Bazen büyük kararlar alabilmek, hayata yeniden bağlanabilmek için bir işarete ihtiyaç duyarsınız. Sizi yerinizden kaldırıp harekete geçirecek, silkecek bir söz, bir bakış, yaşanmış bir hikaye! Hayatı baş edilecek bir şey olarak görmeye alışmış, sorunsuz bir gün yaşanamayacağını kabullenmiş, kendimizi sırtımızda ağır bir yük gibi taşıyarak her gün işten eve, evden işe sürükleyip duran birçoğumuz için Melahat Kokalp, arkamızı döndüğümüz hayatın muzip bir gülümsemesi...

 

Melahat Kokalp, nam-ı diğer "Altın Kız", profesyonel spor hayatında büyük başarılara imza atmış bir şampiyon. ?u anda kariyerine "personal trainer" olarak devam ediyor ve çok yakında da insankaynaklari.com yazarları arasına katılarak bilgi ve deneyimlerini sizlerle paylaşacak.

 

 

1983, Ağrı - Doğubeyazıt. Melahat Kokalp'in ilkokul yılları! Spor dünyasının kapıları, okullar arası bir atletizm yarışında birincilik ile açılıyor. Hemen sonrasında ise Türkiye rekortmeni olmuş sporcularla, daha spor ayakkabıyı ayağına giyişinin ilk haftası dolmadan, Türkiye ikinciliği! Semra Aksu, Mehmet Yurdadön gibi Türkiye'nin önde gelen sporcularından isminin de önüne geçecek lakabını alıyor: Evet, bir şampiyon doğuyor. "Altın Kız" geliyor!

 

Böylede 1983 yılında ailesinden ayrılarak, profesyonel sporcuların yetiştirildiği özel bir kamp eğitim merkezinde eğitim almaya başlıyor. Asıl hayali, cerrah olmak! Bu mümkün olamayınca, spor hayatını devam ettirmeye karar vererek Marmara Üniversitesi Spor Akademisi'ne geliyor.

 

1984 yılında Milli Takım'a girişi ile başlayan profesyonel atletizm yaşamında, 1984-1996 yılları arasında aldığı sayısız gençler ve büyükler açık ve salon Türkiye rekorları kazanıyor. 88'de Liseler arası Dünya ?ampiyonası'nda ikinci, 91'de tekrar Dünya ?ampiyonası'nda 800 metrede birinci, 1992 yılında 2000m Gençler Balkan ?ampiyonu, 1993 yılında 800m Liseler Dünya ?ampiyonu, 94'te 1500m Avrupa C Kupası üçüncüsü oluyor. Altın Kız, kazandığı başarılarla kariyerinin ilk yılında aldığı lakabını haklı çıkarıyor!

 

'Böyle hep yukarı doğru çıkan bir grafikle, atletizm hayatında çok başarılı oldum. Bir yarışı kaybettiğim zaman, ki kaybetmek benim için ikinci olmak demekti, 3 gün boyunca sadece meyve ve suyla beslendiğimi bilirim. Böyle bir ruh haliniz var, 'Sen şampiyon olacaksın' diye yetiştiriliyorsunuz. 'Sen şampiyonsun, bir şampiyon gibi davran, bir şampiyon gibi yaşa' dendi. Birinci olamadığım her yarıştan sonra, niye kaybettiğimi düşündüm. Kaybettiğim her yarıştan ders aldım ve bir sonrakinde çok daha iyi koştum.'

 

Hayatın elinizden alınması!

 

Ve bir gün, talihsiz bir olay gerçekleşiyor. 1996 yılının Mart ayında, Portekiz'de Avrupa ?ampiyonası'nda geçirdiği sakatlık sonucunda Altın Kız, spor yaşamına veda ediyor. Daha doğrusu, etmek zorunda kalıyor.

 

"Spor hayatım bitmişti. Ve ben merdivenleri üçer beşer çıkarken artık koltuk değnekleri ile yürüyen biri haline gelmiştim. Hayatında en çok sevdiği şeyi kaybeden biriydim. Kaybettiğim yarışlardan sonra hissettiğim duygudan çok farklı bir duyguydu bu, hayatınızın elinizden alınması! Bir işe yaramadığınızı, artık hiçbir şey yapamayacağınızı hissediyorsunuz. Ben bu duyguları yaşarken bir daha asla yürüyememekle karşı karşıyaydım. Gidilebilecek bütün doktorlara gittim. Washington DC'de bir spor heyetinin karşısına çıktım, herkes inceledi. Bana söylenen tek şey, 'Koltuk değnekleriyle yaşamayı öğren' idi. Psikolojik destek haricinde yapılabilecek hiçbir şey olmadığını söylediler. Psikolojik destek tabi ki alınmalı, hayatın her alanında alınmalı. Olaylar ve şartlar farklı da olsa, birçok insanın bunu yaşadığını biliyorum. Ama ben daha çok gençtim, son sınıfta bir üniversite öğrencisiydim, dolayısıyla bu dönemi çok ağır yaşadım.

 

Bir gün hiç unutmuyorum, üniversitede merdivenleri ağlayarak çıkıyordum çünkü acı çekiyordum.  Bir hocam bana döndü ve  '?ampiyon, (Okuldaki lakabım şampiyondu benim) kaldır kafanı ve bana bak' dedi. 'Salya sümük ağlamana gerek yok, insanlar şampiyon olmazlar, şampiyon olarak doğarlar. Sen şampiyon olarak doğdun, şampiyon olarak devam edeceksin.' Bak gör, dedi, bu günler bitecek, o merdivenleri iki kat koşarak çıkacaksın. Hocam haklıydı. ?u an merdivenleri yine koşarak çıkıyorum. İnsanların imkansız dediği ameliyatları oldum. Yürüyebilmen imkansız denilen ayaklarımla şu anda yürüyorum. Çok doğru ekiplerle bir operasyon geçirdim. Antalya'da bu olağanüstü ameliyatı gerçekleştiren Ahmet Karahaliloğlu'na minnettarım."

 

Eyvah, burada bambaşka bir dünya var!..

 

"Operasyonun ardından tekrar yürümeye başladım ve kariyerime personal manager olarak devam etme kararı aldım. Bu kararla birlikte atletizm camiasının çok dışında bir hayatla tanıştım. Bambaşka bir hayat olduğunu öğrendim. Atletizmdeyken etrafımda menajerim, antrenörüm, sporcu arkadaşlarım vardı; milli takım kampları dışında hiçbir hayat görmüyordum. Birdenbire dönüp diyorsunuz ki, 'Eyvah burada bambaşka bir dünya var!' Bu bambaşka dünyada birileri sizi altın kafeste korumuyor. Bu dünyada benim ayakta durmam lazım, mücadele etmem lazım. Evet ben bir şampiyondum ama yaşam değişti!

 

Özel ders verirken şunu fark ettim; insanların beni tercih etmede birinci nedenleri, bir şampiyonla çalışma istekleriydi. İnsanlar bunu istiyor. Ben bir şampiyonla çalışıyorum, diyor. ?artlar ne olursa olsun şampiyon olunabileceğini de görüyor. O insan sonuçta bir şampiyon ve beni de oraya götürecek, diyor.

 

Bir doktor arkadaşımla beraber, Bakırköy'de ortak bir klinik açtık. Bu klinikte olağanüstü başarılar elde ettik, yaşamdan kopmuş, kariyerlerinin doruğunda, büyük kayıplar yaşamış insanlarla çalıştık. Bana hayatı bir kez daha gösterdiler onlar. Ders verdiğim müşterilerimden biri 27 kilo verdiği zaman gelip bana gelip bana, çok teşekkür ediyorum bana hayatımı geri verdiniz, dediği zaman anlamıştım ki bana hayat veren birileri vardı ve ben de başkalarına hayat veriyordum. Tüm yaşadıklarımı hayatın bir halkası olarak görmeye başladım.

 

Bu her gün biraz daha ileriye, biraz daha ileriye gitti. 3 yıl klinikte çalışarak büyük başarılar elde ettim, bunun devamında daha profesyonel anlamda dersler vermeye başladım. American Fitness of Association'ın sınavlarına girdim ve kazandım. Bununla birlikte Serdar Bilgili, Neşe Kavak, Buket Çınar, Elif Topal, Murat Topal, Selda Kaya, Hakan Erakay gibi birçok değerli insanla profesyonel bağlamda çalışmaya başladım. Bu insanlarla hala devam ediyorum."

 

Ben geri döneceğim!..

 

"Profesyonel spor hayatım bittiğinde 48 kiloydum, sonra bir de baktım ki 60 kilo olmuşum. Bu 6 ay gibi kısa bir sürede gerçekleşmişti, bunu fark ettiğimde ağladım. O yüzden bana gelen birçok insanı çok iyi anlayabiliyorum. Bazı acıları yaşamamışsanız insanlarla paylaşamazsınız. Ben 60 kilo olduğumu gördüğümde, aylarca sadece bir tek eşofmanımı yıkadım ve giydim. Aynaya baktığımda şunu söylemiştim: 'Ben geri döneceğim!' Kendimi yormadan, sadece doğru egzersizler yaparak! Bugün 96'dan beri kendimi iyi, fit ve sağlıklı hissettiğim 53 kilodayım, bunu değiştirmek de benim elimde, Vücudum ve beynim bana hükmedemiyor, irademi sonsuz kullanıp kilomu koruyorum. Ve son derece mutluyum, insanlara bunu verebilmek, bu öğretebilmek beni mutlu ediyor. Sadece bedeni değil, aynı zamanda ruhu da terbiye etmek. Eğer ruhunuz terbiye edilmemişse, ruhunuzu kontrol altına alamıyorsanız ve onu sevip okşayamıyorsanız, açıkçası o zaman spor yapmanın bir anlamı yok!"

 

"Personal trainer"lık ülkemizde yeni yerleşen bir kavram.  Kişilerle özel dersler için bir araya geldiğinizde neler yapıyorsunuz?

 

"Personal training" dediğimiz, sadece kişiye özel, bireyin fiziksel ve ruhsal durumuna ve yaşam şartlarına özel bir çalışmayı kapsıyor. Sporu yaşamın içine entegre edebilmek çok önemli. Türkiye'de şöyle bir düşünce hakim: Parası olanlar ya da sporcular spor yapabilirler! Oysa son zamanlarda bakıyorum, sabahın erken saatlerinde herkes yürüyüş yapıyor. İnsanlar hastalıklar arttıkça, duydukça ve gördükçe; spora tüm yürekleriyle sarılmaya başladılar.

 

En önemlisi ise doğru spor yapmak! Eğer doğru yapmazsanız onun da zararları var! Doğru egzersiz, nasıl öğrenebilirim, nerede bulabilirim kavramıyla ilgili. Zengin insanlar özel spor salonlarına gidiyorlar ve orada onlara üzerinde ne yapmaları gerektiğini anlatan bir kağıt veriyorlar. Bir süre sonra insanlar bundan bıkıyorlar. İşte bu noktada personal trainerlar devreye giriyor. Bu elinize verilen bir kağıt değil. Ben müşterimle çalışmaya başladığım zaman onun o günkü durumunu, dün ne yaşadığını, hangi egzersize hazır olduğunu biliyorum. Onun için çizilmiş periyodik bir planım tabi ki var ama o gün işleri çok kötüyse, onu asla zorlamadan ve incitmeden, öncelikle ruh halini değiştirebilmek benim için önemli. Kişi de bunun farkına vardığı için istiyor ki benim bir personal trainer'ım olsun, beni tanısın ve bilsin.

 

Bu iş spor salonlarından çok farklı bir yerde. Çok daha duygusal davranmak gerek.  Bazen bir psikiyatrist, bazen bir dost, iyi bir arkadaş, sığınılabilecek bir liman konumundasınız. Duygularının, bedenlerinin en saf halini görüyorsunuz. Yüzlerinde makyajları olmadan, bir maske takmadan.

 

Bazen öyle anlar yaşıyoruz ki, yaşamlarında eşlerinin bile görmeyeceği ruh hallerini görüyorum. O zaman doğru işi yapmış olduğum için şükrediyorum. Belki cerrah olsam da bunları görebilecektim ama ben onların en kötü anlarında yanlarındayım. En iyi günlerinde de yanlarında oluyorum. Evleniyor benim müşterim, ben oradayım, inanılmaz bir duygu yaşıyorum onu gelinliğin içinde izlerken, 'çok hoş olmuş' diyebiliyorum. Ya da büyük bir toplantısı olduğu zaman o günkü hazırlık sürecini benimle birlikte yaşıyor. Toplantıdan çıkıp iyi geçtiğini söyleyince, "İşte bu! Çok iyi bir iş başardık" diyebiliyorum. Bu insanların hayatlarının ciddi bir parçası haline geldim. Aynı zamanda onlar da benim hayatımın bir parçası.

 

Kısaca personal trainerlar, kişiye özel antrenörler! Yaş grubunuza, yaşam tarzınıza ya da işinize göre yaşamınıza doğru egzersizi entegre ediyoruz. Birçok doktor ve diyetisyen arkadaş da bunu söylüyorlar, sporu hayatınızın bir parçası haline getirmelisiniz, entegre etmediğimiz sürece başarılı olamazsınız.

 

Başarılı olmak süre ister, kısa süreli başarılardan ben hoşlanmıyorum. Benim için başarıya kaybedilen anlar da dahildir. Kayıp yoksa başarı da yoktur. Bu bir halka, bu halka içinde başarmalı, kaybetmeli, tekrar başarmalısınız!

 

O yüzden biz personal trainerlar şunu söylüyoruz: Doğru yerde, doğru insanla, doğru egzersizi yapalım! Çünkü hayat çok kısa ve tekrar tekrar dönüp yaşayabileceğiniz bir süreç değil.

 

İş hayatından özellikle yönetici konumunda birçok profesyonelle çalışıyorsunuz. Sizinle gerçekleştirdikleri derslere düzenli olarak zaman ayırmaları, iş – yaşam dengesini kurabilmeleri zor olmuyor mu?

 

Genel olarak zamanı kullanmakla ilgili bir problem var. Keşke gün daha uzun olsa da ben daha çok kişiyle çalışabilsem. Benim için gün saat 5'te ya da 6'da başlıyor. Planlı ve programlı yaşamayı öğreniyorsanız, bunun akabinde başarılı olabiliyorsunuz. Bir hastane yönetmek çok zor bir iştir. Anne olmak, kulüp başkanı olmak çok zor bir iştir ki bu insanlar benim müşterim. Bu kişiler, başarılı olabilmek için öncelikle sağlıklı olmaları gerektiğini öğreniyorlar. Sağlıklı olabilmek için de doğru beslenip doğru egzersizi yapmak gerekiyor. Ben telefonla beş dakika fazla konuşmak, yemek masasında oyalanmak ve yavaş gazete okumak yerine antrenörümle bir saat vakit geçirebilirim, diyebiliyorlar. Böylece iş stresini tolere edebilirim, rahat yaşayabilirim, sağlıklı kalabilirim, hem bedenimi hem de ruhumu terbiye edebilirim. Daha önceden her ay grip olan müşterim, bir buçuk yıldır hiç grip olmadı. Doğru beslenme ve egzersiz ile birlikte bağışıklık sistemi de gelişiyor, fiziksel ve ruhsal bir tamamlama bu! Benim müşterilerim de hayatlarında inanılmaz stresler yaşıyorlar ama bunları çok rahat tolere edebiliyorlar.

 

Size geldiklerinde; ilk talepleri ne oluyor? 

 

"Bunca yıldır sadece egzersizle mi bu halde kaldınız? Ben de böyle bir karın, böyle bir omuz istiyorum!" diyorlar. Böyle bir süreci benimle geçirmeye hazır mısınız, dediğimde ise bizim o kadar zamanımız yok diyorlar. Tabi ki çok zaman yok, ben şunu diyorum; 10 tane egzersiz yapmak yerine doğru kasa doğru egzersizi uygulayabilirsiniz. Böylece 1 saat boyunca doğru egzersizi yaptıkları için bunların hayal ettikleri sürecin altında gerçekleştiğini görüyorlar. Ve bunu fark ettikleri zaman "Haklıymışsınız" diyorlar.

 

Benim için başarı çok önemli. Eğer savaşmıyorsa, ben onda bunu göremiyorsam, ona bunu verdiğim halde ısrarla almıyorsa; dersi bırakabiliyorum.

 

Spor yapan bir kişi, özel hayatta ya da iş hayatında, sağlıklı olmanın dışında diğerlerinden nasıl ayrılıyor?

 

Ben bunu insanların yürüyüşünden anlayabiliyorum. ?unu söyleyeyim; iş yaşam dengesini oluşturmuş, zamanı çok iyi kullanabilmiş, spor yapabilmiş, sağlıklı beslenmeyi öğrenmiş, bunu kendi vücuduna ve hayatına entegre edebilmiş insanların daha fit, daha doğru durduğunu, gözlerinin ışıl ışıl olduğunu, doğru kararlar alabildiğini, iş yaşantılarında karşılaştıkları darbeleri ne kadar rahat atlattıklarını görebiliyorum. Tabi ki sinirleniyorlar, canları acıyor ama bu minimum düzeyde! Bir olumsuzluk yaşasa da, eve geldiklerinde vücut kendi kendini çoktan tedavi etmiş oluyor.

 

Ama iş yaşam dengesini kuramamış insanlara baktığınızda tamamen özgüvenini yitirmiş yüzlerle karşılaşıyorsunuz. Sabah kalkmakla başlayan bir süreç!  Bugün ne giyeceğim, işte nasıl davranacağım! Spor yapan kişi bunu düşünmüyor, üstüne en çok yakışanı giyiyor. İşe son derece sağlıklı gidiyor, karar vermek için saatlerce düşünmüyor, daha güçlü, daha atak kararlar veriyor. Bu kişileri iş yaşam dengesini kurmamış kişilerle karşılaştırdığımda şunu söylüyorum; hayatta kendinize yapabileceğiniz en doğru iyilik, şartlar ne olursa olsun egzersiz yapabilmek, doğru beslenmek!

 

Müşterilerinizle birebir, kişiye özel uygulamalarla çalışıyorsunuz. Her zaman herkesle aynı uyumu yakalamak mümkün mü?

 

Kişiye özel olduğu için çok farklı şeylerle karşılaşabiliyorum. Hayatta hep başkaları için yaşamış, hep başkalarının istediklerini yapmış, kendine zaman ayıramamış, insani duygularının çoğunu kaybetmek zorunda kalmış, gülümsemeyi unutmuş müşterilerim de var. Onlara öncelikle şunu söylemeye çalışıyorum, güven çok önemli. Bana güvenmezlerse, beni gerçek anlamda tanımazlarsa; başarılı olmaları mümkün değil.

 

Karşılarında geçmişte başarılar yaşamış, başarısızlıklardan ders almış, hayata her şeye rağmen gülen bir insan var. Hiç yürüyemez denen bir insan şu anda yürüyor, koşuyor. Bunu gördükleri zaman biraz yumuşuyorlar ve şunu öğreniyorlar: Biz de bunu başarabiliriz. Benimle birlikte değişmeye karar veriyorlar.

 

Birkaç yıl önce bir müşterimle çok zor bir 8 ay geçirdim. Beraber yeni bir hayata başladık. Ben de kendisinden çok şey öğrendim, bazen onlar da bana ağabeylik ablalık yapıyorlar. Onlarla beraber ağlayıp güldüğümüz günler var. Çok mutlu olduğumuz anları ya da çok büyük acıları paylaşıyoruz. Birbirimizin yaşam dostuyuz. Bu 8 ayda ben şunu gördüm: Bir insan isterse her şeyi yapabilir. Bir insan 8 ayda inanılmaz kilolar verebilir. Terk edilme, ölüm acısından sonra yaşanan en büyük acıdır. Özellikle bunun bedeli kadınlar üzerinde çok ağırdır. Fakat bu müşterim, tüm kaprislerine ve itirazlarına rağmen birçok insana göre imkânsızı başardı. Her gün egzersiz yapması için onu motive ediyordum, 8 ayın sonunda yepyeni bir kadın, yepyeni bir insan, gözleri gülen bir insan doğdu. ?imdi çevresindeki insanlarla birlikte mutlu bir hayat sürüyor. Kaybettiği kariyeri ve hayatı tekrar yakaladı, son derece başarılı ve hoş bir hanım olarak hayata döndü.

 

Benim yapım bu; bebekler güldükçe, güller açtıkça ben de güleceğim. Ben gökyüzünden güller döküldüğüne inanırım. Bunları ancak isterseniz yakalayabilirsiniz, isterseniz dikenleri de yakalayabilirsiniz. Gülleri yakalamaya çalıştıkça mutlu olacak, her gün yeni bir gül yakalamaya çalışacaksınız.

 

Müşterilerime de kapris yapmak yerine, yaşama gülümsemelerini öneriyorum. Demir bile bir süre sonra yumuşamayı, gül olmayı öğreniyor. Bizim onlarla ortak gülümüz de egzersiz yapmak.

 

Aslında birçoğumuz genellikle stres altında, her günü bir an önce bitmesini isteyerek yaşıyoruz!

 

Yaşam başlı başına bir süreç, hiçbir şey kolay değil. İnsanlar bu röportajı okuyunca şunu söyleyecekler; şampiyon olmuş, sonra koltuk değnekleriyle yaşamaya mahkûm olmuş, ama tekrar hayata sarılabilmiş.

 

Herkes her yerde çok zor şartlarla karşılaşabilir. Çok başarılı olduğunuz bir konuyu elinizden almış olabilirler, terk edilmiş olabilirsiniz, kullandığınız ilaçtan dolayı kilo aldığınız için sokağa çıkmak istemiyor olabilirsiniz. Ben hakikaten her şeyimi kaybettiğim noktada hayata bağlandım. Bunu yapabilirler. Sadece çok kötü anlar yaşadıkları noktada, önce durmaları gerekiyor. Ağızlarını açmadan önce, karşı tarafa saldırmadan önce, birkaç dakika bile olsa o ortamı terk ettiklerinde, geri dönüp gözlerini açtıklarında görecekler ki, aslında o acı o kadar büyük değil. Biz, acıları biraz büyüten bir milletiz. Her gün kendilerine yeni bir şans vermeleri gerektiğine inanıyorum. Acı sözler kullanmadan, kendi sağlığınızı bozacak hareketlerde bulunmadan önce durun ve gökyüzünden dökülen güllerden birini yakalayın!

 

Çok yakında insankaynaklari.com'daki köşenizde kullanıcılarımızla birebir buluşacaksınız. Bu gülleri onlarla da paylaşacak mısınız?

 

Kesinlikle, onlar bu gülleri istedikleri sürece benden alabilirler. Bunlar tükenecek güller değiller, yeter ki onlar ne istediklerini cesurca söylesinler. Kendilerine doğru hedefler koysunlar. Bu sadece onları motive edecek bir şey değil, bu onların ruhlarında var. Ben sadece o küçük kapıyı açmalarını sağlayacağım. Bunu başarabilirsem ne mutlu bana. 1000 kişiden biri bile kurtulursa kardır, o da başkasını kurtaracaktır. Onlara egzersiz programları göstereceğim, bu egzersiz programları sonucunda insanlar kendi aralarında da bunu yaşayacaklar.

 

Personal trainer olmak kolay bir iş değil, hakikaten çok ciddi bir sorumluluk. İnsanlar size hayatlarını emanet ediyorlar ve bu hayatı doğru taşımalısınız.

 

Bundan ziyade hayatlarını paylaştıkları, başları sıkıştığında iyi bir dost oluyorum. O köşede de insanlara bunları paylaştığımda, göreceksiniz ki şu tepkilerle gelecekler: Ben artık daha mutluyum, hayatıma yeni bir renk kattın. Kendime olan güvenim arttı, yitirdiğim saygımı tekrar kazandım. Egzersiz yapıyorum; bahane uydurmuyorum, televizyon karşısında geçirdiğim vakitte de egzersiz yaptım, hadi yiyelim yerine hadi yürüyelim dedim!

 

İnsanlar benimle tanıştıkları zaman şunu görüyorlar; sürekli gülen biri var! Bundan çok keyif alıyorlar. "Siz hep gülüyor musunuz?" diye soruyorlar. Tabi ki benim de ağladığım zamanlar var, cam kavanoz içinde yaşamıyorum, ama ağladığım zamanları çok iyi tolere edebiliyorum.

 

Hayatımda minnettar olduğum insanlar var. Onlar için yapamayacağım hiçbir şey yok. Hayatımı borçlu olduğum, ilk ameliyatımı yapan doktorum. ilk ameliyatımın ardından tekrar yaraladığım sağ bileğim yüzünden, kariyerimin zirvesindeyken tekrar bir kayıp yaşamanın eşiğinden döndüm. Personal trainer olarak da hayatımı kaybetmek üzere olduğum noktada, bu ayakla nasıl hayata dönerim diye düşündüğüm günlerde Çapa Tıp Fakültesi'nde Prof. Dr. Mehmet Aşık ve ekibi, Avrupa'da "Yapamayız, imkansız" denen zorlu bir ameliyatla ayağıma 4 tane platin takarak olağanüstü bir ameliyat yaptılar ve beni tekrar koşturdular. Siz iyi şeyler isterseniz, her an her köşede iyi bir insan çıkabilir. Ben hep bunu yaşadım. Ben onlara "Ne zaman topuklu ayakkabı giyeceğim?" diye direttim. Onlara sonsuz güvendim, şu anda onların sayesinde profesyonel atletizm hayatıma geri döndüm, tekrar koşabiliyorum. Beni sokaklarda tekrar koşarken görecekler.

 

Hayatta tabi ki bazı şeyleri kaybedebiliriz; ben hayatta iki kez kariyerimi kaybetme tehlikesi atlattım. İnsanlar şunu bilmeliler; aradıkları başarılar, mutluluklar çok uzakta değil, yeter ki bakmayı bilsinler. İçlerindeki kapıyı açmayı bilsinler, bu kapıyı açtıkları an her şeyi görecekler; başarılı, atik, samimi, dürüst olmak ve her şeyden önce kendinizle gurur duyabilmek! Kendinize olan saygınızı ve güveninizi kazanmak sadece yüreğinizin içindeki bir kapıda kilitli. Onu bazen kilitlemekle kaybettiğinizi sanıyorsunuz ama açınca küçük küçük mutluluklar hayata süzülüyor ve ardından büyük mutluluklar yaşıyoruz.

 

Öyle yatmak, oturmak yok, beni tanıdıkları anla birlikte hareket başlıyor. Artık hayatlarında ben varım!..