Televizyonun, hayatımızın önemli bir parçası haline geldiği bir gerçektir. Ülkemizde her 100 aileden 98'inin oturma odasında bir televizyon vardır.

Yetişkinler, günlerinin en az 2-3 saatini televizyon karşısında geçiriyor. Bu oran gençler ve çocuklarda daha da artıyor. Bir çocuğun günde ortalama 3 saat TV izlediğini düşünürsek, bu yılda 1.100 saat eder. Bu zaman dilimi, insan ömrüne göre hesaplanacak olursa, 70 yaşına ulaşmış bir kimse, ömrünün 7-10 yılını televizyon başında geçiriyor demektir.

Çocuklar neleri izliyor?

İlköğretim öğrencilerinin büyük çoğunluğunun, en çok şiddet içerikli yerli/yabancı dizileri, en az çocuk programlarını izledikleri belirlenmiştir. Yapılan araştırmalar, şiddet içerikli programları izleyen çocukların daha yüksek oranda fiziksel şiddete başvurduklarını ve fiziksel şiddeti bir çözüm yolu olarak benimsediklerini göstermiştir.

Son yıllarda, okullarda şiddet olaylarının hızla artmasında dizi ve programların etkisi en önemli sebeptir. Öğretmenler sık sık çocukların birbirlerine karşı hoşgörüsüz, bencil, sevgisiz ve rekabetçi olduklarından şikayet ediyorlar. Çocuklar aralarındaki en küçük bir anlaşmazlığı bile fiziksel şiddet kullanarak, birbirlerini tehdit ederek, gruptan dışlayarak ya da alay ederek çözmeye çalışıyorlar.

Şiddet en iyi TV'den öğrenilir!

Zaman zaman gazetelerde okuduğumuz "11 yaşındaki çocuk arkadaşını vurdu", "televizyondan etkilenen 8 yaşındaki bir ilkokul öğrencisi kendini gravatla gardıroba astı", "liseli öğrenciler birbirlerini bıçakladı" gibi haberler çocuk ve gençler arasında yayılan şiddetin boyutunu gözler önüne sermektedir.

Gençler şiddet uygulayıcısı "kahraman"ı örnek alıyor

Şiddet üzerine yapılan birçok araştırma çocukların şiddeti taklit ettiklerini göstermektedir. Ailece, beğenerek izlediğimiz pek çok dizide şiddet kimi zaman açık, kimi zaman gizli ve ince bir şekilde verilmektedir. Pek çok dizi karakteri, şiddeti tek problem çözme yöntemi olarak kullanmakta, saldırganlık ödüllendirilmekte, gücün gereği olarak sunulmaktadır. Şiddet uygulayan karakterler haklı, sempatik, sihirli, doğaüstü güçlere sahip ve aslında iyi kalpli karakterler olarak yansıtılıyor.

Acı ve şiddet insanları duyarsızlaştırıyor

Ekranlarda sürekli kan, gözyaşı ve şiddet gören insanlar, bir müddet sonra kendi yakınlarında cereyan eden acılara karşı duyarsızlaşıyorlar. Televizyon, gerçeği bir film gibi algılamamıza neden oluyor. Vurulmuş bir bebek görüntüsünü ya da tankların üzerine yürüyen çocuk görüntüsünü bir Hollywood filmi izler rahatlığında seyredebiliyoruz. Çünkü daha önce bu tür görüntüleri, filmlerde defalarca görmüştük. İnsanların acı ve dramları şova dönüştürülüyor. Bu programları izleyenler, bir süre sonra komşusunun dramına.

TV'lerde pek çok yanlış davranış biçimi öğretiliyor

Her ne kadar TV yetişkinler için bir eğlence aracı olsa da, çocuk ve gençler için eğlencenin ötesinde bir anlam taşır. Televizyon, çocuk ve genç için gerçek dünyaya açılan bir pencere, kolayca bulamadıkları bilgileri edindikleri bir kaynak görevi de görür. Peki ailece izlediğimiz en popüler dizi ve programlarda karakterler, diyaloglar, tema ve hikayenin gidişi gençlere ne tür mesajlar veriyor?

Mesela, pek çok popüler dizide karşı cinsle nasıl konuşulacağına dair örnek söz ve davranışlar yer almakta, kadın-erkek ilişkileri özgürlükçü, risk almaya açık, romantizm ve cinsel odaklı işlenmektedir. Güzel kadınlar ve zengin erkekler, büyülü bir aşkın atmosferinde, her türlü ahlâki değeri yok sayarak bir araya gelmekte, evlilik dışı ilişkiler bu atmosferde olağan görülmektedir.

Kimi gençlik dizilerinde gençler otoriteye başkaldırmaya özendirilmektedir. Hedefe ulaşmak için her yolun mubah sayılması, lüks, boşanma, serserilik gibi konular pek çok dizinin temasını oluşturmaktadır.

Geleneksel değerler, bunu temsil eden karakterler alay konusu oluyor.

Dizi ve haber programlarını izleyerek, suç tekniklerini öğrenmek mümkün. Bir evin kapısı gizlice nasıl açılır, başkasının kredi kart bilgileri nasıl elde edilir, çanta nasıl kapıp kaçılır gibi. Bazı hukukçular 5 yaşından itibaren televizyon izleyen çocukların 15 yaşına geldiklerinde, 18 bin saldırı, cinsel taciz ve işkence yolu öğrendiklerini belirtmektedir.

Dizilerde cinsiyetlerin rol tanımları

Kimi dizilerde de kadın özgürlükçü, hırslı, başına buyruk, erkekler ise maço gibi görünmeye çalışsa da aslında zayıf, biraz da aptal olarak da işlenebilmektedir. Bazılarında da kadınlar zayıf, pasif, en büyük amacı erkeği elde etmek olan, kurtarılmayı bekleyen taraf, erkekler ise saldırgan, yarışmacı, güçlü, sürekli hizmet talep eden taraf olarak gösterilmektedir.

Geleneksel değerleri benimsemiş karakterler eğitimsiz gösterilirken, eğitimli ve karizmatik karakterler Batılı değerleri benimsemektedir.

Aynı şekilde, dizilerde yer alan mesajlarda, kadın ve erkekler akıl ve vicdanlarıyla değil, duyguları, tutkuları ve hırsları ile karar almaktalar.

Aşırı TV izleyenler gerçek dünyayı da "film" gibi algılıyor

Kişiliklerini şekillendirmeye çalışan gençler, dikdörtgen bir kutu içerisinde gördükleri yetişkinlerin ve başka insanların hayatlarını gerçek olarak algılayabilmekte ve onlar gibi yaşama arzusu duyabilmektedir. Örneğin, sürekli ekranlarda zenginlerin abartılı yaşam tarzını gören gençler, bu yaşamlara özenmektedir. Dizilerde orta sınıf bir aile bile, gerçek hayattaki orta sınıf bir aileden, çok daha zengin ve refah içinde tanımlanmaktadır. Karakterler hırsları veya duyguları uğruna her türlü riski kolayca almaktadır. Televizyonda duygusal ve fiziksel birliktelikler hep evli olmayan çiftler arasında cereyan etmektedir. Günde en az 3-4 saatini bu tür yaşamları izleyerek geçiren insanlar, bir müddet sonra gerçek hayatı bu şekilde algılayabilmekteler.

TV gizli kalmış duyguları açığa çıkarıyor

Televizyon, psikolojik bir uyaran görevi görerek, gizli kalmış ve henüz uyarılmamış duyguları açığa çıkarmaktadır. Çok küçük yaşlardan itibaren sürekli yetişkin yaşantısına ait görüntüleri gören çocuklar, daha erken bir yaşta ergenliğe girmekte, cinsel olarak daha erken olgunlaşmaktadır. Bazı dizilerde çocuk karakterlerin nasıl flört ettiklerini izleyen çocuklar, sınıf arkadaşlarına aynı şekilde yaklaşabilmekte, erken yaşlardan itibaren kız-erkek arkadaş edinebilme telaşına düşmektedir.

TV, kadın ve çocukları tüketim çılgınlığına sürüklüyor

Tüketime yönelik birçok ürünün tanıtımı, artık sadece reklâmlarda değil, pek çok programın içinde yer almaktadır. Sadece dizilerde, özellikle kadın ve çocukları hedef alarak daha fazla tüketmeleri için, yüzlerce mesaj gönderilmektedir. Her gün izlediğimiz bu programlar suni ihtiyaçlar yaratmaktadır. Pek çok dizide çocuk ve gençler sigara, alkol kullanmaya özendirilirken, kadınlar daha fazla güzellik malzemesi kullanmaya teşvik edilmektedir.

Ayrıca hepimizin de bildiği ve tanık olduğu gibi, reklamlar, kısa süreli ve hareketli oldukları için 6-7 aylık bebekleri bile cezbetmektedir. Bu da henüz taze çocuk beyinlerin tüketim arzusu ve marka istekleri ile dolmasına neden olmaktadır. Reklâm Yaratıcıları Derneği'nin düzenlediği konferansta sunulan bir bildiride, çocukların ailelerin satın aldığı ürün ve markaların % 67'sinde etkili olduğu belirtilmiştir.

Çocukların anne babaları ile ilişkileri bozuluyor

Televizyonda hem modern ve bakımlı hem de çocuğunun ihtiyaçları ile yakından ilgilenen anne modelini gören çocuklar, neden kendi annelerin de bu kadar bakımlı olmadığını ya da neden onların da sofralarında 4-5 çeşit yemek olmadığını sorguluyorlar. Çocuklar, dizilerdeki çocuk karakterlerden etkilenerek, babalarından bütçelerini aşan ürünler istiyorlar. Dizilerle, bu talepleri yerine getiremeyen ebeveynlerin suçluluk duyması sağlanmaya çalışılıyor. Bazı dizilerde ise ailenin sahip olduğu geleneksel değerler, gencin önünde bir engelmiş gibi lanse edilmektedir. Genç mutsuzdur ya da kötü yola düşmüştür; çünkü ebeveyni onu anlamamıştır.

Televizyon, kelime hazinemizi daraltıyor

Programlarda, Türkçe yanlış, kötü, yabancı özentili ve kısır bir şekilde kullanılmaktadır. İnsanoğlunun binlerce yıllık dostu olan kitap, televizyon karşısında fazla direnememekte, gençler kitap okumak yerine televizyon izlemeyi tercih etmektedir. Oysa kitap okumak dikkat yoğunluğu ve düşünmeyi gerektiren bir eylemdir.

Okumak zihinsel kapasiteyi geliştirirken, televizyon kitapta sayfalar dolusu anlatılan bir olayı saniyelik bir görüntüye indirgemektedir. Televizyonun bu hazırcı ve zihni kullanmayı gerektirmeyen özelliği, düşünmeyen, rahatına düşkün, yüzeysel bilgilerle donanmış bir neslin yetişmesine neden oluyor.

Televizyonun zararlarından nasıl kurtulabiliriz?

1)       Ailelere düşen, öncelikle çocuğu televizyon karşısında yalnız ve savunmasız bir biçimde bırakmamaktır. İzlediği programları mümkün olduğunca birlikte seyredin. Zaman zaman onunla konuşarak zararlı gördüğünüz konularda yorum yapın, "Bu çocuğun arkadaşına vurması çok yanlış değil mi? Konuşarak da problemini çözebilirdi" gibi.

2)       Çocuğunuzun her programı izlemesine izin vermeyin.

3)       Çocuğunuza model olun, siz de programlar konusunda seçici davranın.

4)       Çocuğunuzu televizyon izlemek yerine, kitap okumaya yönlendirin.

5)       Çocuğunuzun odasına ve kendi yatak odanıza asla televizyon koymayın. Televizyon, oturma odasında ve merkezi olmayan bir yere konulmalıdır.

6)       Zararlı gördüğünüz yayınları RTÜK'e bildirin. (Alo RTÜK hattı No: 178)

Çocuk ve gençlik dizilerinin analizi

Sihirli Annem: Dizinin bütün sahnelerinde mutlaka olmadık bir sihirle olmadık bir şeyi anında yerine getiren sihirli insanlar, gerçek hayata ait genel geçer kuralları sihirle karıştırmaya çok müsait olan çocukları hayata karşı yabancılaştırıyorlar. Çocuklar, çalışarak kazanma yerine ütopik bir takım sihir dolu hayallere yönlendiriliyor.

Sihir yapan bütün insanlar bazı insanları "yağcı, yalancı" gibi sıfatlarla isimlendirerek, insanların özel hayatlarını sihirli küreleriyle "dikizleyebiliyorlar." Böylece de çocuklara 'sizler de birbirlerinizin özel hayatlarını araştırabilir, aile sırlarınızı öğrenebilmek için her yolu deneyebilirsiniz' mesajı gönderiliyor.

Her bölümde mutlaka alkol kullanımına yönelik gizli açık yönlendirme bulmak mümkün.

Dizideki büyükanne Dudu, kocasını köpek yaptıktan sonra başka erkeklerle "flört" yapabiliyor. Dizide güvensizlik, yalan, kandırma, iftira konuları eksik olmuyor.

Dizideki kahramanlar Yunan mitolojilerindeki "tanrı"lar gibi lanse ediliyor.

Hayat Bilgisi : Lise öğrencileri yılbaşı kutlamalarını dansöz eşliğinde yapıyor. Böyle bir partide içki kullanımının çok normal olduğu imajı veriliyor.

Ailelere alkol aldıktan sonra daha samimi bir ortamda itiraflar yapılabileceğini öğretiyor Hayat Bilgisi... Gençler "her anlamda" "özgür" olmalı telkinleri... Büyüklere, arkadaşlara yalan nasıl söylenir dersleri... Vasıfsız, aidiyetsiz, içi dolmamış "ilişkiler ağı" diziden yansıyanlar. "Lakapları" ile konuşan bir gençlik...

Garip kasıntıları ve konuşmasıyla dikkat çeken ve sürekli negatif enerji yayan bir din dersi öğretmeni.

Avrupa Yakası: Avrupa Yakası isimli dizide oynayan bir karakterin, "Kal geldi", "Oldu gözlerim doldu", "Oha falan oldum" hatta bunun daha seviyesizcesi "Çüş falan oldum" gibi kullandığı ifadeler bugün çoluk-çocuk herkesin ağzında. Bu durum özellikle çocuklarımızın dil gelişimini olumsuz yönde etkiliyor ve argo kültürü televizyonlar vasıtasıyla geniş kitlelere süratle yayılıyor.