Bu eğilimin giderek artmasındaki ilk sebep özellikle büyük şehirlerde çocukların akranlarıyla beraber olma ihtiyacını karşılama isteği olarak gösteriliyor. Annelerin kendilerini yetersiz hissedip çocuklarını daha profesyonel olan öğretmenlere emanet etme düşüncesinin yanında daha bağımsız hareket edebilme gayesi de yuvalara rağbeti artırıyor. Hatta, çocuğunu yuvaya gönderemeyen anneler bunu bir eksiklik olarak kabul edebiliyor. Eğitimci-yazar Seyhan Büyükcoşkun ise, annelerin biraz gayret ve dikkatle günlük hayatın içinde çocuklarını herhangi bir yuvada verilen eğitimden daha fazlası ile donatabileceklerini söylüyor. "Anneler, kendilerini küçük görmesin, ne biliyorum ki ne öğreteyim, diye düşünmesin." diyen Büyükcoşkun, yuvaya giden çocukların gerçek hayat sahnelerinden mahrum kaldığını ifade ediyor.

Büyükcoşkun, anaokulundaki, daha önceden kurgulanmış, çocuğu yönlendiren, onun arzu ve merakları hesaba katılmadan kurulan, dinlenme zamanının bile belli olduğu zaman dilimlerine nazaran, evde, sokakta, çarşıda, anne, komşular ve akrabalarla geçirdiği sürprizlerle dolu gerçek zamanın daha önemli ve çocuğu geliştirici olduğunu düşünüyor. Güçlü bir öğrenme dönemi olan 3-6 yaş arasının insan hayatında çok önemli olduğuna dikkat çeken Büyükcoşkun'a göre, hayata dair her şeyin ilk nüveleri bu yaşlarda öğreniliyor. Çocuk, dilini, deyişlerini, masallarını, âdetlerini, örfünü, alışverişi annesi veya en yakınında bulunanlardan görüyor. Mesai yapar gibi yuvada geçirdiği 8 saat geri verilince, çocuk sürekli yetişkinleri izleyip model alıyor, kültürel kodları ediniyor. Çocuğunu yuvaya gönderen anne ise onun bu gerçek bilgilerden mahrum olmasına sebebiyet veriyor. Annesiyle pazara giden çocuk, almayı, vermeyi, tartmayı, seçmeyi öğreniyor. Oysa ilkokula gelip de hangi mevsimde hangi sebzenin-meyvenin yetiştiğini bilmeyen çocuklar var. Yuvaya giden çocuk, annenin gündelik faaliyetleri düzenlemesini izlemekten de mahrum kalıyor.

Çocuğun, daha fazla sorumluluk ve daha az bakım verilerek kolaylıkla evin içinde katılan bazen katıştıran bir varlığa dönüşebileceğini belirten Seyhan Büyükcoşkun, anne biraz özenli olursa kabiliyetlerinin daha fazla gelişeceğini ifade ediyor. Çocuk eğitiminde küçük bilgilerin çok önemli olduğunun altını çizen Seyhan Büyükcoşkun, annelerin kendilerini yetersiz hissetmesinin doğru olmadığını düşünüyor. Büyükcoşkun şöyle konuşuyor:

"Ekmeğe gönderdiğiniz zaman yaptığı alışveriş, ona 1. sınıfta bir yıl boyunca kazandırılmaya çalışılan sayı ve hesap bilgisinden fazlasını kazandıracaktır. Anaokulunda verilmeye çalışılan eğitim, gündelik hayatın içinde zaten karışık halde öğreniliyor. Burada annenin yüreğini katması önem kazanıyor. Böyle olursa çocuğa yuvada kazandırılacak olandan çok daha fazlası yuvaya gitmeden de rahatça verilebilir."

Çocuklu arkadaşlarınızla daha sık görüşün

Çocuklar 3 yaşından itibaren akran oyun arkadaşı ister. Bu durumda annelerin öncelik sıralaması yapması gerekiyor. Akranı olan arkadaşlarla görüşerek bu mesele halledilebilir.

Varsa aile büyüklerine ve akrabalara gidilebilir. Çocuğunu yuvaya gönderenler anneannesi, babaannesi olmayanlar değil, profesyonel bakım almak ve rahatça arkadaşlarına gitmek isteyenlerdir. Aslında çocuğu kuruma göndermese, beraberinde götürecek, çocuk yetişkinlerle oturmayı, kalkmayı, farklı konuşmalarını, ikramlarını, sofra düzenlerini, şekeri avuçlamaması gerektiğini öğrenecektir.