“Hiç kimse görmek istemeyen kadar kör değildir.”  (İbn-i Sina)


Önyargı, bir kimse veya bir şeyle ilgili olarak belirli şart, olay veya görüntülere dayanarak önceden edinilmiş olumlu veya olumsuz yargı, peşin olarak verilmiş hüküm, peşin olarak verilmiş yargı, şeklinde tanımlanır.

 
''Ön yargıyı yok etmek atomu parçalamaktan zor'' demiş, Einstein… İnsanların şuur altlarında, iç dünyalarının derinliklerinde yer etmiş korkunç bir olgu, bu…


Olayları özellikle de insanları dışardan göründükleri gibi değerlendirmek hiç de doğru değil. Kişiyi sübjektifliğe ve çoğu zaman da olumsuz düşünce ve duygulara itmekte…
İnsanları etiketlendirmek, yaftalamak, kategorize etmek, sınıflandırmak belli kalıplara sokmak yanlış şeyler…


Gruplara ayırdığımız insanları, önyargılarımızla soktuğumuz kalıplara dahil eder ve onları oldukları gibi değil, bizim düşündüğümüz şekilde kabul ederiz. Zanlarımızla hareket ederiz. Oysaki rasyonel bir şekilde düşünsek ve kişileri daha yakından incelesek hiç de öyle olmadıklarını görebiliriz. Atalarımız “bin ölç, bir biç” sözünü bu yüzden söylemişlerdir.


İnsanoğlu yaratılmış en muazzam varlık… Tabi kendi yerini ve değerini muhafaza ettiği sürece..Aynı fikir grubunda da olsa, aynı inancı paylaşan kişiler de olsa insanların muhakkak farklı olduğu yanlar olacaktır. Farklılıkların olması kaçınılmazdır. İnsanın doğası gereğidir bu… Ancak her bir insanın ayrı bir dünya olduğu gerçeğini göz ardı edersek, insanları birtakım özelliklerine göre ayrımlara tabi tutar ve kişilere de bu şekilde davranırsak etrafımız hep “öteki”lerle çevrili olacaktır.


Millet olarak o kadar çok birleştirici, bütünleştirici yönlerimiz var ki… Tüm önyargıları ortadan kaldırarak, kişilere hiçbir etiket takmadan, sadece ahlakı, karakteri ve yaptıklarıyla, çalışmalarıyla insanlarımızı değerlendirir ve ortak yönlerimize, değerlerimize önem verir, o konulara dikkat çekersek ülkemiz dünya ülkeleri arasında hak ettiği yeri alabilir.


Kişi ve olayları önyargılarımızla değil de pozitif bir yaklaşımla, iyi niyetle, zihin süzgecimizden geçirerek değerlendirir ve yaklaşırsak kazanan her zaman biz oluruz.


Yaklaşımlarımızın objektif, sağduyulu ve iyimser olması temennilerimle…


ÖNYARGILARIMIZLA İLGİLİ BİR OLAY

Dr.Paul Ruskin, öğrencilerine psikoloji dersini okuturken bir olay anlatıyor:
-Hasta ne konuşuyor, ne de söylenenleri anlıyor,
-Bazen saatlerce anlaşılmaz şeyler geveliyor,
-Zaman, yer ya da kişi kavramı yok,
-Yalnız, nasıl oluyorsa kendi adı söylendiğinde tepki veriyor,
-Son 6 aydır onun yanındayım, ne görünüşü için çaba sarf ediyor ne de bakımı yapılırken yardım ediyor,
-Onu hep başkaları besliyor ve yıkayıp, giydiriyor,
-Dişleri yok, yiyeceklerin püre halinde verilmesi gerekiyor,
-Gömleği salyalardan dolayı sürekli leke içinde,
-Yürüyemiyor,
-Uykusu düzensiz,
-Gece yarısı çığlık çığlığa uyanıp herkesi kaldırıyor,
-Çoğu zaman mutlu ve sevecen, fakat bazen ortada sebep yokken sinirleniyor, biri gelip onu yatıştırana kadar feryat figan bağırıyor,
Bu olayı anlattıktan sonra, Ruskin, öğrencilerine böyle bir hastanın bakımını üstlenmeyi isteyip istemediklerini sorar. Öğrenciler bunu yapamayacaklarını söylerler.
Ruskin, kendisinin bunu büyük bir zevkle ve istekle yaptığını ve mutlaka onların da yapması gerektiğini söyleyince öğrenciler hayrete düşerler.

Daha sonra Ruskin bahsettiği hastanın fotoğrafını dolaştırmaya başlar.
Fotoğraftaki kişi; doktorun altı aylık küçük kızıdır.

Bu içerik alıntıdır.
Yazar: Ayşe Doğangüzel
Kaynak: