Ahmet, salı günü okuldan çıkarken arkadaşı Osman onu bilardo oynamaya çağırdı. Aynı bölümde okuduğu ikiz kardeşi ise eve gidip ertesi haftaki sınava hazırlanmayı teklif etti. Sınıftan birkaç kız sinemaya gideceklerdi. Ahmet'i de çağırdılar. Orhan isimli başka bir arkadaşı da onu İtalyan Kültür'deki bir konuşmaya çağırdı. Ahmet farklı bir şey olduğu için gitmeye karar verdi. Kokteyl sırasında bir işadamıyla tanıştılar. İşadamı, Ahmet'in okuduğu bölümü öğrenince 'bizim senin gibi bir asistana ihtiyacımız var; gel bir görüşelim' dedi. Ahmet bir hafta sonra o şirkette yarı zamanlı çalışmaya başladı.

Geri dönüşü olmayanı deneme!

Piraye, televizyondan Bungee Jumping yapanları izleyip kendisi de bu heyecanı yaşamak istiyordu. Ailesiyle yaptığı bir gezi sırasında Bungee Jumping yaptıran bir acenteye rastladı. Ertesi sabah atlayışlar bir köprüden yapılacaktı. Piraye ailesine haber vermeden atlayışı satın aldı. Sabah erken saatte bir minibüs Piraye'yi ve diğer atlayacakları köprüye götürdü. Birer birer atlayışları yaptılar. Çığlıklar, adrenalin hepsi bir aradaydı. Derken sıra Piraye'ye geldi. Atlama giysilerini Piraye'ye giydirdiler. Kalbi küt küt atıyordu. Köprüden aşağıya bakınca korkusu iyice arttı. Kalbi artık patlayacak gibi atıyordu. Piraye sonunda vazgeçti. Görevliler, üstündeki ipleri çıkardılar. Piraye'den bir sonraki kişi elbiseyi giydi ve atladı. Tüm güvenlik önlemlerine karşın ip koptu ve atlayan kişi nehre düştü. Ne yazık ki, düşen genç yaşamını kaybetmişti.

Bağla!

Akıl kelimesi, Arapça 'ikal' kökünden geliyor ve bağlamak anlamını taşır. Bu anlamda herhangi bir sorunu akıllıca çözen kişi, mutlaka bir bağlama yapıyordur. Otomobilin kayışı yolda kopar da, kayışın yerine kadın çorabı kullanan kişi bir bağlama yapmıştır ve sorunu çözmüştür. İnsanoğlu sadece var olan parçaları birbirine bağlayarak başarılı olabiliyor. Yaratıcılık ise temelde Allah'a mahsus olduğu ve kafada canlandırılabilir bir kavram olmadığı için 'bağlama' kavramını kullanıyorum. Örneğin, cep telefonlarını kol saati formuna bağlayabilseydik, taşıması daha sağlıklı olabilirdi. En azından ceket ya da gömlek cebine koyarak kalbimize yakın taşımazdık. Cep telefonlarımıza şehir haritalarını koyabilseydik (bağlayabilseydik) adres bulmak çok daha kolay olurdu. Bilgisayar ekranlarını masamızın üstüne yatık olarak koyabilseydik hiç yer kaplamazlardı. El yıkamak için kullandığımız suyun kirlenmiş halini rezervuar sistemine bağlayabilsek ciddi miktarda su tasarrufu yapmış olurduk. Böylelikle rezervuarın düğmesine basınca klozet, kullanılmış su ile temizlenebilirdi. Belki görmüşsünüzdür; geceleri çatılardan projektörle caddelere bazı şirketlerin logosu yansıtılıyor. Düşünün ki, bir genç evlenme teklifini bu projektörün caddenin ortasına yansıttığı "Benimle evlenir misin?" yazısıyla yapıyor. İşte bağlama böyle bir şey. Bir sorunu çözmek ya da bir fırsatı yakalayarak sıra dışı olmak için yapılmamış ve işe yarar bir bağlama yapmak gerekiyor.

Ali, İstanbul'da yeni bir eve taşınmıştı. Tek başına geniş bir ev tutmak istemediği için tek göz (stüdyo) bir ev tutmuştu. Yattığı yer, salon ve mutfak hepsi aynı yerdeydi. Tek başınayken sorun yoktu; ama eve arkadaşlarını davet ettiği zaman en azından yatak olan kısmı saklayabilmek istiyordu. Bir perde filan iş görürdü ama çok çirkin olacaktı. Bir paravan koymak iyice tuhaf olacaktı. Sonunda aklına ilginç bir fikir geldi. Pencere panjurlarının yere kadar inen versiyonları vardı. Üstelik kolayca indirilip kaldırılabiliyordu. Tavandan aşağıya yatak genişliğinde bir panjur bağlattı. Panjur kapandığında arkada ne olduğu kesinlikle görülmüyordu. Ön tarafına bir iki tane de saksı çiçeği koyunca gelenler bu sıra dışı dekorasyona hayran kaldılar. Tek başına olduğu zaman panjuru hep açık tutuyordu; ne zaman misafir geliyor; o zaman panjuru indiriyordu.

Genelleme yapma

Aynur, su sebilinden su almak için yaklaştı. Soğuk su içmek istiyordu ve mavi musluğu açıp elindeki köpük bardağa su doldurmaya başladı. Tam o sırada yanındaki hanım "Pardon ama sıcak su alıyorsunuz." dedi. Aynur, kadını duydu; ama söylediğine anlam veremedi. Bu arada kadın kırmızı musluktan kendine sıcak su alıyordu ve onun suyunun buharı Aynur'un elini yakıyordu. Aynur suyunu doldurup içtiğinde birden ağzı yandı. Çünkü bardağı sıcak su dolmuştu. Her zaman soğuk su akan mavi musluktan sıcak su akmıştı. Yanındaki hanım onu uyardığı, eli sıcak suyun buharından yandığı halde genelleme yapması onun sıcak olduğunu anlamasına izin vermemişti.

Bir projeniz olsun...

İnsanın hayatında belirli projeler olursa insan bu projeleri başarmak için kaynak toplamaya çalışıyor. Kaynak toplamaya çalışırken başka insanlarla görüşüyor. Bu, onun sosyal becerilerini geliştiriyor. Aynı zamanda belirli bir sürede projeyi teslim etmek gerektiğinden zaman planlaması yapıyor. Projenin içindeki sorunları çözerken sorun çözme becerileri gelişiyor; projedeki engelleri aştıkça da kendine güveni artıyor. Proje bittiğinde ise yaşamında bir şey yapmış oluyor. En önemli sorunlardan bir tanesi projenin nereden bulunacağıdır. Projeler önceki denemelerin içinden çıkıp gelirler. Daha önce gitmediğiniz bir yer, okumadığınız bir kitap, tanışmadığınız bir insan size hayatınızın projesini sunabilir; elbette bu yere gider ya da o kitabı okursanız ya da o kişiyle konuşursanız.

Söz ver, sözünü tut...

Bir insanı temelde sıra dışı yapan şey, ahlaklı ve sorumluluk sahibi olmasıdır. Sadece ahlaklı ve sorumluluk sahibi olan insanlar verdikleri sözleri tutuyorlar. Söz verip sözünü tutan insanlara güveniyor ve onlara yeni işler veriyoruz. Bu döngü kişinin belirli bir konuda uzmanlaşmasına yol açıyor. Uzmanlaşan insanları ise tanıyoruz. Onlar toplumun içinde sıra dışı hale geliyorlar. Uzmanlaşma ile yeni bilgi, teknoloji, hizmet ya da ürün geliştirebilme kapasitesine sahip olan insanlar topluma ve uygarlığa da katkıda bulunuyorlar.

Sıra dışı ol...

Yaptığı işte amacına ulaşmak için aklını sıra dışı yöntemler bulmaya zorlayanlar sıra dışı olabiliyorlar. Elbette kalıpların, şablonların dışında sıra dışı çözümler geliştirebiliyorlarsa.