Klişe kariyer reçeteleri

Daha önce söylemiştim; öyle farklı yaş gruplarından öyle farklı sınıflardan insanlarla görüşüyorum ki, kendimi bir tür zaman makinesi içinde bir gazeteci / belgeselci gibi hissediyorum.

Yeni doğmuş bebeklerden ortaokul çocuklarına, üniversite sınavına hazırlanan liselilerden üniversite öğrencilerine, askerden gelip iş arayanlardan master öğrencilerine, kariyer yaşamına yeni başlayanlardan büyük şirketlerin tepe yöneticilerine, emekliliğine çok az kalanlardan, hastalıklar yüzünden yaşamının son günlerine yaklaştıklarını hissedenlere kadar çok farklı insanlarla karşılaşıyorum. Dünyanın dört bir tarafında yaptığım geziler de gözlemlerime başka milletlerden bireylerin de açmazlarına da şahit olmamı sağlıyor.

Bütün bu incelemeler sırasında birçok kişinin amacının zaman içinde anlamsızlaştığını görüyorum. Önce herkesin ilk bölümünü yaşamak isteyebileceği yaşanmış bir öykü anlatayım. Ayşe isimli bir öğrenci, ailesinin de desteğiyle başarılı kabul edilebilecek bir okul yaşamı geçirir; Türkiye'nin önde gelen üniversitelerinden birine girer. Üniversite sırasında yapabildiği kadar çok staj yapar; katılabildiği kadar çok seminere katılır; kendini geliştirmek için elinden geleni yapar. Ardından bir master derecesi de alır. Aynı anda bir şirkette çalışmaktadır. Masterdan arkadaşı olan Erol ile anlaşarak evlenirler. Master arkadaşı da başarılı bir genç adamdır. İkisi birden Türkiye'de herkesin girmek için can atacağı ulusal ama uluslararası kabul görmüş birer bankaya girerler. Bu arada çocukları olur. Güzel bir arabaları vardır. İstanbul'da kiralık bir evde yaşamakta ama bir taraftan da gezip tozarak hayatın tadını çıkarmaktadırlar. Her ikisi de terfi alırlar; ama Erol orta kademe yönetici olarak kalırken Ayşe genel müdür yardımcılığına kadar yükselir. Ayşe'nin maaşı 15 bin doların üzerindedir. Çeşitli nedenlerden anlaşmazlığa düşerler ve çocukları 10 yaşındayken ayrılırlar. Boşanmadan bir süre önce Ayşe 500 bin dolarlık bir evi krediyle almıştır. Çocuğu da yıllık gideri 30 bin dolar olan bir okula gitmektedir. Ancak çalıştığı bankada da imparatoriçe gibidir. Boşanmanın sancılarını işin yoğunluğu içinde unutmaya çalışırken beklenmedik bir şey olur. Genel müdür yardımcısı olduğu şirkette işten çıkarılır. Aylık gideri, kredi geri ödemeleri dahil 10 bin dolara yaklaşırken işsiz kalmıştır. 43 yaşındadır, duldur ve işsizdir; tüm birikimini de evin ön ödemelerine yatırmıştır. Kısa sürede eski pozisyonu gibi bir pozisyonu ele geçirmesi kolay olmayacaktır.

Bir öykü daha anlatayım. Devlet memurluğu sınavları için var gücüyle hazırlanan Zeki isminde bir genç vardır. İsminden de çok çekmiştir; herkes adı gibi zeki olmasını beklerken, Zeki ortalama bir zekâyla yetinmektedir. Ailesindeki tüm büyükler de Zeki'nin devlet memuru olmasını istemektedir. Birkaç yıl bu ün yapmış devlet memurluğu sınavı (KPSS) ile mücadele ettikten sonra müjdeli haber gelir. Bir kamu dairesine atanmıştır. Evde bir bayram havası eser. Babası sınav sonuç belgesini görünce, işte şimdi benim oğlum "Zeki"dir diyebileceğim der. İstanbul'dan Ankara'ya yerleşir ve işbaşı yapar. Ne var ki, yeni işindeki müdürü Kazıklı Voyvoda gibi zalim bir adamdır. Yeni başlayan Zeki'ye yapmadığı eziyeti ve aşağılamayı bırakmaz. Çalıştığı kurumda müthiş bir kamplaşma vardır ve her bölüm birbirinden nefret etmekte; işle ilgili mecburi konuşmaların dışında hiç iletişim kurmamaktadır. Zeki, işe başladığının ikinci ayında depresyona girer. İki üç yıllık çabadan sonra kazandığı sınavla yerleştiği bu işten istifa da edemez. Herhangi bir şekilde başka bir bölüme de geçememektedir. Kapana sıkışmıştır.

Bu iki öykü size ne söylüyor, siz ne anladınız bilmiyorum. Sadece bunlar gibi öykülere şahit oldukça bir şekilde hayatımızın kontrolünü ele almamız gerekiyor diye düşünüyorum. Hayatımızın kontrolünü ele almanın reçetesi nedir peki? Sanırım, tüm ömrümüzü harcadığımız klişe kariyer reçetelerinin dışında yollar olabileceğini düşünmeye başlamak hayatımızın kontrolünü ele almanın ilk adımıdır.