Çoğu gençlerimizin kimlik sorunu yaşadıkları ve inançlarının zayıfladığı atlanmayacak önemli bir olgu. Çocuklarımızın bomboş bir kafayla, güncel kültüre kapılıp gittikleri de ayrı bir gerçek. Bu duruma sebep, çocuklarımıza daha küçücükten dinî ve ahlâkî değerlerimizi aktarmadaki eksiklerimiz ve ihmallerimizdir.

Onları büyütürken bazen; "Şimdi bir sürü emir ve yasakla baskı yapmayalım, serbest yetişsinler. Büyüyünce onlar doğruyu bulur muhakkak" dedik. Bazen de; "O daha çok küçük, dinden, imandan ne anlar, ahlâktan ne anlar. O sadece derslerini çalışsın, sınavlarında başarılı olsun. Şimdi yarışı kazanma zamanı" dedik. Ama öyle olmadı ve her iki halde de yanıldık.

Bizim çocuklarımıza vermediğimiz dinî, ahlâkî, kültürel değerlerimizin bilgileri yerine; çevrede uçuşan, serbestçe dolaşan, sokakta, çarşıda, sinemada, evdeki ekranda önlerine çıkan her türlü ahlâk dışı şeyler; değersizlikler, zıtlıklar ve aykırılıklar onların davranışlarına, düşüncelerine, hayallerine yerleşti, çocuklarımız hepsini benimsedi. Çünkü çocukların aileleri tarafından ihmal edilen, boş bırakılan maneviyat ihtiyaçlarını; uluorta bir şekilde toplum doldurmakta.    Biz bu geçekten habersizdik önceleri. Hiç fark etmedik, taa ki çocuklarımız ergen olup karşımıza; beklemediğimiz düşünce ve davranışlarla dikilene kadar. Bugün, birçok gencimiz ahlâkî bakımdan geldiği nokta ile bizi üzmekle beraber çocuklarımız için yapılacak şeyler bitmiş değildir. Unutmayalım ki onlar bizim halâ yavrularımızdır. Hal ve hareketleriyle bizi incitseler de sevgi ve şefkatle bağrımıza basmaktan, hatalarını affetmekten geri durmamak ebeveyn olarak bizim görevimizdir. Bunun için yanlışlarını emirlerle değil, güzel konuşmalar ve ricalarla düzeltme yolunu seçelim. Hemen sonuç alacağız beklentisine girmeden sabırla ve hoş görü ile ilişki kurmak da bugünkü görevimiz. Çünkü çocuklarımızın kolaylıkla terbiye aldıkları dünün 'küçük yaş dönemini' ihmallerimizle kaçırdık. Artık çocuk eğitiminin temel amacı; 'bilgide ve ahlâkta' çocukların yeterli ve dengeli donanım almalarını sağlamak olduğu konusunu iyice anlayıp uygulamaya koymamız şarttır. Ayrıca çocuklarımızın eğitimini zararlı dış etkenlerden koruyan tedbirlerin her alanda alınması önemle gerekmektedir.

Hz. Peygamberimizin buyurduğu gibi; "Hiçbir baba çocuğuna güzel terbiyeden daha değerli bir miras bırakamaz" ve "İlim talep etmek her Müslüman'a farzdır". Bu anlamlı sözlerden sonra şu temenniyi yapmak yerinde olacak: "Çocuklarının güzel amelleri yüzünden cennet makamları kazanan ebeveynlerden olmak hepimize nasip olsun, inşallah". 

 

Acaba biz milletçe nereye gidiyoruz?

"Ben öğretmen emeklisiyim. Çocuklarıma, çevredeki gençlere baktığım zaman çok kaygılar yaşıyorum. Bu kaygılarımda ne kadar haklı olduğumu geçenlerde yaşadığım şu olay da kanıtladı:

Bazı ihtiyaçlarımı almak için uzak bir mesafeye gitmiş, geri dönmek için de otobüse binmiştim. Otobüs doluydu ve oruçluydum.

İçimden defalarca; 'Allah'ım biri yerini verse de otursam' diye geçiriyordum ki, birden düzgün giyimli bir delikanlı, kibar tavırla yerinden doğrulup kalktı. Küçük sesle 'şükürler olsun' dedim ve delikanlının boşalttığı koltuğa oturmaya yeltendim. Ama hayret veren bir şey oldu; delikanlı gergin bir yüzle 'size değil, şu hanımefendiye' dedi. Yanımdan bir genç kız hoyratça sıyrıldı, şımarık bir eda ile boş yere oturup, hemen de ayak ayak üstüne attı. Sözde 'hanımefendi', ağzındaki sakızı çiğnemeye devam ederek, yanımdaki, teşekkür borçlu olduğu delikanlıya döndü; 'Çok mersi, çok yorulmuştum.' dedi.

Yorgunluğuma eklenen sıkıntıyla kan-ter içinde kalmıştım. Dakikalar uzadıkça uzadı. Eve nasıl geldiğimi, iftarı nasıl ettiğimi bilmiyorum. Ancak, orucumu açarken ağlayarak uzun uzun çocuklarım ve gençlerimiz için dua ederek Allah'ın (cc) Ramazan ayı hürmetine onları doğru yola iletmesini istedim.

Fakat gençlerimizin bu denli kimliklerini unutmalarını, inançlarının zayıflamasını anlayamıyorum. Ben ki dünün eğitmeniyim!...

Acaba biz milletçe bir hata mı yapmaktayız?"