Karı koca olan Hakan ile Beril, cumartesi günü sabah erken saatlerde saat 9 gibi Polonezköy'e gitmek istiyorlardı.

Ancak Polonezköy'e arabasız gitmek zordu. Hakan, arabası olan arkadaşı Recep'i arayarak bu geziye katılmak isteyip istemeyeceğini sordu. Recep ise ilke olarak bu geziyi istediğini, ama programının cuma akşamı kesinleşeceğini söyledi. Hakan, Recep'i cuma akşam 18.00'de aradı. Recep'in programı hâlâ kesinleşmemişti. İki saat sonra arayıp haber vereceğini söyledi. Hakan eşi Beril'e Recep'in programının kesinleşmediğini söyledi. Beril, 'O zaman gitmeyelim, ara Recep'i söyle gitmeyeceğimizi... Böyle belirsizliklerden nefret ediyorum.' dedi. Hakan ise Beril'e biraz sabretmesini söyledi. Hakan saat 20.00'de bir kez daha Recep'i aradı. Bu sefer de Recep'in telefonu kapalı ya da kapsama alanı dışındaydı. Beril kararlı bir şekilde, 'Ona bir kısa mesaj at ve yarın gitmeyeceğimizi söyle.' dedi. Hakan, biraz daha zaman tanımak istediğini söylemek istedi.

Beril ise 'Sen her zaman bir sorunla yaşama, hayatında bir sorun varsa onu ortadan kaldır dersin; şimdi bu sorunu ortadan kaldır. Belirsizlik yaşamak istemiyorum.' dedi.

Hakan ise şöyle karşılık verdi: 'Sevgili Beril, seni anlıyorum. Yarın Polonezköy'e gidip gidemeyeceğimizi bilmemek beni de rahatsız ediyor. Ne var ki, belirsizlik sadece olumsuz bir duygu yaratıyor, bir endişe ve şüphe yaratıyor. Ancak belirsizliğin kendisi bizzat bir sorun değil. Sorun, bizim hedefimiz ile bulunduğumuz nokta arasında bulunan ve bizim hedefimize ulaşmamızı engelleyen unsurlardır. Ancak Recep'in yarınki programının belli olmaması, bir engel değil sadece belirsizliktir. Rahatsız edici olduğunu kabul ediyorum; ama kesinlikle bir sorun değil. Belirsizlik, birçok örnekte insana heyecan veren, birçok kontrol dışı olasılığın kapısını aralayan bir armağan.'

Beril bunları hiç duymamış gibi cevap verdi: 'Sen ne dersen de, kendimi bu durumdan ötürü rahatsız hissediyorum ve bu bir sorun.'

Gece saat 23.00 sularında Recep aradı; programının cumartesi sabah belli olacağını, işyerindeki yöneticisinden haber beklediğini söyledi. Beril, bunu duyunca iyice sinirlendi: 'Söyle ona bizim yarın için ayrı bir programımız olacak ve kesinlikle Polonezköy'e gitmeyeceğiz.' Hakan ise, Recep'e 'Recepcim, senden haber bekliyoruz. Saat 11.00'e kadar aramazsan başka bir programımız olacak.' dedi.

Hakan'ın saat 10.00'da telefonu çaldı. Recep yarım saat içinde gelecekti. Saat 12.00 sularında Polonezköy'e giderken sıra dışı böcek şeklinde bir yapı gördüler. Hakan, Recep'e arabayı o yapının önünde park etmesini söyledi. Bu yapı, heykeltıraş Mehmet Aksoy'un eviydi. Selam verip hatır sordular. Biraz bilgi almak istediklerini söylediler. Görevliler, Mehmet Bey'in bir iki dakika içinde geleceğini söylediler. Mehmet Bey ile yarım saate varan harika bir sohbet yaptılar. Oradan Riva yoluna giderken, yaşlıca bir amca otostop çekiyordu. Onu arabaya aldılar. Osman amcanın Polonezköy'de bir çiftliği vardı. Onlara yol boyunca harika hikayeler anlattı ve sonunda çiftliğine davet etti. Dut ağaçları olan çiftliğinde onlara çay, kahve ve ardından yemek ikram etti. Oradan ayrılırken öğleden sonra üçbuçuk olmuştu. Dönüşte yolu şaşırdılar ve bir köy yoluna girdiler. Orada Beril'in bahçeye döşemek istediği kayrak taşlarını satan bir dükkan gördüler. Beril, istediği taşları sipariş verdi ve hepsi son derece mutlu şekilde eve döndüler. Hakan akşam Beril'e sordu: 'Sence' dedi, 'biz sabah dokuzda Polonezköy'de olsaydık, Mehmet Aksoy ile sohbet edebilir miydik, Osman amcanın çiftliğinde harika bir öğleden sonra geçirebilir miydik ya da çok aradığın kayrak taşlarını bulabilir miydik? Belirsizliği ve belirsizliğin içinde sakladığı hediyeleri kucaklamak gerek.'