Felsefe Tarihinde Bir Kilometre Taşı: Sokrates

Sokrates; zamanının çoğunu sokakta dolaşarak geçiren, bu nedenle birçok Atinalı tarafından “Mahallenin Delisi” olarak algılanan bir filozoftur. Kendisini sürekli olarak huzursuz ev ortamından dışarıya atmakta ve felsefe yaparak huzur bulmaktadır.

Felsefe; onunla uğraşanlara huzur verir, ruh dinginliği sağlar. Fakat aynı zamanda onların merak duygularını kamçılayarak, araştırmaya dolayısıyla huzursuzluğa sevk eder. Bir filozof, sürekli soru sorar ve bu soruları yanıtlamaya çalışır. Tıpkı çocuklar gibi, daha önceden hiç sorulmamış, yeni ve özgün sorular. Sizler böyle bir soru sorabilir misiniz? Düşünün bakalım. Eminim ki düşündüğünüzde bunun ne kadar zor bir iş olduğunu anlayabilirsiniz. İş mi? Felsefe tarihinde kendisine yer edinmiş tüm düşünürlerden özür diliyorum. Felsefe bir iş olamaz ki. Bir insan yalnızca bilgiyi sevdiği için, felsefenin ya da bilgeliğin peşinde koşabilir.

Yoksa; etrafınızdaki herkesin size, boş gevezelikler peşinde koşan, bu nedenle aklı pek yerinde olmayan bir insan gözüyle baktığı bir ortamda, felsefe yapmaya nasıl devam edebilirsiniz ki? Hangi maddi olanaklar -hakikati bulma aşkınız olmasa- bu faaliyetinizi devam ettirmenizi sağlayabilir?

Sokrates’i sokaklara iten de, bu anlaşılamama durumu değil miydi?  Xanthipe;  kocasının onunla ve çocuklarıyla ilgilenmesini, babasından öğrendiği taş oymacılığı mesleğini yapmasını istemektedir. Sokrates ise, Xanthipe’nin deyimiyle aylak aylak dolaşmakta ve boş gevezelikler peşinde koşmaktadır. Bu nedenle Sokrates’in evinde aile içi çatışmalar, hat safhadadır.

Felsefe tarihçileri, Sokrates’in filozof olmasında eşi Xanthipe’nin katkısını yadsımazlar. Arkadaşları Xanthipe’yi şöyle tanımlar: ‘Bu zamana kadar yaşamış ve bundan sonra yaşayacak kadınların en katlanılmazı.’

Nietzsche’nin bu konuda isabetli bir tespiti vardır:’Sokrates ihtiyacı olan kadını bulmuştur. ‘

Öfkesinden pis su dolu bir kovayı Sokrates’in başından aşağı boşaltan karısı Xanthipe değil midir?

Peki, kalabalığın ortasında bir pazar yerinde cübbesini Sokrates’in sırtından hırsla çıkaran?

Sokrates, karısının bütün bu davranışlarını olgunlukla karşılamış ve felsefe serüvenine devam etmiştir. Karısı, uzun süren bir tartışmadan sonra bir kova suyu başından aşağıya boşaltmış, bu davranış karşısında Sokrates yalnızca “Ben demedim mi Xanthipe gök gürültüsü sesi çıkarırsa, yağmuru da verir.” demiştir. Yine Xanthipe’yle baş edebilen bir insanın, diğer insanlarla ilişki kurmakta zorlanmayacağını ifade etmiştir.

İki defa evlilik yapan Sokrates’in; bu konudaki tespiti şöyle: “İster evlen, ister evlenme. Her iki halde de pişman olacaksın.”

Sokrates’in gözünde, insanların mevkileri önemli değildi. Ona göre; anlattıkları, herkesi ilgilendiren önemli şeylerdi. Bu nedenle, halkın yoğun olarak bulunduğu yerleri tercih ediyordu. Pazar yerleri, onun en sık kullandığı mekânlardır.

Sokrates, düşünmeye başladığı zaman –ki en sık bulunduğu hal bu idi-saatlerce kıpırdanmadan aynı yerde kalır ve etrafındaki insanları hiç umursamazdı. Bütün gece hareketsiz bir şekilde düşünmeye dalması, Atinalılar için merak ve eğlence konusuydu. Sokrates’i izlemek için yatağını yorganını alıp, geceyi dışarıda geçiren Atinalılar vardı.

Sokrates’in felsefeye olan bu sevgisi, onu son nefesini verene kadar felsefe yapmaya, etrafındakilere bu konuda örnek olmaya itmişti. Etrafındakilerden kastettiğimiz, tabii ki Sokrates’in yaşamı boyunca yanından hiç ayrılmayan öğrencileridir. Öğrencilerinin içinde onu en çok anlayan ise, Platon(Eflatun)’dur.

Peki, Sokrates’in yaşamı boyunca yaptığı her hareketi izleyen, onu sürekli bir eleştiri bombardımanına tutan Atina halkı nerede? Onların çok önemli işleri var. Ticaret yapmak. Farklı olanın, ‘öteki’nin yaşamını sonlandırırken, umursamaz bir tavır takınmışlardı. Nasıl olsa, az sonra Sokrates, etrafına vereceği tüm zararları da yanına alarak bu dünyadan göçüp gidecekti. Böylece farklı olanın verdiği rahatsızlık, yerini huzur ve mutluluğa bırakacaktı. Sokrates’in öteki olarak algılanması, toplum tarafından sevilmemesi, aslında bir gerçeğe vurgu yapar nitelikte.

İnsanı diğer varlıklardan ayıran en önemli özellik düşünmesidir, malumunuz. Düşünmek; yorucudur, insanı zorlar ve onu diğerlerinden farklı kılar. Sokrates’in farklılığı da bu olsa gerek. O ‘Tek bildiğim hiçbir şey bilmediğimdir.’ diyerek, bildiği bir uğraşla(felsefeyle)meşgul olup bilmediğinin peşinde koşmuştur. Bu bağlamda, bildiği her şeyi sorgulamış ve ‘Sorgulanmamış yaşam, yaşanmaya değmez.’görüşünü savunmuştur. Baldıran zehiri verilip, ölüme gönderildiğinde de bu tavrı değişmemiştir. Mahkemede kendisine idam hükmünü veren hâkime söylediği :’Ayrılık saati gelip, çattı. Yolcu yolunda gerek. Ben ölüme siz kendi hayatınıza. Hangisi daha iyi Allah bilir.’ sözü bu düşüncesini destekler niteliktedir.

Sonuç? Değer verdiği şeyler uğruna feda edilen, arkadan gelenlere örnek niteliğinde bir yaşam. Ve üzerinden yüzlerce yıl geçmesine rağmen unutulmamış, zamana yenik düşmeyen bir filozof. İdam kararını verirken galip görünen Atinalılar mı? Aranızda onları tanıyan, adlarını söyleyebilecek olan var mı?