Gazanfer çok ünlü bir otelin mutfağında çalışıyordu. Otelin soğuk büfe şefi Hamit Bey idi. Mutfağın başka bir gözde şefi ise Işık Bey idi.

Gazanfer, çok yetenekli bu iki aşçıdan birini kendine model almaya karar verdi. Hamit Bey hedefleri olan bir insandı. Gerek mesleğinde ilerleme, gerekse parasal hedefleri vardı. Aşçılık işinde kendini sürekli geliştirmeye çalışıyordu. Maaşını aldığında gidip doğrudan altın alır ve tasarruf yapardı. Altın ilginç bir tasarruf aracıydı, döviz ya da faiz gibi değildi. Amerikalılar canları isterse dolar basıyorlar; dolar fiyatları düşüyor, devletin bazı kontrolcü politikaları doları indiriyor ya da yükseltiyordu. Faiz de önemli ölçüde devletin ve Merkez Bankası'nın performansıyla idare ediliyordu. Altının fiyatı ise arz ve talep ile değişiyordu. Dünyada altın rezervleri artmadığına göre altın daha güvenilir bir tasarruf aracıydı. Hamit Bey, biriken altınları ile ev almaya başladı. Aldığı evleri kiraya veriyordu. Bir ara dükkan almayı da keşfetti. Ev almak için verdiği para karşılığında dükkan da alabiliyordu; ancak dükkan daha çok kira getiriyordu. Son derece tutumlu bir insan olan Hamit Bey zamanla altı mülk sahibi oldu. Işık Bey ise Hamit Bey gibi aşçı olarak çalışıp oldukça iyi kazanan; ancak kazandığını o ay içinde bitiren biriydi. Işık Bey eğlenceyi çok sever ve ?Güzel yaşamak, ölümden alınacak en iyi intikamdır.? derdi. Her akşam en güzel şekilde eğleniyordu. Ancak bu felsefe ona emekliliğinde çok yardım etmedi. Hiç birikimi olmadığı için, emekli ikramiyesiyle kendine küçük bir ev alabildi. Hamit Bey ise emekli olduğunda neredeyse bir genel müdür yardımcısı maaşı kadar kira toplamaya başlamıştı. Emekli maaşıyla birlikte çok rahat, hatta lüks yaşayacak kadar parası vardı. Artık Hamit Bey de ?güzel yaşayarak yaşamdan intikam' alacak durumdaydı. Ne var ki, kira gelirlerinin hepsini yiyip bitirse bile, evler ve dükkanların değerleri azalmayacaktı; üstelik bir sonraki ay kiralar yine gelecekti. Lüksü yatırım gelirleri yani kiralar satın alıyordu. ?Hamit Bey, emekliliğin rahatlığını yaşamak yerine çalışmaya devam etti. Çünkü bir hedefi vardı. Türkiye'nin en iyi otellerinden birinin baş aşçısı olmaktı. Sonunda gerçekten Türkiye'nin en iyi otellerinden birine baş aşçı oldu. Genç Gazanfer, kendine Hamit Bey'i örnek alarak doğru seçim yapmıştı. O da kendine hem kariyer hedefleri, hem de mali hedefler koydu. Mesleğindeki ilerlemeyi, mali performansı takip etti. O da emekli olmasına rağmen çalışmaya devam etti. Çok iyi bir pasta ustası oldu. Genç yaştaki emekliliğini Türkiye'nin önde gelen üniversitelerinden birinde ders vermesi için gelen talep taçlandırdı.

***

Üniversiteden mezun olan dört arkadaş 1989 yılında henüz merkezi Cağaloğlu'nda olan bir gazetede çalışmaya başladılar. Bu dörtlü çok iyi anlaşıyordu ve her şeyi birlikte yapmaya çalışıyorlardı. Hepsi orta halli ailelerin çocuklarıydı. Öğlen birlikte yemeğe çıkarlar; Cağaloğlu'nun iyi bir restoranına giderlerdi. Bir tek aralarındaki Hüseyin farklı davranırdı. O da öğle yemeklerinde arkadaşlarına katılır, onlarla sohbet eder; ancak evde hazırladığı sandviçi yerdi. Dördü de Bostancı'da oturuyordu. Her sabah ve akşam evden işe, işten eve taksiyle giderlerdi. Taksi parasını bölüşecekleri için taksi parası ödenemeyecek kadar yüksek olmazdı. Hüseyin bu taksi işine de katılmazdı. Sirkeci'ye yürür; vapura biner; vapurdan sonra bir dolmuşa biner evine varırdı. Taksinin maliyeti gerçekten ucuzdu; ama hiçbir zaman dolmuş ve vapur parasından daha ucuz değildi. Yemekteki ve ulaşımdaki bu ayrılık, arkadaşlıklarını hiç etkilemedi. 1993 yılında bir sabah Hüseyin'in üç arkadaşı taksiden inip gazeteye doğru yürürken bir korna sesi duydu. Yepyeni gıcır gıcır bir araba onlara yanaşmıştı. ?oför koltuğunda Hüseyin vardı. Hüseyin dört yıl boyunca parasını tasarruf etmiş ve kendisine sıfır kilometre bir araba almıştı. Akşam olunca arkadaşlarına ?İsterseniz akşam sizi eve atayım, taksinin yarı parasına götürürüm.? diyerek takıldı.