Bir işadamı, öğrencilik yıllarında 'karnende ahlâk notun 10 olsun, gerisi önemli değil' baba öğüdünün başarısında önemli rol oynadığını anlatıyordu bir röportajında. Oysa günümüzde yoğun ve yıpratıcı eğitim sisteminin bir tarafı haline gelen ailelerin, çocuklarına ahlâkî değerlerin aktarımını bir öncelik olarak görmemeleri gelecek açısından kaygı verici.

Bir eğitim ve öğretim yılının ilk dönemi bitti ve yine bildik karne telaşı... Öğrencilerin başarılı ya da başarısız olduğunu gösteren vesikanın verilmesiyle aileler ve çocuklar kısa bir süreliğine 'teneffüs'e girdiler. Bu kısa teneffüs süresince 'karne' çocuklarımızın eğitim ve öğretimdeki durumunu somut bir şekilde belgeleyen bir ayna olarak elimizde duracak. Ancak her zaman olduğu gibi karnenin sadece 'sol' tarafı ile ilgilenmeye devam edeceğiz. Küçük bir teferruat olarak görülen karnenin 'sağ' tarafı ise yine ihmal edilecek.

Öğrencilerin başarı ya da başarısızlığının somut göstergesi olarak algılanan karnenin iki ana bölümden oluştuğu dikkati çekmez. Gereksiz ayrıntı ve notlar olarak görülen karnenin 'sağ' bölümüne bakmaya zahmet bile etmeyiz çoğu kez. Çocuklarının eğitimine büyük fedakârlıklarla yatırım yapan bir toplum olmamıza rağmen, veliler ve öğretmenlerin karnenin sağ tarafına yönelik duyarsızlığı şaşırtıcı ve ürkütücüdür. Bunda elbette, üniversite sınavına endeksli eğitim modelinin öğrenci ve aileleri tutsak alması ve toplumda salt 'matematiksel başarı'nın kutsanması önemli rol oynamaktadır. Değerlerden soyutlanmış 'başarı'nın kutsanması, eğitim anlayışında 'davranış-ahlâk' ölçümünün önemini etkisizleştirmekte, notlamanın da 'matbu' halde yapılmasını olağanlaştırmaktadır. İlk ve ortaöğretimde okuyan öğrencilerin karneleri incelendiğinde, sağ bölümün neredeyse tamamının baştan sona 5 yani 'pekiyi' olduğu görülebilir. Bu notlamaya göre, çocuklarımızın arkadaşlarıyla kurduğu ilişki, paylaşımı, sorun çözme yeteneği, sınıfta kurallara uyması, temizlik alışkanlığı ilkokul birden lise sona kadar hep 'pekiyi'dir. Davranış ölçümlerini 'pekiyi' gösteren matbu notlama, öğrencilerin günlük yaşamdaki duruşunu yansıtmakta mıdır? Okullarda öğrenciler arasında tırmanan şiddet olayları, öğrencilerin arkadaşları ve ailesiyle yaşadığı psikolojik sorunlardaki artış 'matbu' notlamanın koca bir yalandan ibaret olduğunu açığa çıkartmaktadır.

Davranışlar önemli değil mi?

Bu bağlamda, akademik başarıyı davranışlardan soyutlayan eğitim anlayışı, 'testte başarılı' ama günlük yaşamda inisiyatif almaktan yoksun, insan ilişkilerinde başarısız ve saygısız, moral değerlerle beslenmemiş bir öğrenci profili yaratmaktadır. 'Matbu' notlamadan şikayet etmeyen, çocuklarının 'moral' değerleri kazanmasına öncelik vermeyen aileler de maalesef ikiyüzlü eğitim sisteminin bir parçası olmaktadırlar.

Eğitimin dış dünyadan ve sosyal çevreden soyutlanmış 'sanal' yapısı, toplumda geleneklerin/değerlerin aktarımında ciddi sıkıntılara yol açmaktadır. Bu bağlamda, günlük yaşamdaki 'bilgi ve değer'ler arasındaki bağlantının okula, derslere ve karneye yansıtılması giderek önemli bir toplumsal ihtiyaç olmaktadır. Ailelerin üniversite sınavında başarıyı garantileyecek 'matematik, fen, Türkçe ve sosyal bilgiler' notları kadar, çocuğun sosyal ortam içindeki konumunu aktaran davranışsal ölçümleri de ciddiye alması gerekmektedir. Bu açıdan, eğitim sisteminde öğretmenden velilere uzanan geniş yelpazede karnenin 'sol' tarafına gösterilen titizliğin ve ölçümlerin, 'sağ'a da uygulanmasında 'samimi' ve 'dürüst' olunmalıdır. Çocuğunun matematik notu kadar davranış notlarının da veliler tarafından merak edilmesi sağlıklı gelişmenin başlangıcı olacaktır. Karnenin 'başarı'yı bütünsel bir mantık örgüsüne oturtması ve bireyin yani öğrencinin başarısını moral değerlerden soyutlamaması gerekir.

Ahlâkî açıdan kaygı verici tutum

Derslerde alınan notlardan daha çok, öğrencilerin sosyal çevre ile uyum yeteneğine odaklanılmalı ve insan ilişkilerinde 'saygı ve hoşgörü' anlayışı evde ve okulda teşvik edilmelidir. Yaşamda başarı ve mutluluğu sürekli kılabilmek için, karnenin sol tarafında yer alan notların, sağ bölümde yer alan davranışsal ölçümlerle desteklenmesi gerektiği unutulmamalıdır. Dolayısıyla karnenin sol ve sağ arasındaki bütünlüğün, aslında yaşamdaki dengelerin kurulmasında bireye rehberlik edeceği gözden kaçmamalıdır. Ahlâkî değerlerle beslenmeyen salt matematiksel başarıya odaklı bir yaşam, bir süre sonra bireyi bulunduğu sosyal ortamdan koparan, boğan ve yok eden bir sarmal olarak karşımıza çıkacaktır. Bu bağlamda, bir işadamı öğrencilik yıllarında 'karnende ahlâk notun 10 olsun, gerisi önemli değil' baba öğüdünün başarısında önemli rol oynadığını anlatıyordu bir röportajında. Oysa günümüzde yoğun ve yıpratıcı eğitim sisteminin bir tarafı haline gelen ailelerin, çocuklarına ahlâkî değerlerin aktarımını bir öncelik olarak görmemeleri gelecek açısından kaygı verici. Dolayısıyla, öncelikle ailelerin eğitimde moral değerlerin aktarımında ısrarcı olması ve karnenin sağ tarafına kayıtsız kalmaması gerekir.

Sonuç olarak, bir Avrupa ülkesinin nüfusu kadar ortaöğretimde öğrenci barındıran bir toplum, gelecekte şiddetten ve terörden arınmak, farklılıklarıyla barış içinde bir arada yaşayabilmek için 'moral değerlere' daha çok yatırım yapmak zorundadır. Okul-dershane-özel ders üçgenindeki cenderede insan ilişkilerini ve saygıyı öne çıkaran anlayışa da zaman ayırmamız gerekmektedir. Diğer türlü, çocuklarımızın geleceği adına eğitime yatırım yapmayı birinci amaç haline getirmemize rağmen, ortaöğretimde meydana gelen şiddet ve cinayet haberleri gazete sayfalarını doldurmaya devam edecektir. Bir bütün olarak bu toplumun karnesini ve özellikle ikiyüzlü bir eğitim sistemindeki ahlâk notunu daha da geç kalmadan dürüstçe sorgulama zamanı.