Sıra dışı İngilizce dersi

İlkokul dördüncü sınıf öğrencilerine İngilizce'yi eğlenceli bir şekilde anlatabilmek için ilk dersimizde bütün öğrencilerime İngilizce isimler taktım.

İlkokul dördüncü sınıf öğrencilerine İngilizce'yi eğlenceli bir şekilde anlatabilmek için ilk dersimizde bütün öğrencilerime İngilizce isimler taktım. Kimi çok sevdiği bir çiçeğin, kimi sevdiği şarkıcının, kimi de sevdiği meyvenin adını almak istedi.

Bununla beraber her öğrencim ileride yapmak istediği mesleğe de daha o zamandan kavuşmuştu; çünkü İngilizce dersinde herkesin bir de mesleği vardı. Böylelikle daha ilk derste öğrenciler farkına bile varmadan 60'a yakın kelime öğrenmiş oldu. Yıl boyunca İngilizce dersinde herkes birbirine İngilizce isimleriyle hitap edecek, kendi mesleğini tanıtan sunumlar hazırlayacak ve bu sunumları büyük kartonların üzerine resimler çizerek gerçekleştirecekti. Örneğin sınıfta doktor olmayı seçen öğrencimiz Dr. Sun, kartona bir hastane, hemşire, hasta, ilaç, ambulans ve doktor denilince akla gelen her şeyi çizecekti. Çizdiği bu resimlerin altına da bunların İngilizce karşılıklarını yazacaktı. Çocuklar bu etkinliklerden çok zevk aldılar ve bir çeşit oyuna dönen dersimiz sayesinde öğrenciler geniş kelime hazinesine sahip oldular. Her şey yolunda gidiyor sanıyordum ki veli toplantısında insanın hiç aklına gelmeyen sorunları olabileceğini anladım. Öğrencilerden bir tanesi "Ant (Karınca)" kelimesini kendine isim olarak seçmişti. Babası veli toplantısında kızdı. Neden ona "Ant (karınca)" demişiz de, sıra arkadaşı "Bee (arı)" ismini almış. Halbuki onun oğlu da arı gibi çalışkanmış, niye karınca gibi sürüngen bir yaratığın adını kendine lakap olarak seçmesine izin vermişim. Neyse bu sorunu kolayca çözdüm: "Siz ne isterseniz oğlunuz onu kullansın." dedim. "O da başka başarılı böcek türü kalmadı ki, oğluma ne seçeyim?" dedi. Oradan başka bir öğretmen "Ateşböceği olsun. Sınıfa ışık verir." diye gülümseyerek fısıldadı. Ben de "Ateş Böceği-Firefly olsun. Sizin oğlunuz ışık veriyor." dedim. Çocuğun babası "Hay Allah sizden razı olsun hocam, kurtardın bizi bu sürüngen böcekten." dedi. Bu isim değiştirme işi hoşuma gitmişti.

İlköğretim 8. sınıf öğrencilerine de dersim vardı; yeni girdiğim sınıflarda öğrencilerin kelime hazinelerinin çok sınırlı olduğunu fark ettim. Sınıfta erkeklerin çoğunlukta olmasını da göz önünde bulundurarak onlara okey takımlarıyla yeni bir oyun geliştirdim. Önce sınıfı 4'erli gruplara ayırdım ve her grup kendi okey takımını kendisi satın aldı. Her takım, sahip olduğu okey takımında yer alan 106 taşın üzerine derste işlediğimiz konularda geçen İngilizce kelimeleri yapıştırdı. Gerektiği zaman sözlükten faydalanacaklardı. Aynı oyunu sürekli oynadıkları için zamanla okey taşlarında yazılı olan bütün kelimeleri ezberleyeceklerdi. Ancak oyunu sınıfta üçüncü kez oynuyorduk ki, kapı açıldı. İçeri müdür bey girdi. "Hocam hayrola kahve mi burası! Şak şuk, şak şuk. Biz sizi çocuklara İngilizce öğretesiniz diye getirmiştik. Siz ise çocuklar liseyi bitirince yapacaklarını şimdiden öğretiyormuşsunuz anlaşılan." Ardından suç unsurlarıyla -okey takımlarıyla- beni odasına götürdü. Ne kadar bunların İngilizce öğrenme konusunda çocukların ilgisini toplayacağını söylediysem de ikna edemedim. Bizim okey takımlarıyla İngilizce öğrenme işi suya düşmüştü. Bir hafta geçmedi ki, beni öğretmenler odasında gördü. "Hocam siz şu okeyle İngilizce öğrenme işine devam edebilirsiniz." dedi. Ne olduğunu anlamamıştım ama yine de okey ile İngilizce öğretmeye devam ettim. Sınıfta kullandığımız 8 farklı okey takımı ve her okey takımında farklı kelimeler olduğu için zaman zaman okey takımları, gruplar tarafından değiştirildi. Böylece öğrencilerin kelime hazinesi inanılmaz derecede gelişti.