Profesör Mihaly Csikszentmihalyi'nin kardeşi emeklidir ve hobisi mineraller ile ilgilenmektir. Bir gün eline bir kristal alır ve kahvaltıdan hemen sonra mikroskobunun başına geçerek bunu incelemeye başlar.

Bir süre sonra, kristalin içini görmekte zorlandığını fark eder ve 'Herhalde güneşi bir bulut kapattı' diyerek gökyüzüne bakar ve akşam olduğunu, güneşin batmış olduğunu görür. Profesörün kardeşi için zaman durmuştur.

Peki zaman sizin için ne zaman durur? Ne zaman kendinizi gerçekten yapmak istediğiniz şeyi yaparken bulursunuz? Ne zaman bu anın hiçbir şekilde bitmemesini istersiniz? Böyle bir an sizin için en mutlu olduğunuz an olarak tanımlanabilir mi? Ne yaparken bunu hissedersiniz; çok sevdiğiniz bir konuda çalışırken, futbol oynarken ya da çok sevdiğiniz bir sporu yaparken, çocuğunuzla boğuşup oynarken, dua ederken, mutfakta en iyi yaptığınız yemeği hazırlarken? Her birimiz için bu an farklı bir faaliyet yaptığımız sırada yaşadığımız an olabilir. Bir insanın yerinden hiç kalkmadan koca bir günü, bir mikroskobun başında geçirmesi şaşırtıcı sayılabilir. Sizin de başınıza gelmiş olabilir; uzun süre bir şeyle uğraşmış olmanıza rağmen zamanın nasıl geçtiğini anlamamışsınızdır. Csikszentmihalyi, zamanın nasıl geçtiğini anlamayan binlerce insanı incelemiştir. "Bu aktivitelerde heyecan veren nedir?" diye merak ettiğinde aşağıdaki cevapları almıştır: Yepyeni bir şey tasarlama, yepyeni bir şey keşfetme ya da yeni bir şey öğrenme.

Buradan hepimiz için ışık veren bir cevap yükseliyor. Mutluluk sahip olmakla değil, bir şey yapmakla ilgili. Sevdiğimiz, merak ettiğimiz, kalbimizin onun için çarptığı bir şey yapmakla ilgili. Diğer bir deyişle mal, mülk edinmek bize onlara ilk sahip olduğumuz anda bir mutluluk veriyor; hedefimize ulaşmış oluyoruz. Ancak sonra onlara alışıyoruz. Ancak eylemler öyle değil. Bize heyecan veren, bizi zorlayan ve gerçekten yapmaktan hoşlandığımız eylemlerle uğraşıyorsak onlar bizim için bu özelliklerini korudukları sürece mutlu oluyoruz. Mihaly Csikszentmihalyi "akış"ı şöyle tanımlıyor: "En yüksek düzeyde içsel güdülenmenin gerçekleştiği durumdur. Ruh ve bedenin birlikte oluşturduğu, zaman ve mekan algılamasının bulanıklaştığı, sonunda çok özel bir şeyler olduğu duygusunun yerleştiği, harmoni içinde bir yaşam anıdır." Bu tanımlamaya bir ekleme daha yapılabilir. Her akış anında insanın bir faaliyet yapması söz konusudur ve bu faaliyetin sonucunda insan bir şeyler üretir. Ürünler çok değişik olabilir: Çocuğuyla ilgilenmiş olmak, bir dağa çıkmak, bir elektronik devre tasarlamak, bir sunum yapmak. Ama faaliyetin sonunda bir üretim vardır. Sahip olmakla, faaliyet arasındaki en temel fark da budur. Sahip olmak bir şey üretmezken, faaliyetlerimiz bir şeyler üretir. Bizi de aslında mutlu yapan, faaliyetimiz ve sonucunda bir şey üretmektir.

Hangi faaliyetleri yapmak bizi mutlu ediyor? Yapmayı sevdiğimiz faaliyetler, ancak çok önemli bir kriter daha var: "Bizim beceri düzeyimizi belirli ölçüde zorlayan faaliyetler." Yani herhangi bir eylemi yapmak bizim için çok kolaysa bu bizi mutlu etmiyor. Eğer söz konusu faaliyet, bizim becerilerimizi çok aşıyorsa çok zor bir faaliyetse, onunla uğraşmak bize başarısızlık hissi veriyor; böyle bir faaliyet bizi üzüyor. Öyleyse mutlu olmak için ihtiyaç duyduğumuz, bizi belirli ölçüde zorlayacak faaliyetler bulmak. Bu yazının hazırlanmasında çalışmalarından yararlandığım Profesör Mustafa Yaşar Tınar, Burcu Kümbül, proje asistanım Elif Tonbuloğlu ve Flow isimli kitabını benimle paylaşan Mehmet Koruyan'a teşekkür ederim.