Zamanı Harcarken

“En önemli şeyler,
asla en önemsizlerin insafına bırakılmamalı.”

GOETHE

Zamanı harcamak deyimi günlük hayatımıza o kadar yerleşmiştir ki adeta zamanımız sınırsızmış da biz bu çok fazla zamanı nasıl geçireceğimizi, nasıl harcayacağımızı düşünür haldeyizdir. Zamanı bozuk para gibi harcarız da bunun farkına bile varmayız.

Günümüzün nasıl geçtiği önemli değildir. Zamanı nasıl değerlendirdiğimiz önemli değildir, önemli olan zamanı geçirmektir. Zamanı geçirirken bizim için önemli olmayan ama acil işlerle boğuşuruz. Acil işlerimiz yokken bizim için önemli işlerle yeterince uğraşmadığımız için daha sonra sıkışıyoruz ve günlük acil işlerle boğuşarak günümüzü geçirmiş oluyoruz.

Acil ama önemsiz olan işlerle boğuşmayı çok yoğun bir çalışma temposu ve çok dolu bir hayat tarzı olarak algılıyoruz. O günümüz içinde önemli önemsiz bir çok şeyle uğraşmayı başımızı kaşıyacak zamanımızın olmamasını boş zamanımız yokmuş gibi görmemizi ve böylelikle de kendimizi çok iş yapıyormuş gibi hissetmemizi sağlayacaktır.

Zaman, insanoğluna mağara devrinde de yetmiyordu, endüstrileşme ile beraber işlerimizi kolaylaştıran yenilik ve icatlara rağmen halen yetmiyorsa ortada zamanı kullanma ile ilgili ciddi sorunlarımız var demektir. Zaman çalışan bayana da yetmiyor, aynı bayan emekli olunca da yetmiyorsa bunda bir zamanı kullanma sorunu var demektir. Zamanı yönetmek demek hayatımızı yönetmek demektir.

Önceleri çamaşır yıkamak, yemek pişirmek, bulaşık yıkamak ve geçim sağlamak için daha fazla zaman harcanırken, şimdi bütün bunlar için daha az zaman harcamamız gerektiği halde halen zamanımızın bize yetmediğini görmek ne garip bir çelişki…

Zamanı kullanma, zamanı yönetme, zamanı etkin kullanma kavramları üzerinde çok kafa yormayız ve zamanı kullanma, zamanı yönetme üzerinde neler yapabileceğimize dair üzerinde durup zaman da ayırmayız. Bu işlere zaman ayırmayı da kafa yormayı da zaman kaybı! olarak görürüz.

Zamanımızı boşu boşuna harcadığımız yerler, zamanımızı çalan hırsızlarımız vardır; bunlar bizim zamanımızın boş yere akıp gitmesine neden olan en büyük düşmanlarımızdır. Bu hırsızlarımızın başında C.Flory’nin dediği gibi “En büyük zaman hırsızı, kararsızlıktır.” Kararsızlık içerisinde iken, ne zaman neyin öncelikle yapılacağının planını yapamadığımızdan şaşkın bir halde ortada kalakalırız. En kötü karar bile karasızlıktan iyidir. Aslında karar vermek zorunda kalmamız demek, birçok seçeneğimizin var olduğu anlamına gelir ki seçeneklerimizin hiç olmamasından çok daha iyi bir şeydir.

Etrafımız bir şeyler yapabilecekken, karar veremediği için günlerini hiçbir şey yapmadan geçiren insanlarla doludur. Bir karar verip de başlayabilseler birçok şey yapabileceklerdir ama karar verip de başlayamadıkları için yapılabilecekler kervanına bir iş daha eklenmektedir. Bir işe karar verip, işe koyulmak o işi bitirmek demektir. Başlanamamış hangi iş bitirilebilmiştir ki?

Karasızlık hırsızına karşı alınabileceğimiz en büyük tedbir, zamanımızı planlamaktır. Plan yaptığımızda yapılması gereken işlere, bizim için önemli olan işlere gerektiği kadar zaman ayırabileceğimiz için, planlanan sürede bizim için önemli olan işlerden daha çoğunu yapmamız mümkün olabilmektedir.Bir başka zaman hırsızımız da işlerimizi ertelememizdir. İşlerimizi ertelediğimiz de, daha rahat bir zaman diliminde serbestçe yapabileceğimiz işlerimizi, daha sıkışık bir zaman diliminde ve alalacele yapmak zorunda kalırız. İşlerimizi ertelemekle çoğaltmış oluruz. Yapılması gereken işleri yapmakla azaltabiliriz. Geriye dönüp baktığımızda yapmamız gerektiği halde ve yapabileceğimiz bir çok iş olduğunu görüyoruz ve bunların birçoğunun yapılma ihtimali ve imkanı da ortadan kalkmıştır artık…

Hayatta yaşadığımız her şeyi sadece bir kez yaşıyoruz aslında. Düşünürün dediği gibi aynı nehirde sadece bir kez yıkanabiliriz, aynı yerde nehirde tekrar yıkandığımızda o nehir önceki nehir değildir artık.
Ertelediğimiz şeyleri yapabilme imkanının bize tekrar verileceğinin garantisini kim verebilir? Daha ileriki bir zamanda o işi daha kolay mı yapacağız? Daha az zaman harcayarak mı yapabileceğiz? Biz aslında bir işi ertelediğimiz de bu işimizin yerine neyi yapmayı tercih ediyor isek o işin daha önemli olduğunu kabul ediyor ve ertelediğimiz işin üzerine “aslında önemli değil “ etiketini vurmuş oluyoruz. Üzerine bu etiket yapıştırılan iş için yapılması gerekir, “önemlidir” damgasını vurmak ve dün ertelediğimiz işi, bilinçaltımızda önemli kategorisine sokmak çok kolay değildir. Bizim için önemli idiyse neden erteledik, ertelediysek bizim için önemli değildi yargısına ulaşırız…

Baudelaire’nin de söylediği gibi “İşini erteleyen insan, işinin hiçbir zaman yapılmaması riskine giren insandır.” Ertelediğimiz her işi aslında önemli değil kutusuna atıyoruz. O kutudan çıkarır mıyız? Çıkarırsak ne zaman çıkarırız işin o kısmı belli değildir. Bir diğer önemli zaman hırsızı da önemli olmayan, o an için yapmaktan hoşlandığımız veya önemli olmasa da acil olan işlere fazla zaman ayırmamızdır. Çoğu zaman anlık hoş vakit geçirmeleri, sıkıntı çekerek ileride kazanç elde etmeye tercih ederiz.

Geçen zamanımızın ne kadar önemli olduğunu düşünmeden saniyeler, dakikalar, saatler, günler, haftalar, aylar, mevsimler, yıllar velhasıl ömür geçip gidiyor. Geçen her anımızın ne kadar önemli olduğunu, nelere mal olduğunu iş işten geçtikten sonra anlıyoruz ama o da bir işe yaramıyor.

- Bir senenin değerini anlayabilmek için, sınıfta kalan bir ÖĞRENCİYE veya ÖSS’ ye TEKRAR HAZIRLANAN ÖĞRENCİYE sorun.
- Bir ayın değerini anlayabilmek için, prematüre bir bebeği dünyaya getiren ANNEYE sorun.
- Bir haftanın değerini anlayabilmek için, haftalık bir derginin EDİTÖRÜNE sorun.
- Bir dakikanın değerini anlayabilmek için, TRENİ henüz KAÇIRMIŞ bir KİŞİYE sorun.
- Bir saniyenin değerini anlayabilmek için, bir KAZAYI kıl payı atlatmış bir KİŞİYE sorun.
- Bir milisaniyenin değerini anlayabilmek için, OLİMPİYATLARDA GÜMÜŞ MADALYA KAZANAN KİŞİYE sorun.
Sahip olduğunuz her anın bizim için bir hazine değerinde olduğunu unutmayalım. Şunu unutmayın ki,zaman biz onu boşa geçirsek de, yeterince değerlendirsek de su gibi akıp gidecektir.

ZAMAN hiç kimseyi beklemez...