Dünyaca ünlü pazarlama otoritesi Seth Godin 'Dip' isminde, fiziksel olarak küçük, mesaj olarak büyük bir kitap yazmış. Dip, sürekli olarak içinde yer aldığımız bir eğriye verilen isim.

Godin, günlük yaşamımıza hakim olan bir şablon yakalamış. Hemen her alanda yaşadığımız bir sorunu çok açık bir şekilde ortaya koymuş. 1 milyon kişinin katıldığı ve sadece 20 bin kişinin kazanacağı bir sınav düşünelim. Sınav için hazırlanan bir milyon kişiden gerçekten hazırlananları diyelim ki günde 20 soru çözüyor. Giderek performansları iyileşiyor. 20 sorudan 30 soruya, 30 sorudan 40 soruya çıkıyorlar. Ancak 50 soruya ulaştıklarında artık zor gelmeye başlıyor. Daha az televizyon izlemek, daha az arkadaşlarla görüşmek ve daha çok çalışmak gerekiyor. Günde 50 soru yapma çabası acıtıyor ve artık günlük çözebildikleri soru miktarını azaltamıyorlar. 50 soru ve yukarısı aşılmaz bir uçuruma dönüşüyor. İşte sınava hazırlanan 1 milyon kişiden belki 998 bin kişi, bu uçurumdan yukarı bir türlü çıkamıyor. Ders çalışmanın getirdiği acıya dayanamıyorlar. Ancak 2 bin kişi kararlı davranıyor, giderek çözdükleri soru miktarını artırıyor. 50 sorudan 100 soruya, 100 sorudan 200 soruya, 200 sorudan 300'e doğru yükseliyor. Elbette günlük çözülen her soruyla oluşan fazladan yük artıyor, bir kısmı 300 soruyu çözmeyi sabitliyor ve bu seviyede kalıyor.

Çünkü o kadar çok soru çözmek beyin kaslarını acıtıyor. Bu arada sınavda ilk 50'ye aday olanlar kararlı bir şekilde devam ediyor ve beyin kasları isyan etse bile günde 700 soruyu görüyor. Bu da onlardan birini sınav şampiyonu yapıyor.

Aynı sistem sporda da geçerli. Ortalama bir basketçi günde 6 saat antrenman yapıyorsa, yıldız bir basketçi günde 12 saat çalışma yapıyor. Zaten yıldız sporcu olmakla, sıradan sporcu olmanın arasındaki temel fark budur. Sıradan yüz binlerce sporcu, sıradan antrenmanlarını yapıyorlar ve o sıradan antrenmana bile katlanmak güç gerektiriyor. Yedinci saate dayanabilmek güç, kararlılık ve irade gerektiriyor. Sonuçta o uçurumu aşamadığınız zaman sınıfta kalıyorsunuz. İşte sadece o acıya katlanabilenler yıldız bir sporcu oluyor. Derin yarığı aşacak güçte, kararlılık ve iradede olanlar ilerliyor. O derin yarığı aşabilenlerin sayısı genel toplumun çok çok küçük, iki haneli rakamlarla ifade edilebilecek kadar küçük bir bölümü. Derin yarığı aşmayı başaranlar sert ve dik bir yokuşa geliyor; ama hızını bir defa alanlar yokuşun zirvesine gitmeyi başarıyor.

Yukarıdaki şablon her yere oturuyor. Yabancı dil öğrenmeye, tıp alanında başarıya, dağcılığa, ticari yaşama, satışçılığa... Belirli bir alanda başarı için gerekenlerin ilk başlangıç kısmını yapabilenler çok olsa da daha sonra enerjileri tükeniyor; daha ileri gidemiyorlar ve sıradan insanlar olarak kalıyor. Bu kitap çantamdayken arka arkaya yaptığım seyahatlerde dört defa arka arkaya okudum. O dipte kalanlardan olmamak için daha çok çalışmak istedim / daha gayretliyim şimdi. Dip noktanın neresi olduğunu görüyorum; zirveyi de seçebiliyorum. Bu yazıyı okuyanların dibi aşarak, zirvede kalabilmelerini diliyorum.