Emre taksiciye haber vereli on dakika olmuştu ve hâlâ gelmemişti. ?ehirlerarası otobüsü kaçıracaktı. İçinden 'Taksiciler zaten beş para etmez insanlar.' dedi. Neyse, sonunda taksici geldi. Homurdar gibi bir sesle 'terminal' dedi.

İstanbul'a giden otobüse bindikten sonra görevliden su istedi, ama su bir türlü gelmedi. İçinden ona da bir küfür salladı. Boğaziçi Köprüsü'ne geldiklerinde müthiş bir trafik vardı. Pencereden otobüsün çevresinden seçilen yüzlerce arabaya baktı ve 'Bu insanlar neden toplu ulaşım kullanmazlar ki?' diye düşündü. Bir de yağmur başladı. 'Yağmur da tam yağacak zamanı buldu.' dedi. O sırada telefon çaldı ve arkadaşı 'Artık gelmene gerek kalmadı.' dedi: 'Ferit Bey, saat 11.00'den sonra diploma vermez.' Emre, 'Ben Bursa'dan sırf diplomamı almak için geleceğim, o da saat 11.00'i geçti diye vermeyecek ha, o kendini ne zannediyor?' dedi ve cep telefonunu kapattı.

Okula ulaştığında dış bahçe kapısının kapalı olduğunu gördü. Ana kapı yaklaşık 800 metre öteye taşınmış. Yağmur altında kapıya doğru koştu. Koşarken de içinden kapıyı taşıyanlara kızdı.

Emre, ilgili memuru buldu ve diplomasını almak istedi. Memur, 'Mümkün değil, dekan yok.' diye cevap verdi. Daha önceden okula geleceğini bildirdiği akademisyen bir arkadaşını cep telefonundan aradı. O da cevap vermiyordu. Tam lazım olduğu sırada hep kaybolurdu zaten. Ancak yaklaşık iki dakika sonra yanına geldi. Cevapsız aramaları görünce arkadaşının okulda olduğunu tahmin edip ilgili memurun odasına gelmişti. Akademisyen arkadaşı 'Bu işi çözse, çözse Tuluyhan Hanım çözer.' diye bir yorum yaptı. Tuluyhan Hanım'a gittiler; yerinde yoktu. Emre, 'Devlet memuru değil mi?' diye içinden geçirdi. Biraz bekledilerse de Tuluyhan Hanım'ın Üniversite Senatosu'nun toplantısına gittiğini öğrendiler. Emre, bu arada elindeki çıkış belgesine baktı; o da yağmurdan ıslanmış, sümük gibi olmuştu. Yeni iş için istenen diplomayı zamanında götüremediği için bu iş fırsatını kaçıracaktı.

Emre taksiciye haber vereli on dakika olmuştu ve hâlâ gelmemişti. ?ehirlerarası otobüsü kaçıracaktı. İçinden 'Herhalde lastiği filan patlamıştır.' dedi. Neyse, sonunda taksici geldi. Sempatik bir sesle 'Dört nala terminal.' dedi. Taksici gülümsedi. İstanbul'a giden otobüse yetiştikten sonra görevliden su istedi, ama su bir türlü gelmedi. İçinden 'Herhalde bana vereceği suyu başkasına verdi, hayır yapmış oldum.' dedi. Boğaziçi Köprüsü'ne geldiklerinde müthiş bir trafik vardı. Pencereden otobüsün çevresinden seçilen yüzlerce arabaya baktı ve 'Türkiye giderek zenginleşiyor.' diye düşündü. Bir de yağmur başladı. 'İnşallah, bugün birkaç nişanlı çift yağmurda romantik romantik yürürler.' dedi. O sırada telefon çaldı ve arkadaşı 'Artık gelmene gerek kalmadı.' dedi: 'Ferit Bey, saat 11.00'den sonra diploma vermez.' Emre, 'Herhalde, adam 11.00'den sonrasını daha önemli işlere ayırıyor. Neyse, belki diplomamı alırım, en azından seni görürüm.' dedi ve cep telefonunu kapattı. Okula ulaştığında dış bahçe kapısının kapalı olduğunu gördü. Ana kapı yaklaşık 800 metre öteye taşınmış. Yağmur altında koşarak kapıya doğru koştu. Koşarken de 'Bu kapının yerinin değişmesinin mutlaka iyi bir nedeni var, herhalde güvenlik olmalı.' diyordu. Kapıdan girdikten sonra binaya gitti, fakat bina da taşınmıştı. Neyse, öğrencilere sorarak güçlükle mezun olduğu çevre mühendisliği fakültesini buldu. Okul giderek gelişiyordu ki, binalar taşınıyordu. Emre, ilgili memuru buldu ve diplomasını almak istedi. Memur, 'Mümkün değil, dekan yok.' diye cevap verdi. Daha önceden okula geleceğini bildirdiği akademisyen bir arkadaşını cep telefonundan aradı. O da cevap vermiyordu. Belki de Allah diplomanın kullanılacağı işe girmesini istemiyordu. Ancak yaklaşık iki dakika sonra yanına geldi. Cevapsız aramaları görünce arkadaşının okulda olduğunu tahmin edip ilgili memurun odasına gelmişti. Akademisyen arkadaşı 'Bu işi çözse, çözse Tuluyhan Hanım çözer.' diye bir yorum yaptı. Tuluyhan Hanım'a gittiler; yerinde yoktu. Emre, 'Belki hazırlayıp bir yere koymuştur.' dedi. Gerçekten de kadıncağız diplomayı hazırlamış, dekana imzalatmış ve teslim etmek üzere masanın üstüne koymuştu. Emre de diplomasını aldı, iç sesini doğru odakladığını düşündü ve yeni işine girdi.