Mutlay Sayan'ınki umut veren, çalışma ve azmin, başarının en önemli şartı olduğunu kanıtlayan öykülerden... Mutlay, en zoru yaşamış, hayata 1-0 yenik başlamış ama maçı kendi lehine çevirmeyi başarmış bir genç....

Mutlay'ın öyküsü Kars'a bağlı Iğdır'ın Necefali köyünde 1987 yılında başlıyor. Mutlay köyde okuma yazma bilmeyen bir anne babanın dördüncü ve son çocuğu olarak dünyaya geldi. Üç kız çocuğunun ardından Mutlay'ın doğumu ailesini sevince boğmuştu. Adını Mutlu Ay koydular ama nüfus memuru Mutlay demeyi uygun görmüştü. Baba Ferit Sayan, at arabasında yük çekerek ailesini geçindirmeye çalışıyordu. Mutlay ilkokulu köydeki diğer çocuklar gibi köy ilkokulunda okudu. Beş ayrı sınıfın tek odada eğitim gördüğü, sobayla ısınan, doğunun o bildik zorlukları altında ilkokulu bitirdi. Okul bittiği sene Sayan ailesi için de yeni bir hayatın başlangıcı demekti. Köyde geçim sıkıntısı yaşayan Sayan ailesi İstanbul'a taşındı.

İŞTEN KAÇIP SOLUĞU OKULDA ALMI?

Bağcılar'da yaşamaya başlayan aile için köyden kente göçüş kötü günlerin de başlangıcıydı. Baba Ferit Sayan aniden rahatsızlanınca ailenin tüm yükü Mutlay ve annesinin omuzlarına çöktü. Tekstil atölyesinde deyim erindeyse üç kuruşa çalışmaya başlayan ana oğul evi geçindirme derdine düşmüşlerdi. Ama Mutlay'ın aklı okumaktaydı. Bağcılar'daki atölyenin camından Üsküp İlköğretim Okulu'nun bahçesine bakarak hayaller kuruyordu. O günleri Mutlay, hayatımın en karanlık yıllarıydı diye anlatıyor: "O kadar üzülürdüm ki sabahın köründe işe gidip akşam eve çok yorgun olarak dönüyordum. Bu hep aynı şekilde devam ediyordu. Benim bu tekstil atölyesinden kurtulmam gerekiyordu. Bunun tek yolu okumaktı..." Okuma hayali Mutlay'ı öylesine sarmıştı ki bir gün annesine isyan etti. "Okula gitmek istiyorum," diyerek günlerce ağladı. Ama çaresiz kadın tek başına Mutlay'ı okula gönderecek, bir yandan da evi geçindirecek güçte değildi. Bu nedenle biricik oğlunun bu isteğini her defasında geri çevirdi. Ama Mutlay'ın hayalleri tekstil atölyesinin duvarı arasında hapsolamayacak kadar büyüktü. Bir gün işten kaçarak hep çalıştığı atölyenin camından seyrettiği Üsküp İlköğretim Okulu'nda aldı soluğu. Karşısına şimdilerde 'meleğim' dediği müdür yardımcısı Semra Ünal çıktı. Mutlay'ı o gün okula yazdırdı. Birinci dönemin bitmesine bir ay kalmasına rağmen küçük çocuğun tüm kıyafetleri, kitap ve defterleri Semra öğretmen tarafından alındı. O günden sonra Mutlay'ın tekstil atölyesinden kazandığı harçlık olarak cebine yine Semra öğretmen tarafından kondu.

YÜZDE YÜZ BURS ALMAYI BAŞARDI

Tüm bu emeği Mutlay boşa çıkarmadı. Birinci dönemin bitimine bir ay kala başladığı orta okulu birincilikle bitirdi. Ardından Tuncay Azaphan Anadolu Lisesi'ni kazandı. Anadolu lisesinden birincilikle mezun olmayı başarmıştı. Önünde uzun ve zorlu bir üniversiteye hazırlık dönemi olan Mutlay, babasının kansere yakalanmasıyla yıkıldı. Tam da üniversiteye hazırlandığı yıl evin bir odasında babası canıyla uğraşıyor, o ise sınava hazırlanmaya çalışıyordu. Boğaziçi Üniversitesi hayalleri kuran Mutlay, İstanbul Üniversitesi Dış Ticaret ve Avrupa Birliği Bölümü'nü kazandı. Üniversitenin birinci yılında okulu bölüm birincisi olarak tamamlamıştı ama Mutlay'ın ideali bu değildi. Work and Travel programıyla Amerika'ya giden Mutlay, JFK Havaalanı'na indiğindeki duygularını şöyle anlatıyor: "JFK bizim Güneşli kadar bir havaalanıydı. Amerika'yı gördükten sonra ne yapıp edip burada okumam gerektiğine karar verdim. 100'e yakın üniversiteye başvurdum. Amerika'da bir yandan bir otelde çalışıp bir yandan da görüşmelere katılıyordum." Mutlay'ı mutlu eden haber Pennysylvania University'den geldi. Üniversite Mutlay'a yüzde 80 burs veriyordu ama Mutlay, üniversitenin ödemediği bölümü karşılayacak durumda değildi. Bu nedenle başka seçenekler aramaya başladı. Bu kez iyi haber College of Vermont'dan geldi. Üniversite Mutlay'a yüzde 100 burs veriyordu. Yani tüm giderleri karşılanacaktı. Mutlay Sayan şimdilerde okuldan aldığı bursun heyecanını yaşıyor. Önümüzdeki dönem okuluna başlamak üzere Amerika yolcusu olacak. Orada nasıl geçineceğini sorduğumuzda hayatta hiçbir şeyi engel kabul etmeyen bir edayla cevap veriyor: "Burada işadamlarımızla konuşacağım küçük bir harçlık bursu bana yeter ama olmazsa sorun değil. Bu zamana kadar her şeyi nasıl halletiysem bunu da hallederim. Gündüzleri çalışır ve okula gider gece de ders çalışırım," diyor.

Buz pateni Türkiye ikincisi

Mutlay Sayan hayatı boyunca hep yardımsever kişilerle karşılaştı. Bu nedenle kendini 'seçilmiş' olarak ifade eden Mutlay'ın Semra Ünal'dan sonraki şansı buz pateniyle tanışmasını sağlayan kişiydi. Küçüklüğünde Kars Iğdır'da yaşadığı yıllarda buz pateni yapan Mutlay, İstanbul'da oyun zannettiği bu sporun hayatında önemli rol oynayacağını bilmiyordu. Anadolu Lisesi'nde okurken Semra öğretmeni sayesinde tanıştığı buz pateni federasyon başkanı tarafından keşfedildi. Ücretsiz verilen dersler sayesinde Türkiye ikincisi olarak gümüş madalyayı aldı. Bu madalyanın Mutlay'ın üniversiteye kabul edilmesinde büyük rol oynadığı tartışılmaz. Mutlay'ın şansı Amerika'da da değişmedi. Burada tanıştığı bir aile Mutlay'a evini açtı. Okullara başvurularında yardımcı oldu.

'Çok istemek değil çok çalışmak gerekiyor'

Mutlay Sayan, birçok kişi için gıpta edilecek bir örnek. Hayatın en zor koşullarından çıkıp böylesine başarılı olmasının sırrını ise şöyle anlatıyor: "Ben çok zor koşullarda yaşadığımı, Bağcılar'da hayatımı sürdürmek istemediğimi ve hayattan alabileceğimin en fazlasını istediğimi biliyordum. Bunun için tek çıkış noktam vardı: okumak. Ama sıradan olmamam gerekiyordu. Bu yüzden çok çalıştım. İnsan bir şeyi istiyorsa sadece çok istemesi yeterli değil çok da çalışması gerekiyor. Ben hala tam olarak istediğim noktada değilim. İstediğim yere elene kadar da daha çok çalışmam gerekiyor. Küçükken çeşitli ticaret işleriyle uğraştığım için üniversitede böyle bir bölüm bitirip hayata atılmayı amaçlıyorum. Ama eninde sonunda tek hedefim Türkiye'de yaşamak. Amerika'da okumak ise bana sadece bir ayrıcalık sağlayacak" diyor.

'Büyük adam olduğunu görmek isterim'

Mutlay'ın annesi Nebahat Sayan yaşananları, oğlunun başarısını çok da anlamasa bile gurur duyuyor. Ben okula yazılmak istiyorum deyince çalışmaktan kaçtığı için yapıyor zannetmiştim diyen anne Nebahat Sayan'ın tek dileği oğlunun büyük adam olduğunu görmek: "Bir göz odada altı kişi yaşıyorduk. Mutlay kendine ayakkabılığın önünde çalışma masası yaptı. Ev gündüzleri dolu olduğu için geceleri çalışırdı. Saati kurup gece yarısı kalkar sabaha kadar ders çalışırdı. Hep karşısına iyi insanlar çıktı, bu noktalara geldi. Ölmeden bir yerlere geldiğini görürsem gözüm açık gitmeyecek," diyor.