Yarıyıl tatili bitti. Milyonlarca öğrenci ikinci ve daha zorlu bir eğitim maratonuna başlıyor. İlk yarı sonunda bazı çocuklar başarılarıyla hem kendileri mutlu oldu, hem de ailelerini memnun eden sonuçlar getirdiler. Bazılarının da başarısızlığı hem kendilerini hem de ailelerini üzdü.

Aileleri en çok üzen ve düşündüren öğrenciler belli bir potansiyeli olduğu halde yeteri kadar derse motive olamayan ya da sınav kaygısı sebebiyle başarısız olan öğrenciler. Bu öğrencilerin bir kısmı mükemmeliyetçi olduklarından başarısızlıklarını zihinlerinde çok büyütüyorlar. Bu da öğrenmede kilitlenmeye yol açıyor. Başka stres kaynakları ile de birleşince durum iyice vahim bir hal alıyor.

Öğrenciler potansiyellerinin farkında değil mi?

Tam tersine, yukarıda anlattığımız öğrenciler aslında farkındalar fakat hedeflerini çok yüksek tutuyorlar ve henüz zaman yönetimini iyi bilemediklerinden birçok konuda iyi olmak isterken ilgileri dağılıyor. Diğer taraftan yeteri kadar emek sarf etmediklerinden iyi anladıkları konuda pratik eksikliği sebebiyle başarısız oluyorlar. Başarısızlığın nedeni ise bu duruma takılıp genelleme yapmaları, daha sonra çalıştıkları halde yüksek kaygıdan yapamamaları.

Neden başarısız oldukları konulara takılıp kalıyorlar?

Mükemmeliyetçilik, yaşanan stresler sebebiyle bazı kişilerde detaycılığa ve takıntılara yol açıyor. Takıntılar da bazı kişilerde kendi olumlu yönlerini ve eksik taraflarını değerlendirirken genelleme yapmaya sebep oluyor. Kişi nerede hata yaptığını bazen hatırlayarak toparlasa da yanlış yargılara da ulaşabiliyor. İşte, bunlardan birkaç örnek:

- Ben matematikte başarılı değilim!

- Kompozisyonum kötü!

- Derste dikkatim çabuk dağılıyor, çok çabuk sıkılıyorum!

- Başarısızım, aileme layık bir evlat değilim!

Bu şekildeki kaygıların temelinde dikkat edilecek olursa hep çok iyi yapma isteği oluyor. Kişi başarısız olacağına inanınca da yeni konuları öğrenirken dikkatini toparlayamıyor.

Peki buna yol açan kişisel durumlar neler? Bu durumda hem kişinin bireysel özellikleri hem de anne-baba tutumları etkilidir.

Anne-babaların tavrı nasıl?

Çoğu ebeveyn mükemmeliyetçidir.

Kişilik ve karakter eğitiminden çok başarıya odaklanmışlardır.

Kendileri "başarmış" anne-babalar çocuklarının da başarılı abi ve ablalarına benzemesini istiyor.

Başarıya aşırı önem veren ailelerin çocukları başarılı mı?

Gerçekten bu tarz ailelerde öğrenci başarısı daha yüksek. Ancak bazı istisnaları da yok değil. Performansın ortaya çıkmasında anne-babanın tutumları ile çocuğun durumu, kişilik özellikleri, geçirdiği ruhi, biyolojik aşamalar, hastalıklar belirleyici olabiliyor. Anaokuluna başlarken, ilköğretime ve liseye başlarken, seviye tespit sınavları ve ÖSS hazırlığı sırasında, dershaneye başlamada, çocuğun hem yeni ortama alışmaya çalışması, arkadaş seçimi, öğretmenleri tanımaya çalışması, ortamı müfredatı anlamaya çalışması, öğrencinin kendi kendisinden beklentilerinin yüksek olması ile kaygı daha da yüksek oluyor.

Bir de buna ilaveten o sıralarda öğrencinin ailesinde ve çevresinde ölüm, hastalık, göç gibi bazı sıkıntılar yaşanmışsa öğrenci stres yönetiminde zorlanıyor.

Aile nasıl davranmalı?

Aile, çocuğun yapamadıkları kadar yapabildiklerini görmesini sağlamalı.

Başarılı olduğu konularda takdir etmeli.

Eksiklerini genelleme yapmadan gerçekçi olarak değerlendirmeli.

Başarısız olduğu konuda destek alması için yol göstermeli.

Öğrenciyi dinleyerek problemlerini sesli düşünürken çözmesinde destek olmalı. Okul ders ve rehber öğretmenleri ile irtibata geçerek yeteneklerine uygun bir hedef sahibi olmasına yardımcı olunmalı.