ÖĞRENİLMİŞ ÇARESİZLİK
 
Düşün… Kim üzebilir seni senden başka?
Kim doldurabilir içindeki boşluğu sen istemezsen?
Kim mutlu edebilir seni, sen hazır değilsen?
Kim yıkar, yıpratır seni sen izin vermezsen?
Kim sever seni, sen kendini sevmezsen?
Her şey sende başlar, sende biter…
Yeter ki yürekli ol, tükenme, tüketme,
Tükettirme içindeki yaşama sevgisini…
 
Hep hatırla: “Çaresizseniz, Çare “sizsiniz”…
 
                                                            (Behçet NECATİGİL)
 
Öğrenilmiş çaresizlik kavramı, ilk olarak Martin Seligman tarafından ortaya atılmış bir kavram olup şu şekilde tanımlanmaktadır:
 
"Kişinin herhangi bir durumda çok sayıda başarısızlığa uğrayarak, bir şey yapsa da hiçbir şeyin değişmeyeceğini, olayların kendi kontrolünde olmadığını, o konuda bir daha asla başarıya ulaşamayacağını düşünüp, bir daha deneme cesaretini kaybetmesidir."
 
1975 yılında Seligman, köpekler ile iki aşamalı bir deney yapar: Birinci aşamada, köpeğe çok sayıda elektrik şoku verilir ve hayvanın bundan kaçması engellenir. İkinci aşamada hayvana elektrik şoku verilir, ancak kaçması engellenmez. Bu aşamada köpeğin elektrik şokundan kaçması beklendiği halde hayvanın kaçma ve kurtulma davranışı göstermediği gözlenir. Sonuç şudur: ilk aşamada elektrik şokunu denetleyemeyen ve kaçamayan hayvan çaresiz olduğunu öğrenmiştir. Bu çaresizliğini kabul ettiği için de ikinci aşamada kaçma ve kurtulma davranışı göstermemiş, şoka boyun eğmiştir.
 
Bu hususta değişik birçok deney yapılmıştır:
 
Büyücek bir akvaryum, cam bölmeyle ikiye ayrılır. Bir bölüme büyük balıklar, diğer bölmeye de küçük balıklar konulur. Büyük balıklar acıkınca küçüklere saldırırlar. Fakat her seferinde başlarını cam bölmeye vurup acı hissederler. Bir böyle iki böyle, derken yaklaşık seksen denemenin ardından büyük balıklar artık diğerlerine saldırmaz olurlar. Bu aşamada, arada bulunan cam bölme kaldırılır ve gözleme devam edilir. Balıklar birbirinin burnunun ucundan geçmektedir ama hiçbir saldırı hareketi gözlenememektedir. Büyük balıklar küçükleri yiyemeyeceğini öğrenmişlerdir. Şartlar değişse de kanaat değişmemiştir; “Ben küçük balıkları kesinlikle yiyemem!”
 
İnsanlar da geçmişlerinde yaşadıklarından, etrafındaki insanların olumsuz yönlendirmelerinden öğrenilmiş çaresizliğe mahkûm olurlar.
 
Kişi öğrenilmiş çaresizlikte, yaşadığı bir sorunun üstesinden gelemeyeceğine inandıktan sonra, bu konuda çeşitli imkânlara sahip olduğunda da gerekli mücadeleyi yapamaz. Kişi yapamayacağı, üstesinden gelemeyeceği bir sorunu kabul eder, bu konuda çözüme ulaşacak güce sahip olduğunda da harekete geçmeyip teslim olur.
 
Bu şekilde kişinin gücü, cesareti, başarma azmi, motivasyonu, ümidi azalır.
 
Çoğu insan hayatını geçmişte koşullandırıldığı şekilde yaşıyor ve bunun dışına çıkamıyor. Çocuklarımıza yüklediğimiz beceriksiz, başarısız, hiçbir şeyi halledemez rollerini çocuklarımız kabullenir ve bu rolün dışına çıkamazlar. Oysa çocuklarımızı yüreklendirir, dikkatlerini başarılarına çekersek hayatta her zaman kendi ayaklarının üzerinde durmalarını sağlamış oluruz.
 
İnsan yapabileceğini düşündüğü kadar, hayal ve ümit ettikleriyle vardır.
 
Toplum olarak en doğal haklarımıza dahi sahip çıkamayıp bunun mücadelesini verememek te öğrenilmiş çaresizlikle açıklanabilir.
 
Çaresizlik içine düşmemek için, olumsuz düşünmeyi önlemeli, olaylar karşısında genelleme yapmaktan kaçınmalıyız. Her zaman için başarmaya ilişkin ümidimizi diri tutmalıyız.
 
SAĞIR KURBAĞA ( Hikâye)
 
“ Kurbağalar bir gün yarışma düzenlemiş. Hedef; çok yüksek bir kulenin tepesine çıkmakmış. Bir sürü kurbağa da arkadaşlarını seyretmek için toplanmış ve yarış başlamış. Gerçekte seyirciler arasında hiç biri yarışmacıların kulenin tepesine çıkabileceğine inanmıyormuş. Sadece şu sesler duyulabiliyormuş: ''Zavallılar! Hiç bir zaman başaramayacaklar!''
 
Yarışmaya başlayan kurbağalar kulenin tepesine ulaşamayınca teker teker yarışı bırakmaya başlamışlar. İçlerinden sadece bir tanesi inatla ve yılmadan kuleye tırmanmaya çalışıyormuş. Seyirciler bağırmaya devam ediyorlarmış:''Zavallılar! Hiç bir zaman başaramayacaklar!''
 
Sonunda bir tanesi hariç, hepsinin ümitleri kırılmış ve bırakmışlar. Ama kalan son kurbağa büyük bir gayret ile mücadele ederek kulenin tepesine çıkmayı başarmış. Diğerleri hayret içerisinde bu işi nasıl başardığını öğrenmek istemişler. Bir kurbağa ona yaklaşmış ve sormuş;''Bu işi nasıl başardın?'' diye. O anda farkına varmışlar ki; Kuleye çıkan kurbağa sağırmış! O kurbağa ne seyredenleri, ne seyredenlerin negatif konuşmalarını, hayıflanmalarını hiç bir şeyi duymamış.
 
Siz de, hedeflerinize ulaşamayacağınızı ya da hayallerinizi gerçekleştiremeyeceğinizi söyleyen söz ve kişilere karşı hep sağır kalın. Olumsuz düşünen insanları duymayın! Her zaman pozitif düşünün!”