğlum, bir bardak su verir misin?

Hemen yatağından fırlayan küçük Bâyezid, su testisine baktı. Fakat içinde su yoktu. Annesine:

- Anneciğim, testide su yok, ben hemen doldurup geleyim, dedi.

Koşarak dışarı çıktı. Her yer buz ile kaplıydı. Zorlukla testiyi doldurup geri döndü. Fakat geri dönene kadar annesi tekrar uyumuştu. Elinde su dolu bardak ile, annesinin baş ucunda beklemeye başladı. Hava çok soğuk olduğu için bir müddet sonra soğuktan titremeye başladı. Annesinin uyandığında, ?Hani su?? diyerek üzüleceğinden korkuyordu. Elinde su bardağı saatlerce ayakta annesinin uyanmasını bekledi. Nihayet, annesi, ?Su, su...? diye mırıldandı. Annesi daha ilk sözünde suyun hazır olmasını anlayamadı. Oğluna sordu:

- Oğlum ne çabuk getirdin?

- Anneciğim, daha önce uyandığında su istemiştin. O zaman su olmadığı için testiyi doldurmaya gittim. Geldiğimde senin daldığını gördüm. Uyanmanı bekledim.

Oğlunun bu kadar sadakatli olduğuna çok sevinen annesi ona dua etti. O da Allahü Teâlâ'nın sevgili kulu oldu.

?Öf' bile demeyin

Dinimiz, ebeveynimizi üzmek, incitmek, şöyle dursun; yüzlerine karşı ?Öf? bile demeyi yasaklamış, onlara son derece saygılı olmayı, hoşgörülü davranmayı ve onları yürekten sevmeyi emretmiştir. Anne-babamız bize darılsalar da, kırıcı ve acı sözler söyleseler de, onlara daima güler yüz göstermeli, hoşgörülü olmalıyız. Onlardan hiçbir zaman şikayet etmemeliyiz.