— Elif, inanılmaz bir şekilde insanlar seni seviyorlar. Bu işin sırrı nedir? Yani sen ne yapıyorsun da insanlar seni bu kadar önemsiyorlar, seviyorlar?

— ?afak; küçükken bir izci kampına katılmıştım. İzci kampında bayıldığım bir şey vardı: Kamp ateşi. O, sihirli bir şeydi. Kamp sırasında hepimiz hipnotize olmuş gibi onun başına toplanırdık. Sonradan kamp ateşi üstüne çok düşündüm ve onu kendime bir yaşam felsefesi haline getirdim.

— Nasıl yani, kamp ateşinden nasıl yaşam felsefesi olur?

— Kamp ateşi, öncelikle herkesi yanı başına davet ediyor. Hiç ayrım yapmaksızın. Yani ne ırka bakıyor, ne cinsiyete, ne dine bakıyor ne de tuttuğun spor takımına... Güzelliğinle de ilgili değil, dış görünüşünle de... Zengin ya da fakir olman da fark etmez. O seni sadece yanına çağırıyor. Bu öyle güçlü bir çağrı ki, herkes yanındakini sevsin sevmesin oraya gidiyor. Kamp ateşi, yanına gelenlerin içini ısıtıyor; onlara ışık veriyor. Yanına gelenleri dinliyor. Onların anlattıklarını yargılamıyor; sadece dinliyor. Anlatılanlar doğru da olsa, yalan da olsa, anlatan kişi abartsa da sadece onları dinliyor ve tüm sıcaklığını ve ışığını vermeye devam ediyor.

Ben de yaşamımda böyle yapmayı seçtim. Bir kere, çevremdeki herkese önyargısız yaklaşıyorum. Hangi siyasi görüşten, hangi çevreden geliyor ya da kiminle ne çıkar kavgası var; hiç ilgilenmiyorum. Gelen kişiyi olduğu gibi anlamaya çalışıyorum. İlişkilere önyargısız başladığım gibi, yargısız devam ediyorum. Yani insanları kategorize edip, 'sen şöyle dedin, demek ki şundanmışsın' demiyorum ya da 'siz hangi taraftansınız, necisiniz' diye sormuyorum. Öncelikle, insanlara bir kabul edilme duygusu, sıcak bir karşılama, sıcak bir dostluk vermeye çalışıyorum.

Hem okuyorum hem de yeni birçok şey deniyorum. Çevremdeki insanları dinliyorum. Bu bana öyle çok bilgi veriyor ki, hemen her zaman anlatacak bir şeylerim var. Kamp ateşinin önyargısızlığını bilgiye karşı da kullanıyorum. Böylece yeni gelen tüm bilgileri de alabiliyorum. Bütün bu bilgiler, konuşmalarıma yansıyor. İnsanlar, anlattıklarıma karanlıkta buldukları ışık gibi yaklaşıyorlar. Bir kamp ateşi gibi anlatıyorum, aklımdan geçenleri! Kamp ateşinin bir iddiası yoktur; ormanı aydınlatacağım demez, o an oraya ışık verir sadece, kamp sakinleriyle sohbet eder.

Kamp ateşinin bir özelliği de, bu ateşi yakmanın değişik yolları vardır. Kibritle de ateş yakılır, sürtünme gücüyle de, büyüteçle de, hatta bir buz parçasını büyüteç olarak kullanarak da ateş yakılabilir. Ben de çoğu zaman sohbet etmeye, insanları dinlemeye, sıcaklığımı ve ışığımı paylaşmaya hazırım.

İnsanlar, hep de benimle birlikte değiller. Kamp ateşi sürekli yanmaz. İzciler ateşle vedalaşır, giderler. İhtiyaç olunca yeniden yakarlar. Ben de onlar bana ihtiyaç duyduğunda hazır olmaya çalışıyorum; ama her zaman yanlarında değilim. Öyle her çağırdıklarında da sanılanın aksine gitmem. Kamp ateşi her zaman kolayca yanmaz; hem bazen benim de keyfim olmaz, bazen ben de kolayca tutuşmam. Çaba harcandığına inanırsam, hemen gelirim ama.

İnsanlar, bir ateşi beslemek için kendileri odun toplar getirirler. Gerçekten benimle ilişkiye giren insanların birçoğu, bazen kendi öykülerini getiriyorlar, bazen başkalarının öykülerini!

Bir kamp ateşinden başka kamp ateşi kurmak mümkündür. Yanan odunlardan birini alıp başka bir odun kümesini tutuşturabilirsin. Bazen benim anlattıklarımı ya da yansıttıklarımı alıp başka insanların problemlerini de çözüyorlar.

Kamp ateşi, birçok işe yarar: Isınmak, kurumak ve elbiseleri kurutmak, işaret vermek, yemek pişirmek, içilecek suyu kaynatarak mikrop ve parazitleri öldürmek, duman saçarak sivrisinek gibi haşereleri kovmak. Ben de insanların yaşamında böyle farklı ihtiyaçlara hitap ediyorum sanırım. Bazısı derdini paylaşmaya geliyor. Bazısı yeni öğrendiği fıkrayı anlatmaya. Bazısı bir soru sormaya. Ben bir kamp ateşi gibi hepsini kucaklıyorum. Sıcaklığımı ve ışığımı paylaşıyorum.