GENÇLİK (1)

 

“Çocuklarınızla yedi yaşına kadar oynayınız, on beş yaşına kadar eğitiniz, on beş yaşından sonra danışınız.” (Hz. Ali)

           Gençlik delilikten bir şubedir. Bu anlamda gençlere, “delikanlı” şeklinde de hitap etmekteyiz. Yani gençlik çağındaki çocuklarımız bizim havsalamızın alamayacağı çılgınca, delice şeyleri yapabiliyorlar, deneyebiliyorlar.

            Anne-baba olarak bizler gençlerimize yaklaşırken onların gelişim özelliklerini bilerek, hangi psikolojiyle hareket ettiklerini düşünerek yaklaşırsak daha faydalı oluruz sanıyorum. Ancak şunu da eklemek istiyorum: Yine de bu anlattıklarımız dışında farklılıklar gösterecek çocuklarımız olacaktır. Her çocuk ayrı bir dünya, ayrı bir kişilik geliştirmekte olduğu için bu gayet normal bir şeydir. Biz ancak kaba hatlarıyla olaya yaklaşabiliriz. İçini ise her birimizin çocuklarıyla yaşadığı ayrı tecrübeler dolduracaktır.

            Uzmanlar 12-21 yaşları arasını gençlik yaşı olarak tanımlıyorlar. Bu evreyi ikinci bir doğuş olarak da görebiliriz. Çocuğun kimliğini, kişiliğini bulduğu, adeta yeniden doğduğu dönem…Ve yetişkinlikte bürüneceğe rolü belirleme dönemi…Bu çağı bir inşaat sahasına benzetiyor, bir yazarımız…Nasıl ki inşaat sahasından kargaşa, gürültü eksik olmazsa gençlerimiz de kimliklerini inşa etme aşamasında fazlasıyla ses çıkarabiliyorlar.

            Gençlikte vücuttaki gelişmeyle birlikte kişilikte ve davranışlarda da farklılıklar baş gösterir.  Fizyolojik değişime ayak uydurmada zorlanan genç, taşkınlık, kuralları çiğneme, argo, dağınıklık, savurganlık, üşengeçlik gibi davranışlar sergiler. Kaygılı, tedirgin, dengesiz, uyumsuz, kararsız, alıngan bir tutum içerisine girebilir.

            Genç, kılık kıyafeti, özellikle de saç biçimiyle özellikle ilgilidir, saatlerce aynanın karşısından ayrılmaz. Ufacık bir sivilce ya da saçının birazcık farklı olması tüm gününü etkileyebilir.

            Genç, mantıktan ziyade duygularıyla hareket eder. Karşı cinse ilgi duyma bu evrede başlar. (Ancak maalesef günümüzde magazinel basının da yanlış yönlendirme ve örneklemeleriyle gençlerimiz arasındaki bu duygu yönlenmesi, “çıkma” şeklinde adlandırılan bugün bununla yarın başkasıyla gönül eğlendirme haline çevrilerek ahlaken yozlaştırılmıştır.)

            Genç, ailesinden ziyade arkadaşlarına daha çok bağlıdır. Arkadaşlarıyla daha çok vakit geçirmek ister. Bir arkadaş grubuna dahil olmak onun için çok önemlidir. Grupta kalabilme adına olmadık çılgınlıklar yapabilir. Dinlediği müzik, konuşma tarzı, giyim kuşamı, dünya görüşü ve davranışlarıyla içinde bulunduğu grupla özdeşleşir. Maalesef genç zararlı alışkanlıkları ve temayülleri genellikle arkadaş çevresinde edinir.

Genç, bağımsızlığına düşkündür. Anne-babanın kendisine, giydiklerine, arkadaşlarına, eve geliş-gidiş saatlerine karışmasına hiç tahammül edemez. O ister ki her konuda tamamen serbest ve özgür bırakılsın.

Gence göre dünya onun etrafında döner ve hayatın merkezi de kendisidir.

Genç devamlı şikâyet eder, sızlanır. Kendisine verilen imkânları, şartlarını beğenmeyebilir. Ailesini özellikle eleştirir. Onlardan farklı bir kişilik geliştirdiğini göstermek adına yapar tüm bunları…

Genç, bu dönemde hem kendisiyle, hem ailesiyle, hem de çevresiyle bir çekişme, hesaplaşma halindedir. Duygularında ve hareketlerinde sürekli bir iniş-çıkış yaşar. Kimi zaman kahkahalar atarken, kimi zaman da sebepsiz yere ağlama nöbetlerine tutulabilir. Bulundukları konumdan bu sebeple çabuk sıkılırlar. Kimi zaman büyüklerine karşı çıkıp onları kızdırmaktan zevk alırken kimi zaman da onların kanatlarının altına girip onların sevgi ve şefkatle yaklaşımlarına ihtiyaç hissedebilirler.

Genç, en çok sevgi, saygı, sabır, şefkat, hoşgörü, ilgi, alaka görmek ister. Beğenilmek, onaylanmak, takdir edilmek, önem verilmek onlar için çok önemlidir.