‘Felsefe yapmıyorum diyen de, aslında felsefe yapıyor demektir.’Bu cümle, felsefeye –az çok –yaşamının bir döneminde yakınlaşmış insanlar tarafından bilinir. ‘Felsefe mi? Benden uzak dursun!’ diyen bir insana söylenebilecek en iyi cümledir.

‘Felsefe, boş ve gereksiz bir uğraştır.’ diyen birisine; söylediği cümlenin felsefe olduğunu söylemek, sanırım o kişide büyük bir hayal kırıklığı meydana getirir. Her insan yorum yapar. Hatta bir istatistik yapılsa,  günümüzün büyük bir kısmını yorum yaparak geçirdiğimiz anlaşılacaktır(ortaya çıkacaktır)

‘Hava çok soğuk’,’ Kıyafetin çok güzel olmuş’,’ Ne kötü bir durum’vb. türü cümleler; bizi yorum yapmanın, daha doğrusu felsefenin içine iter. Felsefeden uzak yaşanabilir mi? Etrafınızdaki olaylara yaklaşımınız ve kurduğunuz bütün cümleler;  bilimsel yargı niteliği taşırsa, bunu başarabilirsiniz. ‘Hava soğuk’ yerine ‘…derece’,’ Senin bu problemini bence şöyle çözebiliriz’ yerine ‘Senin bu sorunun… kuramına göre şöyle çözülebilir’ şeklinde bir yargıya başvurursak, bilimselliği yakalayabiliriz. Tabii böyle bir durumda, sizin yakınınızda bulunmak isteyen insan olur mu? Bilemeyiz.

 İnsanlar arası iletişimi zevkli hale getiren- çok fazla bilgi sahibi olunmasa da- her konuda yapılan yorumlardır. Yorum derken, başkalarının fikirlerine de değer verilerek yapılan yorumlardan bahsediyorum. Kendi fikrini, en doğru ve nihai sözmüş gibi dayatanlardan değil.

Medyanın ifadesiyle, her konuda düğmeye basmak ve o konuyu ilk kez görmüşçesine masaya yatırmak. Sosyal iletişimin en eğlenceli yanı budur.

Yorum yapmak felsefe yapmak için yeterliyse, hepimiz filozofuz. Yok, o kadar basit değil. Her şeyi basit ve bir çırpıda elde etmeye alışan günümüz insanına bunu anlatmak ne kadar da zor.

Bu noktada, filozof olarak nitelendirdiğimiz insan ile felsefeyi bilinçli bir şekilde kullanmayan insanı birbirinden ayırmalıyız. Filozof; diğer insanlardan farklı olarak daha önceden hiç sorulmamış sorular sorar ve böylece özgün yaklaşımlara kapı aralar. Çocukların felsefeden uzaklaşmasına neden olan sorulardır bunlar.

Düşünün! Büyüklerin ilk kez duyduğu, hayretle karşıladığı, boyundan büyük bu soruları soran kişi, bir çocuk. Üstelik sizin her şeyi bileceğinize dair inanca sahip bir çocuk. Soruların zorluğu karşısında büyükler; çocuğun kendilerine olan güvenini sarsmamak için yaramazlık yapmışçasına onları azarlıyor. ‘Git başımdan işim var’,’ Babana sor’,‘Annene sor’,  ‘Ne saçma bir soru’ şeklinde tepkiler veriyor. Küçücük aklıyla çocuk; bu tavır karşısında, ‘Çok soru sorunca bana kızıyorlar, o halde soru sormak yaramazlık yapmak gibi bir şey, yaramazlık yaparsam annem babam beni sevmez, o halde soru sormamalıyım.’ şeklinde bir akıl yürütmeyle felsefenin henüz atmaya başladığı temellerini hemen yıkmak zorunda kalıyor(daha kurumadan, kalıplaşmadan) Bu noktada ebeveynler olarak, üzülelim mi? sevinelim mi? Bilemiyorum. Yakın zamanda gittiğim bir konferansta, bir akademisyenin yaptığı benzetmeyi sizlerle paylaşmak istiyorum. Eğer bir çocuk ya da genç diğer arkadaşlarından farklıysa, onun duyuş, düşünüş ve kavrayışından etrafındakiler rahatsızsa; o bireyi eğitimciler iyi değerlendirmelidirler. Yeni düşünceler, yeni bakışlar, yeni fikirler üretmeye müsait bu bireyler; toplumsal anlamda ilerleme meydana getirecek yeni fikirlerin mimarı olabilirler. Sanat, bilim ve felsefe alanında böyle bireylere ihtiyaç vardır.

Kişiliğin oluşumunda mizaç adı verilen faktör hiç etkili olmasaydı,  J.Locke’un ‘ Tabula Rassa’(Boş Levha) öğretisinde olduğu gibi yalnızca çevrenin etkisiyle kişilik oluşsaydı; anne babalar oturduğu yerden kalkmayan hanımefendi ya da beyefendi olarak nitelendirilebilecek,  büyüklerin her sözünü onaylayan ve onların istediği şekilde davranan çocuklar isterdi. Oysa ‘Problemli’ olarak değerlendirdiğimiz diğer kesim; bizim geleceğimizi teslim edebileceğimiz, toplumun ilerlemesine –belki de düz bir çizgi şeklinde değil, sıçramalarla-katkı sağlayacak kesim.

İsterseniz bundan sonra; bu belirtileri taşıyan merak ve hayret duygusuna sahip, bu nedenle bazen bizi ve etrafındakileri rahatsız eden bu çocukları önemseyelim ve onlara değer verelim.