Seher, nişanlısına sahte ve ucuz bir Rolex saat almıştı. Nişanlısının doğum gününde sabah erken saatlerde bu saati hediye etti.

Fakat daha öğle olmadan saat durmuştu. Delikanlı, nişanlısının on binlerce dolarlık saat almayacağını tahmin ettiği için sahte ve kalitesiz olduğunu anladı. Öğleden sonra bir saatçiye gitti. Pilini kontrol ettirecekti ya da tamir edilecek bir şey olup olmadığını öğrenecekti. Saatçi kapağı açınca içinden bir not kağıdı çıktı. Not kağıdını delikanlıya uzattı. Fatih notu okudu: "Sahtelikler ve yalanlar insanın canını nasıl sıkıyor değil mi? Belki de atıp kurtulmak istedin bu sahte saatten. Umarım yeni yaşında yaşamımıza girecek tüm sahteliklerden, yalanlardan kurtuluruz." Fatih'in gözünden iki damla yaş süzüldü. Saatçi "Ne oldu beyefendi? Oturun, isterseniz!" dedi. "Ne oldu? Paylaşmak ister misiniz?" diye sordu. Fatih biraz duralayarak "?ey! Ben nişanlıyım. Ama geçenlerde başka birisiyle flört etmeyi düşündüm. Nişanlıma bir erkek arkadaşımla yemeğe çıkacağımı söyledim ve flört etmeye karar verdiğim kızla yemeğe gittim. Nişanlım da oraya bir kız arkadaşıyla yemeğe geldi. Beni hiç bozmadı ve bu konuyu bir daha hiç açmadı. Ben ucuz atlattım derken, bugün doğum günüm dolayısıyla bu sahte Rolex'i hediye etti. İçinden de bu not çıktı. Ne intikam! Ne ders ama!"

***

"Nasıl evlendiniz?" "Nasıl mı evlendim? Görme usulüyle! Okulumuz öğrencilerinin katıldığı bir folklor yarışması dolayısıyla Prag'a gitmiştim. Bir alışveriş merkezinin kafeteryasında otururken uzun etek giymiş, çok güzel bir kadın gördüm uzaktan. Masada birlikte oturduğumuz Prag'da yaşayan Türk arkadaşım "Ayşe Hanım!" "Ne?" "Baktığın kişi Ayşe Hanım, Türk Elçiliği'nde çalışıyor." Ağzımdan "Bekar mı?" sözleri dökülüverdi. Nasıl söylediğimi ben de bilemedim. Cevabı beklemeden "Onunla evleneceğim" dedim içimden. Onunla nasıl tanışabileceğimi düşünmeye başladım. Pasaportumu kaybettim diyerek elçiliğe gidecektim. Hesabı ödemek için elimi cebime attığımda cüzdanımın olmadığını fark ettim. Daha sonra da pasaportumun da! Eli çabuk biri, sandalyenin arkasına asılı olan ceketten cüzdanımı ve pasaportumu çalmıştı. Kendini gerçekleştiren kehanet işte! Bu bir işaret dedim içimden. Arkadaşım hesabı ödedi ve öğle tatilinin bitmesiyle birlikte Türk konsolosluğuna gittik. Ne var ki, Ayşe Hanım konsoloslukta yoktu. Bir görevli benimle ilgilendi; ama pasaport bu ciddi iş, öncelikle gerçekten kaybedip kaybetmediğimi anlamak için bayağı bir sorguladılar. Sonra elime bir evrak verdiler ve ertesi gün gelmemi beklediler. O gün Allah'ın beni cezalandırdığını düşündüm. Bir hanımla iletişim kurabilmek için yalan söyleyecektim. Sen misin yalan söylemek isteyen, başıma neler geldi! Ertesi gün gittiğimde ilk görüştüğüm görevli izinliydi ve Ayşe Hanım karşımdaydı. Ne diyecektim ben bu kadına? Onu yemeğe mi davet etmeliydim? Yoksa hiçbir şey demeden pasaportumu alıp uzaklaşmalı mıydım oradan? Dürüst olmaya karar verdim ve öyküyü anlattım. Onu gördüğümü, birden onunla evlenmek istediğimi ve bir yalan uydurmaya karar verdiğimi ve pasaportumu çaldırdığımı, Allah'ın beni cezalandırdığını söyledim. Gülümsedi ve pasaportumu uzattı. Çocuklarla Türkiye'ye geri döndük. Prag'da pasaportumu ve kalbimi bırakmıştım. O yılın Haziran ayının 17'sinde Ayşe Hanım aradı. İstanbul'daymış. İstanbul'da rehberlik yapıp yapamayacağımı sordu. O yazın sonunda evlendik.

***

"Hocam kopya çekilmesine niçin bu kadar kızıyorsunuz?" "Kopya çekilmesine kızmıyorum. Salak yerine konmaya kızıyorum." "Bir öğretmenin kopya çekildiğini anlamaması neredeyse olanaksızdır. Sadece görmezden gelir; olay çıkartmaz. Bana bir öğrenci dersi anlayamadığını, derse hazırlanamadığını söylerse, bunlara çare bulabilirim. Tekrar anlatabilirim. Telafi sınavı yapabilirim. Ek not vermek için ödev verebilirim. Sorunların çaresi var. Ama öğrencinin beni aldatmasının çaresi yok. Onun için beni çaresiz bırakmayın."