Sorunu halletmek için güçlü ve zarif adım atmak

Bu hafta Kırşehir'de Türkiye İş Kurumu ve Sosyal Güvenlik Kurumu personeli için iletişim eğitimleri verdim ve şehirde birçok konuşma yaptım. Ahiliğin de merkezi olan bu şehirde gördüklerim beni epeyce düşündürdü.

Konuşma yaptığım okullardan birinin yöneticisi olan, Ey Küskün Aşk isimli kitabın yazarı eğitimci Bekir Biçer'e göre özel okulların çocuklara kazandırdığı en önemli özelliklerden biri "özgüven". Her özel okulda böyle olur mu bilmiyorum, ama özel okullardaki çocukların haklarını yaşamda daha fazla arayabildiklerini söyleyebiliriz sanırım. Özel okullardaki çocuklar, biraz da ailelerinin finansal desteğiyle okuduklarından bu okullar biraz daha fazla "müşteri ve öğrenci odaklı" sayılabilir. Ama benim yazmak istediğim şey, özel okullarla devlet okullarının karşılaştırılması değil. Nasıl olursa olsun, insan hakkını aramayı bilmeli ve çözemediği bir sorun olduğu zaman da yardım istemeyi bir ilke haline getirmeli.

Sıradan insanların en büyük sorunu, bir sorunlarının olması değil, sorunlarını bir kader kabul edip çözüm için yeterli çaba göstermemeleridir. Ticarî işletmesi olan birçok kişi, işler yolunda gitmediği zaman "kısmet" der. Elbette tevekkül etmek iyidir; ancak ondan önce bizim kendi sorunlarımızı çözmek için çalışmamız gerekir. Hiçbir pazarlama girişimi olmayan, hiçbir kampanya yapmayan, satış elemanı kullanmayan bir işletmenin işleri elbette kendi kendine iyileşmeyecektir. İşyerinde terfi etmeyi hak ettiği halde başkalarının haksız terfilerini izleyen birçok insan vardır. Burada kişinin yapması gereken şey "kişisel pazarlamadır." Okullarda da kendini öne çıkarmayı beceremediği için öğretmeni tarafından motive edilemeyen birçok öğrenci vardır. Bu örnekte de öğretmene yaklaşmak, durumunu anlatmak ve başarı hevesini öğretmenle paylaşmaktır. Bu örneklerin dışında küçük meseleler de olabilir. Örneğin, sıraya birisi kaynak yaptığı zaman sıradan insan bu durumu bile kader olarak algılayarak, sıraya izinsiz girene müdahale etmeyebilir. Otobüse bilet alırken, kendisine istemediği bir koltuk verilen birçok kişi, komik bir şekilde yine özgüven eksikliğinden bilgisayarda yerinin değiştirilmesini dahi isteyememektedir. Bu örneklerin sayısı artırılabilir.

Yukarıda belirtildiği gibi, esas sorun olan sorunlar değil, sorunların çözülmesi için adım veya adımlar atacak bireyin özgüveninin olmamasıdır. Bir taraftan sağlıklı ve etkili şekilde iletişim kurmasını bilmeyen insanların sorun çözme girişimlerinin de alevli bir çatışmaya dönme olasılığı vardır. Bir öğrenci hakkını ararken, usul hatası yüzünden okuldan atılma konumuna gelebilir. İş bilmeyen bir girişimci, kampanya yapacağım derken batma noktasına gelebilir. (Geçtiğimiz günlerde dükkanları karşılıklı iki fırın, rekabet edeceğim diye ekmeğin fiyatını bir yıl boyunca karşılıklı o kadar indirmişler ki, sonunda ikisi de batma noktasına gelince barışıp fiyatları yeniden yukarı çekmişler.) Servis aldığınız bir restoranda isteğinizi kibarca değil, kabaca dile getirecek olursanız servis almayı bırakın kovulabilirsiniz bile. Bu örneklerden çıkarılacak ders, sorunları çözmek için evet özgüvenle adım atmalıyız; ama bu girişimlerimiz de bizi istediğimiz sonuçlara ulaştıran girişimler olmalıdır.

Sıradan insanların, sorunlarını çözmek için adım atacak cesaretleri var, ama bu kişiler ne yapacaklarını bilmiyorsa bir bilenden yardım istemelidir. Yardım derken, fiilî bir yardımdan çok görüş istemelidirler. Yardım edecek kişi, ailesinden bir büyük, işyerinde üst düzey bir amir, okulda güvenilen bir öğretmen, görmüş geçirmiş bir ağabey, bir abla olabilir. Yardım ve görüş istenecek kişinin en önemli özelliği mümkün olduğunca yaşanan soruna dahil olmayan insanlar olmalıdır. Örneğin işyerinde bir sorununuz varsa, görüş alacağınız kişi kendi departmanınızın amiri değil, başka bir departmanın amiri olmalıdır. Kayınvalidenizle probleminiz varsa kayınpederden görüş almak iyi bir adres seçimi olmayabilir. Özetle sorunları çözmek için adım atmalıyız; ama bu adımları sadece güçlü bir şekilde değil, sonuç alacak zarafette atmalıyız.