İngilizceyi Öğrendik Sıra Çincede (!)

Bir lisan bir insan demektir. Bu nedenle günümüzde ikinci, üçüncü lisanı olan insanlar her zaman çalışma hayatında tercih sebebi olmuştur. Özellikle gençlerimiz kariyerlerini planlarken buna dikkat etmektedir. Yabancı dilin önemini bilen ve gerekli

Bir lisan bir insan demektir. Bu nedenle günümüzde ikinci, üçüncü lisanı olan insanlar her zaman çalışma hayatında tercih sebebi olmuştur. Özellikle gençlerimiz kariyerlerini planlarken buna dikkat etmektedir. Yabancı dilin önemini bilen ve gerekliliğini kavrayan herkes birkaç tane yabancı dil öğrenmek için çaba sarf etmektedir.

Teknolojinin gelişmesiyle küçülen dünyada iletişim önem kazanmaktadır. İletişimde ise kişilerin birbirini anlaması yani karşılıklı olarak anlaşabilmesi gerekir. Bunun için tarafların ortak bir dili konuşması zorunludur. Bu nedenle günümüzün koşulları insanı lisan öğrenmeye zorlamaktadır. Bu bağlamda okullarımızda yıllardır yabancı dil öğretimi yapılmaktadır. Önceleri ortaokul bu günkü adıyla ilköğretim II. kademe düzeyinde başlayan yabancı dil öğretimi, lise ve üniversitede de devam etmekte. Ancak günümüzde yabancı dil öğretimi anaokulu seviyesine kadar indirilmiştir.

Bu nedenle ?Hangi yaşta, nasıl bir yabancı dil öğretimi yapılmalıdır?? sorusunun cevabı tartışma konusudur. Kimilerine göre, kişiler kendi anadilini iyice öğrendikten sonra yabancı dil öğretimine başlamalıdır. Kimilerine göre ise anadil ile birlikte küçük yaşlardan itibaren yapılan yabancı dil öğretimi yararlıdır.

Ülkemizdeki yabancı dille ilgili bir başka tartışma da; ?yabancı dil öğretimi mi??, yoksa ?yabancı dille eğitim mi?? Bu konuda uzmanlar yine birbirinden farklı düşünmektedir. Ancak Milli Eğitim Bakanlığı birkaç yıl önce ?Yabancı dille eğitim? yerine ?yabancı dil öğretimi?ni savunduğu için Anadolu liselerindeki yabancı dil ile yapılan ders anlatımlarından vazgeçmiş ve hazırlık sınıfını kaldırmıştır. Bunun yerine dil öğretimini 4 yıllık lise müfredatına yayarak öğrencilerin yabancı dil öğretimini planlamıştır.

Yer yer yabancı dil öğretimi tartışmalarına üniversiteler de katılmıştır. Özelikle yıllardır yabancı dille eğitim yaban Boğaziçi, ODTÜ, Bilkent gibi üniversiteler yabancı dil öğretiminin istenilen düzeyde gerçekleşmesi için eğitimin yabancı dil ile yapılmasını yani tüm derslerin yabancı dille anlatılmasını savunmuşlardır. Bir kısım vakıf üniversitesi de bu görüşe karşı çıkarak yabancı dil öğretimin verimli olabilmesi için eğitim dilinin Türkçe olmasını ve yoğunlaştırılmış yabancı dil derslerinin konulmasını dile getirmişlerdir.

Yabancı dil öğretimiyle ilgili diğer bir tartışma da yabancı dil öğretiminin ?gramer ağırlıklı mı? yoksa ?günlük konuşma?ya yönelik mi olması gerektiği konusudur. Önceki yıllarda gramer ağırlıklı bir eğitim anlayışı benimsenirken günümüzde günlük konuşmaya dayalı eğitim anlayışı daha çok benimsenmektedir. Bu anlayış değişikliğinin temelinde yabancı dil bilen değil, konuşan kişi olmanın daha önemli hale gelmesinden kaynaklanır. Çünkü gramer ağırlıklı eğitimde öğrencilerin çoğu öğrenmeye çalıştıkları yabancı dilin birçok dilbilgisi kurallarını bilmesine rağmen günlük konuşmayı başaramamaktaydı.

Tartışmalar böyle sürüp giderken bazı gerçekleri de görmek gerekir. ?öyle ki ilköğretimden başlayarak üniversiteye kadar yabancı dil dersi görmesine rağmen bir iki cümle dahi kuramayan yüzlerce insan bulunmaktadır. İtiraf ediyorum bu kişilerden biri de benim. Ortaokuldan üniversiteye kadar Almanca dersi gördüm. ?u an Almanca bir iki cümle kurabilmekteyim. Geçenlerde Almanca yayın yapan bir belgesel kanalını biraz takip edeyim dedim. Ancak hiçbir şey anlamadığımı bir kez daha gördüm. Peki bunun sorumlusu kim? Yıllardır Almanca dersi görmesine rağmen Almanca öğrenemeyen ben mi? Yıllardır bana Almancayı öğretmeye çalışan Almanca öğretmenlerim mi?  Almanca dersinin müfredatını hazırlayan Talim Terbiye kurumu mu? Yoksa Milli Eğitim Bakanlığı mı? Aslında bu sorunun cevabını herkes biliyor. Çünkü şöyle geriye dönüp baktığımda neden Almanca konuşamadığımı çok iyi anlıyorum.

Almanca dersini görmeye başladığımda büyük bir heyecanla derse katılıp bir şeyler öğrenmeye çalışan bir öğrenciydim. Sonraları öğretmenin tavırları yüzünden açıkçası biraz derslerden soğudum. Ancak bu durum o zaman için Almanca öğrenmeme bir engel değildi. Çünkü arkadaşlarıma göre bulunduğum sınıfta hala iyi durumdaydım. Ortaokul 3. sınıfa geçince yabancı dil dersi seçmeli oldu. Okulumuzda iki tane sınıf Almanca dersini görmekteydi. Bu uygulamayla Almanca öğrenmek isteyen 13 kişi kaldı. Bu nedenle okul yönetimi seçmeli Almanca dersini görmek isteyen 13 kişiyi yani bizleri bir İngilizce sınıfıyla birleştirdiler. Yabancı dil dersinde bizler okulumuzun boş bir sınıfında biraraya gelip Almanca dersini aldık. Ancak ortada bir yanlışlık vardı. Ortaokul boyunca her yıl Almanca dersine sıfırdan başlıyorduk. Yani ortaokul birinci sınıfın müfredatını her yıl tekrarlıyorduk.

Liseye geçtiğimde sınıfımızda yabancı dili Almanca olmasına rağmen ortaokul da hiç Almanca dersi görmeden mezun olan arkadaşlarımız vardı. Ayrıca seçmeli yabancı dil uygulamasından vazgeçildiği için yabancı dil dersini ortaokulda görmeyen öğrencilerde mecburen bir yabancı dile yönlendirildiler. Bu nedene öğretmenimiz Almancaya ortaokulun birinci sınıf müfredatıyla yeniden başladı. Lisenin ikinci sınıfında okul değiştirdim. Ancak yeni okulum da bir önceki yıl Almanca öğretmeni yokmuş. Almanca öğretmeni yeni geldiği için yine Almanca dersine sıfırdan başladık. Sonra ben üniversiteyi kazandım. Yabancı dil dersi bize ?YÖK dersi? bağlamında mecburi olarak birkaç dönem okutuldu. Ancak üniversiteyi kazanmasına rağmen ortaokulda ve lise de hiç Almanca dersi görmeyen arkadaşlarımız vardı. Bu nedenle üniversitedeki hocamız yine sıfırdan başladı Almanca dersine. İşte haliyle ben ve benim gibiler 10 yıl Almanca dersi görmesine rağmen bir türlü öğrenemedi.

Evet, şimdi tekrar soruyorum bunun sorumlusu kim? Benim yaşadığım dil sorunu sadece benimle sınırlı değil. Aynı dönemde ortaokula başlayan ve yabancı dil olarak İngilizceyi, Fransızcayı tercih eden tüm akranlarım için geçerli. Tabiî ki bizden önceki nesiller için de benzer şeylerin olduğunu hatırlatmak isterim.

Geçenler de Milli Eğitim Bakanı Sayın Hüseyin Çelik, Asya Eğitim Forumu için gittiği Çin'de liselerde yabancı dil olarak Çincenin de okutulmaya başlanacağını açıkladı. Bu haberi görünce bir hayli güldüm. Önce kendi halime, sonra Milli Eğitim Bakanlığına. Sonra da şu soruyu soruyorum önce kendime, sonra Milli Eğitim Bakanlığına: İngilizceyi, Almancayı ve Fransızcayı öğrendik, Çinceyi ne zaman ve nasıl öğreneceğiz Sayın Bakanım?