Yarın

Yarın okula başlayacaktım. Annem bana her gece yatmadan önce masal okur. Bu gece de annem bana masal okudu. Sonra annemle sohbet etmeye başladık. Anneme:

“Ne zaman okula gideceğim?” diye sordum.

- Yatacağız kalkacağız, sabah olunca okula gideceğiz, dedi. Sonra yanağıma bir öpücük kondurdu ve bana iyi geceler dileyerek odadan ayrıldı.

İçim içime sığmıyordu. Bu gece sabah olmaz artık. Öğretmenim nasıl birisiydi? Annem ve babam gibi beni çok sevecek miydi? Kardeşimle oynadığım oyunları onunla oynayabilecek miydim? Bayramlarda babaannemi ve dedemi ziyaret ettiğim gibi onu da ziyaret edebilecek miydim? Bana uyumadan önce masallar anlatıp saçlarımı okşayacak mıydı? Bana sarılıp “seni çok seviyorum” diyecek miydi? Bütün bunlar bir yana cevabını bulamadığım, merak ettiğim sorularıma yanıt verecek miydi?

Bu soruları düşünürken perdenin aralığından gökyüzündeki Ay Dede’yi seyretmeye başladım. Her zaman olduğu gibi gülerek bakıyordu bana çok yüksekten.

Ay Dede her gece benim penceremin önüne geliyor. Oturduğu gökyüzünden bana gülücükler gönderiyordu. Kuzenim Semra da Ay Dede’nin geceleri penceresinin önüne geldiğini söylemişti. Ay Dede kuzenimin penceresinin önüne nasıl gidiyor? Kaç tane Ay Dede var?

Anneme: “Ay Dede gökyüzünde nasıl duruyor?” diye sormuştum. “O ne biçim soru öyle?” dedi. Soruma cevap vermek yerine başka bir soru sormuş oldu bana.

Yine bir gün: “Ay Dede neden yuvarlak?” diye sordum. “Ne sanıyordun? Ay Dede kare mi olacaktı yani?” dedi annem alaycı bir gülümsemeyle…

“Ay Dede acıkınca ne yer?” diye sormuştum ona da cevap alamamıştım.

“Sahi, Ay Dede ne yer ne içer, gökyüzünde ne yapar? Güneş doğduğunda nereye saklanır?”

Bu sorularıma annem cevap vermemişti.

Babama sorduğumda: “Çok yorgunum bunları neden annene sormuyorsun?” dedi ve sorularıma cevap vermeden beni geçiştirdi.

Benim meraklı sorularım karşısında Ablam: “Benim işim var. Git başkasına sor. Bir daha da böyle saçma sorular sorma bana.” derdi ve terslerdi…

Oysa benim için yaşam şaşılacak şeylerle doluydu. Her şeyi sormak, her şeyi öğrenmek istiyordum…

Kime ne sorsam: “Ayyy! sen ne meraklı Melahatsın. Cimcime…” denilerek alay ediliyordum.

Onlar için doğal ve alışılmış olan her şey bana göre olağanüstü ve gizemliydi. Büyükler için Güneş Baba, Ay Dede sıradan şeylerdi…

Babam bazen işi gereği uzaklara giderdi. “Uzak neresiydi?” Bunu bir türlü öğrenemedim. “Ne kötüsün sen uzak!” diyorum kendi kendime. Çünkü babamı benden alan kötü kalpli uzaktı. İlk gördüğümde onu cezalandıracaktım. Ona kızacak, onu hımmm diyerek uyaracaktım. Anneme: “Uzak neresi?” diye sormuştum. O da bana: “Gözümüzün göremediği yer.” demişti.

Babamın gözümüzün göremediği yerde ne işi vardı? Orada kimse bir şey görmüyor muydu? Babam kimsenin göremediği yere nasıl gider? Ne kadar çok soru vardı cevabını bulamadığım. Kimselere soramadığım. Öğrenemediğim…

Komşunun oğlunun doğum günü kutlanıyordu. Aklıma geldi: “Dünyanın doğum günü ne zaman?” diye soracak oldum. Hay sormaz olaydım.  Herkes kahkahalarla güldü bana. Üst komşumuz Şişman Selma Teyze’nin gülmekten göbeği patlayacaktı neredeyse. Alt komşumuz dedikoducu Şermin Teyze küçük dilini göstererek alaycı bir şekilde bana “yarın” diye cevap verdi.

Bir gün hayvanat bahçesine gitmiştik. Orada pijama giymiş bir at gördüm. Anneme:

- Anne bu at neden pijama giymiş?, dedim.  

Aman Allah’ım oradaki herkes bana güldü… Annem:

- Kızım, o pijama giymiş at değil. O bir Zebra. Sadece ata benziyor o kadar, dedi.

Ben Ay Dede’ye bu sorularımın hepsini soruyordum. Şimdiye kadar bana hiç cevap vermedi.  Ama gülmüyor da. Alay da etmiyor. Beni dinliyor, ara sıra göz kırpıyor “ne haber kanka” diyor. Ay Dede’nin en çok bu huyunu seviyordum. Beni dinliyor, sorularımı anladığını hissettiriyordu. Bir de konuşabilse, bana anlatabilseydi bildiklerini…

Ay Dede için çok üzülüyordum. Gökyüzünde yalnız başına yaşıyordu. Güneş Baba’yla bir araya gelseler, doğum gününü kutlasalar, gökyüzündeki çocuk parkına gitselerdi… Ancak onlar hep saklambaç oynamayı tercih ediyor. Birisini gördüğüm zaman diğerini göremiyorum. Bu oyundan da hiç bıkmıyorlar…

Artık benim bir öğretmenim olacaktı. Uzak nedir? Ay Dede gökyüzünde ne yapar? Pijama giyen ata neden zebra denir? Hepsini sorabilecektim…

Akşamları ben de ödev yapacaktım. Makasla renkli kağıtlar kesip, boyalarımla her yeri boyayacaktım… Anneme: “Burada ne yazıyor?” diye sormayacaktım. Hepsini ben okuyabilecek hepsini ben öğrenebilecektim…

Bir taraftan Ay Dede’yi seyrederken bir taraftan cevabını bulamadığım soruları düşünerek uyumuşum.

Rüyamda öğretmenimi gördüm. Ay Dede gibi parlak ve güler yüzlü, Güneş Baba gibi sıcaktı. Doğum gününü kutlayan çocuk kadar neşeli, uzak olmayacak kadar yakın, pijama giymeyecek kadar da ciddiydi…

Beni okulun kapısına karşıladı.

- Hoş geldin canım, benim adım Sevgi, dedi.

Benimle konuşmak için diz çöktü, yanağımı okşadı. Güneş gibi sımsıcak, doğum günü pastası kadar tatlı bir kadındı.  Benimle konuşurken sadece tebessüm ediyordu.

- Hadi canım sınıfımıza çıkalım istersen dedi…

Öğretmenime, sınıfa çıkmadan önce Güneş Baba’yı göstererek size bir şey sorabilir miyim?, dedim.

Öğretmenim tebessüm etti:

- Elbette canım. Bana her şeyi sorabilirsin, dedi.
- Öğretmenim, siz Ay Dede ile Güneş Baba’nın oynadığı oyunu biliyor musunuz?, dedim.

Öğretmenim:

- Hııımmm bu sorunun cevabını biliyorum. Saklambaç oynuyorlar. Geceleri Güneş Baba, gündüzleri Ay Dede saklanıyor.
- Öğretmenim peki, Dünya’nın doğum günü ne zaman?

Sorularım bir türlü bitmiyordu. Öğretmenim biraz düşündü:

- Yılbaşında canım. Yılbaşı geldiğinde Dünya’nın Güneş Baba’nın ve Ay Dede’nin doğum gününü birlikte kutlayacağız.
- Öğretmenim, uzak neresi peki?
- Kolayca gidilemeyeceğimiz, hemen ulaşılamayacağımız yer, dedi.
- Öğretmenim, atlar neden pijama giyer?, dedim.

Öğretmenim hiç bıkmadan ve yüzündeki tebessümlü ifadeyi sürdürerek:

- Herkesin bir kıyafeti var. Bak senin üzerindeki giysilerle arkadaşlarının üzerindeki giyseler farklı. Bazı atlar çizgili, bazıları siyah, bazıları da beyaz kıyafet giyer. Tıpkı bizim gibi onların da kıyafetleri birbirinden farklıdır canım.

Sorularımın ardı arkası kesilmedi.  Öğretmenim hiç sıkılmadan sorularıma bir bir cevap verdi.

Annemin kızım kalk artık, sabah oldu dediğini duydum. Gözlerimi büyük bir sevinçle açtım.

Nihayet yarın olmuştu…