Unut Bey, o gün işte amiri Adem Bey ile atışmıştı. Eve dönüş yolunda içine girdikleri tartışmayı düşünmüştü. Adem Bey haklı olduğu halde itiraz etmeye devam etmişti.

Çünkü görüntü Unut Bey'i haklı gösteriyordu. Adem Bey, Unut ile tartışırken tezini kanıtlayamadığı için perişan olmuştu. Unut Bey ise haksız da olsa Adem Bey'i tartışmada ufalamaktan hoşlanmıştı. Bir an kendini Adem Bey' in yerine koydu ve utandı. Ondan özür dilemesi gerektiğini düşündü. "Neyse bir gün baş başa kaldığımızda özür dilerim." diye aklından geçirdi.

Eve vardığında karısı ve çocuğu karşıladı. Karısı yemek hazırlamaya başladı. Oğlu Çakıl ise babasına kendisiyle oynamak istediğini söyledi. Unut Bey, "Sonra oynarız oğlum. ?imdi televizyon seyrediyorum." dedi. Çocukcağız omuzlarını düşürüp o da televizyon izlemeye daldı. Yemek hazır olmuştu. Unut Bey'in eşi Hizmet, harika bir sofra kurmuştu. Her akşam misafir ağırlanacakmış gibi hazırlık yapan Hizmet Hanım, birkaç çeşit yemek ve tatlı hazırlamakla kalmaz; üstelik sofrayı da bir saray sofrası gibi süslerdi. Unut Bey ve oğlu Çakıl sofraya oturdu. Yemekler de enfes olmuştu. Çakıl, en sevdiği tatlıyı görünce, "Anne sen çok yaşa." dedi. Unut Bey de yemeklere bayılmıştı. Başka evlerde böylesine güzel yemek pişmediğinin ve böyle güzel sunulmadığının da farkındaydı. Misafirliğe gittiklerinde bile böyle bir sunumla karşılaşmıyorlardı. Karısına teşekkür etmeyi aklından geçirdi; "Ama ne gerek var." dedi içinden.

Yemekten sonra telefon çaldı. Annesi arıyordu Unut Bey'i. Unut Bey, üç yıldır annesini görmüyordu. Annesi eve bir televizyon alırken oğlunu kefil yapmıştı. Ancak televizyonun son senedini ödeyememişti kadıncağız. Oğluna borç vermesini, senedi ödeyemediğini söylemişti. Çünkü emekli maaşının olduğu cüzdanı düşürmüştü. Unut Bey, mali konularda çok katıydı. Annesine borç vermemişti. Unut Bey'e göre annesi cüzdanına hakim olmalıydı. Her ay cüzdanını kaybedecek olursa Unut Bey mi onu finanse edecekti? Televizyon satıcısı da senedi annesinden tahsil edemeyince Unut Bey'in maaşından icra ile alacağını aldı. Unut Bey, bu duruma o kadar kızdı ki, annesini ziyaret etmeyi bıraktı. Sadece annesi telefonla arıyor; hatır soruyor ve Unut Bey de annesine soğuk soğuk cevap veriyordu. Annesini bir türlü affedememişti. Halbuki annesi onun çocukluğunda, gençliğinde ve evlendikten sonra yaptığı onlarca hatayı affetmişti.

Unut Bey, o gün eve gelmeden oldukça uygun şartlarda taksitle bir plazma ekran TV kampanyasına girmişti. Ancak beş ay ödeme yapacak, altıncı ay plazma ekran televizyon eve gelecekti. İlk taksiti ödemişti. Bu tür mali konularda karısı Hizmet'e bilgi verirdi. Çünkü ödemeleri Hizmet Hanım takip ederdi. "O akşam söyleyecekti. Ama gazete ve televizyon derken, erteledi sonra söylerim." diye aklından geçirdi ve söylemedi.

Ertesi sabah her zaman olduğu gibi beşte kalktı. Her sabah kitap okurdu. Bu kadar erken kalktığı için sabah namazı da kılabilirdi. İnançlı bir insan olduğu için bu seçenek de hep aklına geliyordu; ama "Sonra kılarım." diyerek erteliyordu.

Yine harika bir kahvaltı sonrasında ziyafet yaptıktan sonra evden çıktı. Ancak karşıdan karşıya geçerken bir araba durmayıp Unut Bey'e çarptı. Yarı baygın vaziyette Unut Bey'in hayatı gözünün önünden aktı. Son günün resimleri aklına geldi.

Eğer o günün hayatının son günü olduğunu bilseydi, amirini öyle sıkıştırır mıydı, oğluyla oynamaz mıydı, karısına her gün kurduğu sofralar için teşekkür etmez miydi, annesini çoktan affetmez miydi, yeni aldığı televizyon hakkında karısına bilgi vermez miydi, iki rekat namaz kılmaz mıydı? Unut Bey'i bir ambulansla hastaneye kaldırdılar.

Her günün hayatımızın son günü olabileceği bilincine varsak, hiçbir şeyi ertelemeyiz. Affetmeyi, sevdiklerimize zaman ayırmayı, teşekkür etmeyi, özür dilemeyi, yapılacak işleri yapmayı.