Tercih dönemi herkes açısından farklı anlamlar taşıyor. Öğrencileri yetiştiren okullar, dershaneler, öğretmenler için, aileler için ve üniversiteler için değişik anlamlar ifade etmektedir. Bu işin gerçek yükünü omuzlarında taşıyan, derdini çeken, sınavlara giren ve tercihleri sonunda geleceği şekillenecek olan adaylar açısından ise “tercih” çok bilinmeyenli bir denklemdir diyebiliriz. Tercih yaparken bir çok kriter var. Bunun en belirgini alınan puan gibi görünse de aslında işin görünmeyen kısmında birçok faktör tercihi etkilemektedir. Biraz bunlara değinmek gerekiyor.

Aile faktörü en önemli faktörlerden biridir. Çünkü aileler öğrencilerin geleceğinin belirlenmesinde karar verici en önemli unsurdur. Aileler adayların geleceğinin belirlenmesinde hem bölüm, hem şehir, hem de üniversite tercihinde etki sahibidir. Aileler kendi sosyo-ekonomik durumlarını gözeterek çocuklarının en uygun tercihi yapmasını isterler.

Şehir faktörü hem aileler ve hem de adaylar açısından büyük öneme sahiptir. Öğrencilerin şehir seçimleri için çeşitli faktörler bulunmaktadır. Burada ailenin tercih edilmesi planlanan şehre bakış açısı ve adayların akranlarının tercih etmeyi planladığı şehirler öğrencilerin tercihlerini büyük ölçüde etkilemektedir. Ancak büyüklükleri, imkanları, öğrenciye sağladıkları, uluslararası işbirlikleri bakımından İstanbul ve Ankara Türkiye'de en çok tercih edilen iller olmaya devam edecektir. Her ne kadar metropol şehir olmanın bazı zorlukları ve sıkıntılarına sahip olsalar da bu şehirlerin artılarının daha fazla olduğunu söyleyebiliriz.

Üniversite ve bölüm faktörü ise daha çok idealist öğrenciler için önemli bir kriter olmaktadır. Henüz lise sıralarında otururken adaylar bazı üniversite ve bölümlerin hayalini kurmaktadır. Üniversite sınavlarına hazırlanırken birçoğumuz odamızın duvarına, yatağın kenarına, çalışma masamıza kazanmayı arzuladığımız üniversitenin resimlerini yapıştırmışızdır. Lisede alan seçerken bile o üniversite ve bölüme uygun alan seçilmektedir. Doğal olarak tercih vakti geldiğinde bu öğrenciler diğer etkenlere fazla bakmaksızın puanları el verdiğince ideallerinin peşinde olacaklardır.

Puan faktörü ise bütün bu diğer faktörlerin ötesinde bağlayıcı ve gerçekçi bir durumdur. Ailelerin kısıtları, istenilen şehir, üniversite ve bölümler, akran etkileri vb. tüm faktörlerin ötesinde adayların yeteri kadar makul bir puan almış olmaları gerekmektedir. Puan ne kadar düşük olursa seçenekler ve faktörler de o oranda azalmaktadır ve puanlar ne kadar yüksek olursa seçenekler de artacaktır. Yüksek puan almış öğrencilerin önlerindeki seçeneklerin fazla olması tercih konusundaki kararsızlıkları da artırmaktadır.

Tercih sürecinin faktörlerine genel olarak baktığımızda adayları çevreleyen ciddi etkenler olduğunu görüyoruz. Aileler, akranlar, üniversiteler, bölümler, idealler, puanlar, gelecek planları ciddi baskı unsuru olarak ortaya çıkmaktadır. Aslında en doğru tercihi ararken bu baskı unsurları doğru tercihi yapmaya engel bir durum da teşkil edebilir. Bütün bunların üstüne kitle iletişim araçlarının, kurs, dershane, okul ve üniversitelerin ortaya koyduğu sansasyonel bilgiler de eklendiğinde durum daha da gergin hale gelmektedir. Nihayetinde sınava giren bir buçuk milyondan fazla aday sınırlı sayıdaki ön lisans ve lisans kontenjanlarından kendileri için en iyi olanları açıkta kalma riskini en aza indirerek tercih edeceklerdir. Adayların aldıkları puanlara göre oranları değişse de her adayın yapacağı tercihlere göre açıkta kalma riski bulunmaktadır. İşte bu açıkta kalma riski ve diğer faktörler maalesef tercih dönemini heyecanlı olduğu kadar tedirgin bir süreç haline getirmektedir.

TERCİH SÜRECİNDE ATILACAK DOĞRU ADIMLAR
Tercih sürecinde doğru adımları atıp istenilen nihai hedefe varmak için öncelikle adayların neyi tercih ettiklerini bilmeleri gereklidir. Aslında tercih edilen bir şehir midir? Yoksa bir üniversitenin kimlik kartı mı? Ya da bir bölüm mü? Tercih edilen şey esasen büyük oranda adayla birlikte ömrünün sonuna kadar yaşayacak olan mesleğidir. İnsan hayatının en önemli dönüm noktalarından biri olan meslek seçimi ile tercih çok yakından ilişkilidir. Üniversite tercihi genellikle geri dönüşü olmayan bir süreçtir. Bu nedenle kişilerin kendilerini çok iyi tanıyor olmaları gereklidir. Hangi meslekte mutlu olacaklarını ve hangi mesleği tutkuyla ömürlerinin sonuna kadar yapabileceklerini iyi analiz etmeleri gerekir. Çünkü genelde ülkemizde çok rastlanan mesleki tatminsizlik ve mutsuzluk daha genç yaşlarda alınan yanlış kararların sonuçları olarak karşımıza çıkmaktadır.

Türkiye'de genç nüfus oranı oldukça yüksektir. Eğitimli genç nüfus oranı da git gide artmaktadır. Üniversite kontenjanlarının artması, eğitim imkanlarının ve kariyer kurslarının günden güne sayılarının çoğalması eğitimli genç nüfusun da artmasına katkıda bulunmaktadır. Ancak yapılan birçok anket ve bilimsel çalışmalar ülkemizdeki insanların azımsanamayacak bir kısmının eğitimini aldığı alanlarda çalışmadığı veya çalıştığı meslekten mutlu olmadığını göstermektedir. Ayrıca genç işsizlik oranının %20 civarında olması da genç nüfusun Türkiye'nin iş gücüne katılamadığını göstermektedir. Bu nedenle tercih yapacak olan adaylar hayatlarının geri kalanında mutlu olmak için, iş gücü içinde verimli bir şekilde çalışabilmek için kendilerini tanımakla kalmayıp hangi mesleklerin kendileri için avantajlı olduğunu ve o mesleklerde başarılı olup olmayacaklarını iyi düşünmeleri gerekmektedir.

Karar adayların kendilerinindir

Doğru meslek ve doğru gelecek planlarının yapılmasının ardından adaylar ailelerini, akranlarını, rehberlik uzmanlarını, üniversiteleri ve diğer tüm tarafları çok iyi dinlemelidirler. Kısacası herkesin fikrini almak gereklidir. Mensubu bulundukları ailelerin sosyo-ekonomik durumlarını da gözeterek kendileri ile ilgili kararı yine kendileri vereceklerdir. Aslında tercih sürecinin en can alıcı noktası da burasıdır. Adaylar kendileri ile ilgili bir yetenek ve ilgi analizi, mesleki hedefler ile ilgili sağduyulu bir değerlendirme, ailelerin endişelerini de ortadan kaldıracak kendine güvenli bir yaklaşım ve son olarak da üniversite tercihleri için gerekli olan teknik bilgi yardımıyla en uygun üniversite, bölüm ve dolayısıyla meslekleri seçilmiş olacaklardır. Ancak bu seçim sürecinin başından sonuna kadar kontrol adayın kendisinde olmalıdır. Aday aldığı kararı sahiplenebilmeli ve çıkan sonuca katlanma olgunluğunu gösterebilmelidir.

Sağlıklı bir liste yapılmalıdır

Tercihteki en son aşama teknik kısmıdır. Tercihteki faktörleri değerlendiren, geleceği için en iyi kararı kendisi verecek olan adaylar belirledikleri şehir, üniversite ve bölümlerin listesini ÖSYS tercih kılavuzu aracılığıyla veya güvenilir internet sitelerindeki tercih robotlarıyla yapabilirler. Hatta güvenilir rehber öğretmenlerle ve rehberlik uzmanlarıyla birlikte tercih edilebilecek bölümlerin listesi çıkarılabilir. Eğer bir uzman veya rehber öğretmenle birlikte tercih yapılacaksa adayların özellikle kendilerini tanıyan uzmanları öncelikli olarak tercih etmesi gereklidir. Eğer bu mümkün değilse tercih işleminden önce tercihi şekillendirecek faktörler üzerine bir miktar konuşmak ve bilgi vermek doğru tercihleri belirlemek açısından son derece önemlidir. Karşı tarafın sizinle birlikte aynı doğrultuda empati yapabilmesi için bu gereklidir. Sonuçta adaylar kendi kriterlerine uygun üniversite ve bölümlerin sağlıklı bir listesini çıkarmış olacaklardır.

Bilindiği üzere sınav sisteminde yapılan son değişikliklerle alanlar arasındaki puan farkları, meslek liseleri ve düz liseler arasındaki puan farkları artık ortadan kaldırılmıştır. Bazı durumlarda ise bir fark olsa bile bu kapatılamayacak düzeylerde değildir. Bu nedenle adaylar her alandan neredeyse her bölümü tercih etme özgürlüğüne sahiptirler. Devlet üniversitelerinde puanları yüksek olan bazı bölümlerin ise vakıf üniversitelerinde daha düşük olduğu görülmektedir. Bu nedenle adayların önündeki üniversite ve bölüm seçenekleri artmıştır. Adaylar belirledikleri üniversite ve bölüm seçeneklerini iki süzgeçten geçirmelidir. Bunlardan ilki en çok istedikleri okullar ve bölümler; diğeri de alınan puana en uygun olan bölümlerdir. Adaylar asla istemedikleri ve mutlu olmayacakları bölümleri listelerine almamalıdır. Açıkta kalma korkusuyla olsa bile düşük puanlı bir bölüm tercih edilecekse o bölümün kazanılan bölüm olarak karşılarına çıkabileceğini unutmamaları gerekir.

Bu kısa liste yapıldıktan sonra yine de bazı tereddütler olacaktır. Hatta verilmiş 24 tercih hakkından daha fazla okul ve bölüm listesi çıkarılmış olacaktır. Bu noktadan sonrası artık sıralama meselesidir. En doğru ilk 24 sıra belirlendikten sonra tercih edilen üniversite ve bölümlerin bir önceki yıl kaç puan ve daha önemlisi hangi başarı sırasından öğrenci aldığına bakmak gerekiyor. Kendi puan ve başarı sırası ile yerleşmek istediği bölümlerin puan ve başarı sırası arasında düzgün bir ilişki kuran adaylar mutlaka tercihlerdeki kaymaları da göz önünde bulundurarak birkaç yüksek tercih yapabilir. Ancak hayali denilebilecek kadar yüksek tercihler yapmanın bir yararı olmayacaktır. 3-5 bin kişilik kaymalar makul olacaktır. Bununla beraber açıkta kalma riskini ortadan kaldırmak için yine adayın yerleşmek isteyeceği düşük puanlı birkaç okul ve bölüm de tercih edilebilir. Az önce belirtildiği üzere aday asla istemediği bir bölümü sırf düşük puanlı diye yazmamalıdır. Bu sayede hem “Yüksek puanlı yerleri keşke yazsaydım” ve hem de “Neden birkaç düşük puanlı yerleri yazmadım ki?” cümlelerini kurmak zorunda kalmazlar.