Yakın arkadaşlarımdan biri, 'Son zamanda ne seyrettin?' diye sordu. Ben de belirli bir film ismi vermek yerine, son dönemde kılavuzluğumu yapan birkaç seçim ilkesini söyledim.

VCD ya da DVD satan mağazalarda ya da internette seçim tercihimi belirleyen temel unsurlar şöyle. Aslında aynı unsurlar bir edebiyat eserini tercih ederken de kullanılabilir.

Bir filmin özellikle bir yolculuk filmi olmasını tercih ediyorum. Yine temel belirleyicilerimden biri filmin bir kişinin hayat öyküsü olması. Bayıldığım ve beni en çok düşündüren filmlerin tamamı 'yardım' temalı filmler... Bir de okul filmlerine, takım çalışması ya da spor filmlerine meraklıyım. Ve tabii ki belgeseller. Çok popüler filmleri de izlemeye çalışıyorum. Bir kasabanın ya da bir binanın yıkımdan kurtarılması gibi filmler de oldukça ilginç. Peki neden bunları tercih ediyorum?

Sınırlı zamanımızı ve paramızı geri döndürülemez bir şekilde kaybetmek yerine, kazanca dönüştürmenin yolu zamanımızı öğrenmek üzere kullanmak. Dolayısıyla bir film izlerken zamanı öldürmek yerine kendimize yatırım yapmak üzere kullanabiliriz.

Neden yolculuk öyküleri? Yolculuk öykülerinde, insanlar farklı insanlarla karşılaşırlar; birçok olayın içinden geçerler. Dikkatli gözler, bu filmlerin öyküsü içinde olan bitenden büyük dersler çıkarabilirler. Otoyol 60 bu türün en iyi örneği. Yine Türk filmlerinin içindeki harika yolculuk filmlerinden biri Yılmaz Güney'in Yol'u, bir diğeri Fatih Akın'ın Im July. Son zamanda izlediğim en düşündürücü yolculuk filmlerinden biri Snow Walk'tu. Yolculuk ister bir film olsun, isterseniz gerçek bir yolculuk olsun gören gözlere mükemmel bir öğretmen. James Cameron'un Titanic filmi de sıra dışı bir yolculuk filmi. Sıradan bir aşk öyküsü gibi görünen bir filmde dikkat edilecek olursa onlarca ilginç ders var.

Biyografi-hayat öyküsü şeklindeki filmlerin ve kitapların en büyük özelliği, bize başka insanların yaşamlarının içinden dersler vermesi. İster belgesel olsun, ister film olsun bize bir liderin, bir sanatçının ya da bilim adamının yaşamından dersler veriyor. Gandhi'nin, Edison'un ya da Michael Jordan'ın hayat öykülerinden öğrenebilecekleriniz, bir kişisel gelişim kitabından öğrenebileceğinizden çok daha fazla. Türkiye'de bolca bulabileceğiniz biyografiler özellikle İslam dinine değişik alanlarda tarih boyunca önderlik etmiş insanların hayat öyküleri. Elbette bu tür yapımları izledikten sonra analiz etmek için çaba harcamak gerekiyor.

Bir filmin yardım temalı olduğunu anlamak çok zor. Yardım temasını tarif etmek bile oldukça güç. Ancak bu temanın dünyayı değiştirecek kadar güçlü tema olduğunu düşünüyorum. Pay it Forward, Horse Whisperer, Mr. Holland Opus ya da Maldonado Miracle gibi filmler bu yardım temasının en güçlü örneklerinden. Bu tür filmler yine bir analizden sonra anlaşılabiliyor ve size yaşamınızda ne yapacağınız konusunda çok güçlü ilham kaynağı olabilirler.

Okul filmleri, takım çalışması filmleri de insanların sosyal etkileşimini bir amaç için farklı kişilikleri olan insanların nasıl buluşabildiğini ya da buluşamadığını gösteriyor.

Belgeseller... Discovery Channel, National Geographic favorim. Ancak piyasada bağımsız yapımcıların eserlerine de ulaşmak mümkün. Michael Moore'un Bowling for Columbine, Fahrenheit 9/11 isimli belgeselleri ile Corporation'ı kaçırmayın.

İki web sitesini de ziyaret etmenizi öneririm: www.oznurcolakoglu.com ve www.isguc.com. Her türlü iyi hizmetin küçük bir hayalle başladığının ve oldukça büyük organizasyonlara dönüşebileceğinin iyi birer örneğini oluşturuyorlar.