Bu yazıma öncelikle bir Çin Atasözü ile başlamak istiyorum: ?Her sorunun üç çözümü vardır: Benim çözümüm, sizin çözümünüz, bir de gerçek çözüm.?

Birisini bir şey yapmaya zorlayabilirsiniz, ama o kişiyi bu şeyi yapmak istemeye kesinlikle zorlayamazsınız. İstemek için gereken arzu içimizden gelir ve motivasyon da içten gelen ve yaptığımız işten zevk almamızı sağlayan en büyük güçtür/tutkudur. Bu konuda son derece özgün bir çalışma ortaya koyan Peter M. Senge, ?Beşinci Disiplin? adlı kitabında, başarıyı ve motivasyonu şöyle formüllendirmektedir:

Ortak Görüş + Açık Hedefler + Pozitif Kültür + Tutku + Kaygı = BA?ARI

Kitaba göre en önemli motivasyon faktörlerinden biri de, insânın kendisini bir gruba ve amaca ait hissetmesidir. Çünkü ortak bir görüş etrafında toplanmış grup dinamiğinden, hiç beklenmeyecek bir güç doğar. Eskilerin dediği gibi, ?Bir nesi var; iki elin sesi var.? Bu anlamda öğrencinin kendini yalnız hissetmemesi, çevresindeki çalışmalara kayıtsız kalmaması, etrafındaki psiko-sosyal ortamdan gıdalanması, iç dünyasında bir rekabet ortamı yaratarak ta en baştan beri sınava hazırlanırken bile kendini bu yarışma atmosferine hazırlaması gerekmektedir.

Diğer taraftan hedefler de açıkça tanımlanmış (somut) olmalıdır. Yani, neyi istediğinizi bilmelisiniz! Enerjiniz, bilginiz ve azminiz bir amaca yönelmeli ve bu amaç açık, somut ve kesin olmalıdır. Ayrıca hedefleriniz ve içsel konuşmalarınız hem iyimser hem de gerçekçi olmalıdır. Çünkü hedefler, karanlıkta kalmış bir yolu aydınlatan ışıklar gibidir. Bu nedenle hedefinizi somutlaştırmayı ve onu elde etmek istediğiniz bir sonuç olarak ifâde etmeyi başardığınızda, bu ışık adeta yoğun bir lazer ışınına dönüşecek ve keskin bir kararlılık ülküsüyle tüm engelleri delip geçecek kadar güçlü olacaktır.

Olumlu bir hedef belirleyip, uygulanabilir bir strateji ortaya koyduktan sonra; eylemlerin, o amaç üzerinde yoğunlaşmış olması gerekir. Böylece tüm dikkat o amaca ve hedefe verilebilmiş olur. Bu gerçeği, başka bir şey yaparken bile zihnin köşesinde tutmak gerekir. Bu sayede, zihinsel ve ruhsal olarak uyanık kalır ve karşınıza çıkan tüm fırsatları değerlendirebilirsiniz.

?ayet bir öncelik sıralamanız yoksa eylemlerinizi herhangi bir seferde / zeminde yapmaya çalışırsanız, bir zaman sonra hiçbir şey yapamama tehlikesiyle karşı karşıya kalırsınız. Dolayısıyla enerji ve kaynaklar, hedeflere birer birer ulaşmak doğrultusunda kullanılmalıdır. Bütün bunlardan bir netice elde edebilmek için irâde gücü ve azim de gereklidir. Zira ilk başta, bütün dünya, dersler ve konular bize karşı elbirliği etmiş gibi görünürler. Hâlbuki engeller ve dirençler sizi güçlendirir ve sonuç olarak kendi yeteneklerinize güvenmenizi sağlar. Bu durumda kendi kendinize sık sık Necip Fazıl'ın şu dizelerini telkin edebilirsiniz.

?Ey benim düşmanım sen benim ifadem ve hızımsın.

Gündüz geceye muhtaç, bana da sen lazımsın??

Peter M. Senge adı geçen kitabında, ?Motivasyon ve Değişme? konusu uzun uzadıya irdelenmektedir. Yazara göre ?Bilgi?, güç demektir. Eğer kendinizi şartların kurbanı gibi hissetmek yerine, geleceğe doğru ağır ama emin adımlarla ilerleyenlerden biri olarak görmek istiyorsanız, bilgi işçiliğinden asla vazgeçmemelisiniz. Bu nedenle bir öğrenci için dersler, okuldaki sınavlar, ödevler, testler bahane olmamalıdır. Bilginizi zamana ve yaşama deneyimleyecek şekilde katmak zorundasınız. Bu nedenle, yeni bir şeyler öğrenmek için, hiçbir zaman çok geç değildir.

Bu anlamda motivasyon, duygusal / bilişsel ve davranışsal bir katılımın sonucudur. Başka türlü de insan kendisini yetiştiremez ve ÖSS'ye hazırlanamaz zaten... Bu yüzden tek başına gelişiyormuşuz ve dünya sadece kendi etrafımızda dönüyormuş gibi bir hataya aslā düşmemeliyiz. Her zaman için bilgilerimizi sosyal dokular içersinde öğrenmemiz, tekrar tekrar paylaşmamız, gâh verici gâh alıcı olarak yeni bilgi ve deneyimlere açık bir şekilde kendimizi eklemlememiz, birikimlerimizi sınamamız, özellikle de deneme sınavları üzerinden genel tekrar yapmaya özen göstermeliyiz. Ancak bu yolla ÖSS'ye dair sosyal yeterliliğimizi ve özgüvenimizi güçlendirebilir ve de hedeflerimize ulaşabilecek düzeye gelebiliriz.

Demek ki bu noktalarda alınan sonuçların sürekli olması, ancak-ve-ancak uygulamanın ve paylaşımın sürekli olmasına bağlıdır. Deneyimler göstermiştir ki; bireyin yaşayarak öğrenmesi ve öğrendiği bilgileri başka bağlantılarla ilişkilendirmesi, başkalarıyla paylaşması, tekrar etmesi, genel temalarla deneyimlemesi; bilgileri daha kalıcı yapmakta ve öğrenme sürecindeki verimliliği zirveye taşımaktadır.

Motivasyon ve Yenilik

Öğrenci kalpsiz bir makine / bilgi sayacı değildir. Kendinize aslā böyleymişsiniz gibi davranmayın. Kendinizi sâdece notlarınızla değil, sizi siz yapan her şeyinizle ele alın. Örneğin, âileniz, okulunuz, dostlarınız, anılarınız, idealleriniz, hayâlleriniz, hobileriniz, çılgınlıklarınız, beklentileriniz, sırlarınız, deneyimleriniz?.. vs.

Eğer bunu sık sık yaparsanız probleminizin aslında küçük problem olduğunu anlayacak ve onları çözebilmeniz için içinizde sonsuz bir enerjisi ve yaşam sevinci bulacaksınız.

Ders çalışmanın ilk günlerinde çoğu öğrenci motive olmuştur. Zaman geçtikçe okul ve dershanedeki şartlar onların coşkularını yitirmelerine sebep olabilir. Bu durumu önlemek yeniden düzenlemelerle sağlanabilir. Bu yeniden düzenleme bir çok yol denenebilir ama, biz burada motive edici bir unsur olarak sadece İLETİ?İM'i ele almak istiyoruz.

İletişim Modelleri

Kendimizle olan ilişkimizde kendinizi eleştirmek yerine iyi yönlerimizden başlayarak kendimizi tebrik etmek ve övmemiz gerekmektedir. Bu anlamda kendimizden memnun olmak; daha doğrusu kendimizle barışık olmak için aşağıdaki ölçütlere dikkat etmeliyiz.

Gerçekçi ve Dürüst Olmalıyız!

Övgümüz ve kişisel memnuniyetimiz, olgulara dayanmalı, gerçekçi olmalı ve gerçekçi düşüncelerimizi yansıtmalıdır. Eğer insanlar, ortalıkta birbirlerine veya size asıl söylemek istediklerini söylemeden, yağ çekerek dolaşırlarsa veyahut ta bireyler kendileri hakkında öz?eleştiri yaparken gerçekçi olmaktan uzaklaşıp hayal âleminde yaşarlarsa; bu övgü zamanla dejenere olarak istenmedik boş bir gevezeliğe dönüşür / dönüşebilir.

Övgünüz Somut ve Belli Bir Konuda Olmalıdır!

Övgü somut ve özgül bir konuya yönelik olmalıdır yâni genel ve abartılı olmamalıdır. ?Daima? ve ?Hiçbir zaman? gibi genellemeler kaçınılmaz olarak yanlıştır. ?Her şey mükemmel? gibi özele inmeyen iltifatlar, neyin gerçekte iyi olduğu ve neyin daha iyi olabileceği hususunda hiçbir fikir vermez. Övgünün miktarı, sunulan hizmetle veyâ yerine getirilen görevle orantılı olmalıdır. Kaldı ki, çok küçük bir işe gösterilen abartılı bir onaylama, o kişide güvensizliğe ve itimatsızlığa yol açabilir. Bu kurallar kendimizle içten içe yaptığımız sessiz konuşmalar için de geçerlidir.

Kişisel Memnuniyetiniz İçten Olmalıdır!

Kendinizle aynada olabildiğince sık göz göze gelmeye çalışın. Bu duygu sizde önemli bir farkındalık bilinci yaratacaktır. Hep başkalarının gözüyle kendimize baktığımız için ve hep bir imajın uzantısı olarak yaşadığımız için kendimizi zaman zaman kalabalıklarda kaybolmuş gibi hissederiz. Bu nedenle kendinizi, aynaya baktığınızda mutlakā fark edin! Kendinize göz kırpın! İltifat edin! Hattâ kendinize, aynada son kez bakıyormuş gibi dolu dolu bakın. İçten içe aynadaki görüntünüze ?Seni unutmadım, seni seviyorum, bütün zorlukların üstesinden geleceksin, iyi ki varsın, biraz daha gayret etmelisin, farkında mısın her şey iyiye doğru gidiyor .. vb? cümlelerde iltifat edin.

Unutmayın! Mutluluk ya da motivasyon dışarıdan, çarşıdan, pazardan alabileceğiniz bir nesne değildir. O, içimizdedir! Ona kendimizden bir şeyler katmamız gerekir. Onu yaşatırsak, beslersek, büyütürsek; onu ancak o zaman doya doya yaşayabiliriz..! Hissederiz?!

Demek ki motivasyon, içsel ve ruhsâl bir tasarımdır ve iç konuşmalardan güç alır? Bu nedenle motivasyon unsurlarınızı dışarıdan alarak ve tüketerek değil, içinizden üreterek ve baştaki formülümüzde olduğu gibi, ?Ortak Görüş + Açık Hedefler + Pozitif Kültür+ Tutku + Kaygı = BA?ARI? ile harmanlayarak, deneyimleyerek ve yaşantılayarak tüm yaşamınıza serpiştirmeye çalışmalısınız?

Motivasyonunuz eksik olmasın, efendim?