Çocukları çok seviyorum. En yalın şekilde düşünüyorlar ve sosyal sistemin zorla öğrettiklerinden yetişkinler kadar nasiplenmediklerinden harika sorular soruyorlar.

Bir çocuk annesine soruyor: 'Anne, tavukları neden öldürüyorlar?' Anne cevap veriyor: 'Hasta olmuşlar evladım.' 'Peki anne, biz hasta olursak bizi de öldürecekler mi?' Anne, ne diyeceğini bilemiyor. Çocuk devam ediyor: 'Peki anne, ne olmuş tavuklara?' 'Kuş gribi olmuşlar evladım.' 'Peki, öyleyse neden kuş gribi diyorlar? Tavuk gribi deseler ya?' 'Ama bu hastalığı kuşlar taşıyor, oğlum. Her kuş, kuş gribi olabilir.' 'Annecim, peki o zaman martıları, güvercinleri, serçeleri de öldürecekler mi?'

Esas çocuklarla ilgili yazmak istediğim şey, onlara göre bu dünyada neyin önemli olduğu. Onlar Abraham Maslow'dan farklı düşünüyor. Abraham Maslow'un ihtiyaçlar hiyerarşisinin başında temel fizyolojik ihtiyaçlar gelir. Bunlar yeme, içme, uyuma, giyinme ve barınmadır. Maslow'a göre ikinci ihtiyacımız güvenlik ihtiyacının karşılanmasıdır. Üçüncüsü sosyal gereksinimlerin karşılanmasıdır: Bir gruba ait olma, sevilme. İhtiyaçlar hiyerarşisinin dördüncü basamağında saygı ve statü bulunmaktadır. Bu aşamadaki ihtiyaçları tanınma, takdir edilme, itibar görme ve kendine güvenme olarak tanımlayabiliriz. Beşinci aşamada ise özgerçekleştirme bulunmaktadır. Diğer bir deyişle kendini geliştirmek, zorlu hedefleri başarmak ve kapasiteyi artırmak olarak tanımlanabilir.

Bir çocuk için yeme, içme, giyinme ve hatta barınma ikinci plandadır. Bunlardan biri hepsinden önce gelir. Bir aileye sahip olma ihtiyacı. Anne-baba sevgisi, bütün bu ihtiyaçlardan önce gelir. Çocuk Esirgeme Kurumu'nda ya da yatılı okullarda çocukların, bu ihtiyaçlar hiyerarşisi merdivenindeki tüm ihtiyaçları karşılanıyor. Yine de çocuklar bu kurumlardan kaçıyor. Yatılı okullar daha ilginç örnekler... Çünkü, bu ihtiyaçların tamamı birçok yatılı okul tarafından tamamen karşılanıyor. Yeme-içme, barınma, birkaç yıl boyunca korunma ve eğitim sayesinde ileri yıllarda da eldeki imkanlara sahip olmaya devam etme, okuldaki gruplara ait olma. Okulda başarılı olan ve araştırmacı çocukların saygıya, kendi arkadaşları arasında bir statüye sahip olduklarını var sayabiliriz. Bununla birlikte bir ihtiyaç açıkta kalıyor. Çetin Altan ileri yaşında olmasına rağmen kısa bir televizyon konuşmasında çocukluğundan vurguladığı bölüm dikkat çekici: 'Yatılı okuldayken, annem babam gelmezdi. İçim buruk olurdu.' İşte işin özü burada sanırım. Bir çocuğun en çok ihtiyaç duyduğu şey, marka ayakkabılar, harika okullar, zengin bir aile değil. Beş yıldızlı otellerde tatil yapmak ya da kırmızı bisikletlere binmek de değil. Entelektüel gruplara üye olmak da değil. Sigorta poliçeleriyle ya da büyük miraslarla kendini gelecekte güvenli hissetmek de değil. Sadece ona sevgisini ve ilgisini sunabilecek anne-baba.

Gerçekten de insan tüm yokluklara katlanabilir; ama anne-babanın yokluğu (özellikle varken yokluğu) çok zor olsa gerek. Her anne-babanın görevi, çocuğuyla ilgilenmek, onunla zaman geçirmek, onun iyi ki doğmuş ve var olduğunu hissettirmek. Bunun yöntemi o aile ortamında her ne ise. Buradan yola çıkarak, yetişkinler için de bir hesap yapıyorum. Nedir esas ihtiyaç duyduğumuz? Yiyebildiğimiz yemek midemizin büyüklüğü kadar. Aynı anda bir arabaya binip bir evde kalabiliyoruz. Daha büyük ve daha lüks olsa da tüm arabalar sıkışmış bir trafikte duruyor. Hatta araba daha da ilginç. Bir arabaya daha çok park etmek için para harcarız. Çünkü herhangi bir araba, günün 23 saati park halinde durur. Sorumuza geri dönersek, nedir esas ihtiyaç duyduğumuz? Bütün soruların cevabını bilmiyorum. Bu soruyu da siz cevaplayın.