Türkiye'de profesyonel dünyada heyecanı ve okuma düzeyi hiç düşmeyen biri var mı diye sorarsanız değerli dostum Mevlüt Aksan'ı anmak isterim. Geçtiğimiz günlerde "Nasıl Steve Jobs Olunur?" başlıklı kitapla ilgili başlayan sohbetimiz beni de Steve Jobs üzerinde araştırmaya itti. Steve Jobs, bilgisayar dünyasını 20. yüzyılda şekillendiren 10 isim varsa bu 10 ismin içinde en etkili olanların içinde birincilik için yarışır.

Kendisi Apple Bilgisayar şirketinin kurucusu, dünyanın en muhteşem animasyonlarını üreten Pixar Animasyon Stüdyoları'nın (Oyuncak Öyküsü dahil, sayısız muhteşem filmin tasarlandığı stüdyo) ve iPhone-iPod gibi devrimci ürünlerin kaynağıdır.

Evlat edinilmiş bir çocuk olduğu halde, sıradan tüm insanları aşan bir iş performansına sahip sıra dışı bir insan olmayı başarmıştır. Aksan ile yaptığımız sohbette, Aksan, Jobs ve kitapla ilgili yorumlarını paylaşıyor. Birçoğumuza göre tasarım, şekilsel bir konudur. Ancak bu önerme sorgulanmalı. Tasarım, şekil olmanın ötesine geçerek işlevin kendisidir. Bir otomobilin aerodinamik özellikleri arabanın tasarımıyla ilgilidir ve arabanın hızını etkiler. Hayvanların biçimsel tasarımları, doğadaki işlevleriyle bütünleşir. Örneğin çita, hızını vücut tasarımından alır. Kahve fincanından elektrik fişine, oradan masaya kadar her tasarım bir işlev içerebilir. Türk şirketlerinin birçoğu da işlevsel olarak çok başarılı ürünler üretiyor olsa da tasarıma yeterince önem vermiyor. Bu da özellikle uluslararası pazarlarda başarımızı olumsuz etkiliyor. Elbette tasarımıyla öne çıkan çok başarılı birkaç örnek de var.

Bu yazıyı hazırlarken aklımda bir soru da var. Neden Türkiye'nin Steve Jobs'ı ya da Bill Gates'i yok? Daha da ilginç bir soru sorayım: Neden okurlarımdan biri 21. yüzyılın ilk yarısının Steve Jobs'ı olmayı istemiyor, aklının uzak ucundan bile geçirmiyor? Bizi durduran ne? Balık almaya gittiğinizde, denizden tutulmuş balık ile çiftlik balığı arasında radikal bir fiyat farkı vardır. Çiftlik balığı, tek tip yemle beslenmiş hareketsiz olduğu için tatsız tuzsuz bir balıktır. Deniz balığı ise çok çeşitli gıda ile beslenmiş, hareketli ve lezzetli bir balıktır. Türkiye'deki temel sorunlarımızdan bir tanesi insanların çiftlik balığı gibi yetişmesidir. Seyahat etmiyoruz. Farklı kitapları, farklı kursları tüketmiyoruz. Farklı insanlarla görüşmüyoruz. Öyle olunca da ne girişim fikri geliyor, ne enerjimiz oluyor ne de hayalimiz oluyor. Çiftlik balıkları birbirini izleyip ölecekleri günü beklerken, biz de televizyonda kendimizi izleyip son günümüze doğru yaklaşıyoruz. Denizde yüzen bir balık kadar evrenin prensipleriyle uyum içinde yaşamımızı sürdüremiyoruz. Girişimciliğin temelinde evrenin ve doğanın yasalarına uyum vardır. Bir aslan, sürekli aynı su birikintisinin kenarında avlanmaz; çünkü sürekli orada durursa diğer hayvanlar oraya gelmezler. Aslan işini değiştirmez; ama avlandığı yeri değiştirir.

Uzun yıllardır değerli arkadaşım Hakan Turgut ile birlikte girişimcilik dersleri veriyoruz. Peter Drucker'a dayanarak girişimciliğin tesadüflere bağlı bir süreç değil, sistematik bir süreç olduğunu anlatmaya çalışıyoruz. Girişimcilik gayretleri içinde bir iş planı hazırlamak oldukça önemlidir. Ama tek başına iş planı hiçbir işe yaramaz. Eğer ilişkileriniz yoksa, sermaye ve diğer kaynaklara ulaşamıyorsanız iş planı masanızın üstünde ya da dosyanızda kalır ve sizi zengin etmez. Steve Jobs'ın öyküsüne baktığımız zaman, hayatı Steve Wozniak gibi (Apple şirketinin kurucusu teknik dâhi), John Sculley (Pepsi'nin seksenlerin başında dünya çapındaki satış müdürü) gibi insanlarla kesişmese belki de bugün olduğu kişi olmayacak. Kolej yıllarında aldığı kaligrafi derslerinden birini kaçırmış olsa, belki bilgisayarlarda bugün tek bir yazı karakteriyle yetiniyor olacaktık. Steve Jobs'ın kolacı John Sculley'i kendi şirketinde çalışması için kullandığı sözü paylaşmak istiyorum: "Şeker karıştırılmış can sıkıcı bir sıvı satmak yerine dünyayı değiştirmek ister miydin?" Ben de size soruyorum, bu can sıkıcı dünyayı daha yaşanabilir bir yer yapmaya neden talip olmuyorsunuz?