Anne-babaların büyük bir kısmı çocuklarına sorumluluk duygusu aşılayamadıklarından şikâyet ediyorlar. "Nerede bizim çocukluğumuz", "Biz böyle miydik", "Annemize, babamıza yardım ederdik" diye dert yanıyorlar.

 

Onlardan istediğimiz sadece derslerini çalışmaları, onu bile yapmıyorlar diye sıkıntılarını ifade ediyorlar. Çocuk ve gençlerin çoğunu televizyon ve bilgisayar başından ayırmak mesele oluyor. Film, müzik, bilgisayar oyunu, arkadaşlar, spor vb. ders ve diğer sorumluluklara odaklanmayı engelliyor. Anne-babalar çocuklarının kendileriyle konuşmadığından, onları tanıyamadıklarından yakınıyorlar.

 

Ya çocuk ve gençler ne düşünüyorlar? Gerçekten onlardan beklenen bu kadar basit mi? Çocuk ve gençler sorumluluklarının bilincinde değiller mi?

 

Aslında bilinçli anne-babalar çocuklarıyla konuşabilseler hemen hepsinin sorumluluklarının bilincinde olduklarını, yapmaları gerekenler konusunda kendileri gibi düşündüğünü görecekler. Onların aslında ne kadar sorumluluklarının bilincinde olduğunu vatan, millet ve aile sevgisiyle dolu olduklarını onlarla konuşurken görüyoruz. Fakat maalesef çoğu sanki bir maske takmış; bir direnç içindeler. Bir şey söylendiğinde başta savunmaya geçiyorlar. Boş vermişlik havası içindeler. "Anne-babam sürekli benden bir şeyler yapmamı ya ders çalışmamı, ya odamı toplamamı ya da kendilerine yardım etmemi istiyor, çok ısrar ediyorlar, canım istemiyor, sıkılıyorum; beni kimse dinlemiyor, konuşsam hemen nasihate başlıyor" diyen öğrenciler çoğunlukta.

 

Profesyonel bir ortamda biraz daha dinleyip derin duyguları paylaşıldığında ve kaygıları bazı ölçeklerle ölçüldüğünde görülüyor ki büyük bir kaygı içindeler. Çoğu gelecek kaygısı taşıyor. Kendisini yetersiz görüyor. Ne kadar çalışsa da yeterli olmayacağını düşünüyor. Çalışamamaktan, dikkatini öğretmene veya ders çalışmaya veremediğinden yakınıyor. Çoğunda öğrenilmiş çaresizlik var. Gençlerimiz ve çocuklarımız geçirdikleri streslerin ve travmaların da etkisiyle eksikliklerini nasıl telafi edeceklerini, zamanlarını nasıl yöneteceklerini, kendilerini nasıl programlayacaklarını ve duygusal sorunlarıyla nasıl baş edeceklerini bilemedikleri için kendilerini derslerine veremiyorlar. Bilgisayar, televizyon, eğlence aslında hepsi birer kaçış.

 

Gençleri sadece gelecekle ilgili motive ettiğimizde gençler daha kaygılı oluyor. Halbuki onlarla geçmişi de konuşmak gerekiyor. Hayata geçirebilecek bilgiler öğrendiklerinde, olumlu konuşulduğunda, takdir edildiklerinde daha mutlu oluyorlar. Öğrenecekleri bilgileri neden öğrenmeleri gerektiğini öğrendiklerinde daha istekli oluyorlar. Sadece ileride iyi para kazanması, çok iyi bir mesleği olması şeklinde motive edilen genç, o hedefe götürecek süreçlerle ilgili bir bilgisi, motivasyonu olmadığı takdirde sıkılıyor. Hedefe ulaşmak da uzak ve zor gelince kısırdöngü içine giriyor. Kendisini değerli görmüyor. Anne-babasına karşı çıkan birçok çocuk ve genç onlara layık bir evlat olmadığını da düşünüyor. Kimisi öfkeyle karışık bir suçluluk duygusu içinde. Anne-baba da uygun şekilde davranmadığında kısırdöngüler devam ediyor. Önlerine gerçekçi hedefler konulduğunda dersler dışında çok yönlü gelişimlerine yardımcı olup enerjilerini uygun şekilde kanalize etmeleri sağlanıp kaygıları azaltıldığında ise kısırdöngü kırılıyor ve çoğu kendilerini çok etkili bir şekilde o hedefe kilitleyebiliyorlar.

 

 

Kaygı nasıl azaltılabilir?

 

Onlarla sadece ders ve sınavlar hakkında konuşmayın.

 

Yaşadıklarınızdan ve duygularınızdan bahsedin, onları ilgiyle dinleyin.

 

Gelecek hakkında güzel düşünmesini sağlayın ve örnek olun.

 

Onlarla müstakil, bire bir zaman geçirin.

 

Manevî gelişimlerine daha çok önem verin.

 

Sorularına cevaplar bulmaları için yardıma hazır olduğunuzu gösterin.