Bir baba, oğlu hakkında şöyle diyordu: "Onunla iletişim kurmak imkansız. 14 yaşına girdiği günden beri her şeyi en iyi o biliyor.

Bizi kesinlikle dinlemiyor." Bir anne ise 20 yaşındaki oğlu için benzerini söylüyor: "O kadar başına buyruk ki." Birçok genç de anne-babası için aynı şeyi söylüyor: "Annem beni kesinlikle anlamıyor." "Babam mı, nato kafa, nato mermer. Sabit fikirlinin tekidir o!" Çocuklar, anne-babalarıyla ya da anne-babaları çocukları ile nasıl anlaşabilir?

Anlaşmazlığın kaynağında binlerce farklı neden olabilir. Bu nedenlerden bir tanesi de, taraflardan birinin diğer tarafa isteğini emir ya da tavsiye olarak iletmesidir. Bir kayaya emrederseniz ya da tavsiyede bulunursanız ne olur, kaya hiçbir şey yapmaz. Kafalarındaki paradigmaları/olayları anlama sistemleri, o kadar sertleşmiş ki bu paradigmalar birer kaya gibi. Bu kayalaşmış paradigmaları nasıl harekete geçirebiliriz peki?

İnsanlar, kendileri istemedikçe tavsiye almayı sevmiyorlar. Emredilmekten de hoşlanan insanlar özel bazı durumlar haricinde oldukça az olsa gerek. Peki insanlar tavsiye ya da emirlerin yerine neyi tercih edebilirler? Kendi kendilerine düşünmeyi. Peki insanları ne düşündürür? Acaba sorular düşündürebilir mi?

Çocuklarımıza bizim bakış açımızı anlamaları için sorular yöneltebiliriz. Diyelim ki, kızınız ya da oğlunuz ders çalışmıyor, bol bol televizyon seyrediyor. Seçenekleriniz:

a) Odana git, ders çalış.

b) Televizyon seyretmeyi bırak.

c) Bu dizilerden ne anlıyorsun, bilmem ki.

d) Sınav soruları zaten televizyon dizilerinden gelecekmiş, değil mi?

e) Baban gelsin, o seni televizyon izlerken bulunca yapacağını bilir.

Bunlardan hangisi çocuğu, ders çalışmaya motive eder? Sanırım, hiçbiri. Bunun yerine, çocuğunuza koçluk yapmak çok daha anlamlı olabilir.

-Yarın sınavın var mı?

-Evet var.

-Sınavda başarılı olmak için ne yapmak gerekli sence?

-Tabii ki çalışmam gerekiyor.

-Çalışmak için en uygun zaman, ne zaman?

-Şimdi.

-Sana ders çalışırken kahve ya da çay getirmemi ister misin?

Oğlunuz dedi ki:

-Baba, harika bir spor ayakkabı çıkmış. Onu almak için para verir misin?

-Tabii oğlum, neden olmasın. Önce birlikte bütçemizi gözden geçirmeye ne dersin?

-Olur.

-Bak ben ayda 2 bin YTL kazanıyorum. Bunun 500 YTL'si kiraya gidiyor. 500 YTL de mutfak masrafına. 200 YTL'si telefon, elektrik, su parasına. 200 YTL de ulaşıma gidiyor. 200 YTL sana ve kardeşine harçlık veriyoruz. 300 YTL de taksitlere gidiyor. Ne kaldı geriye.

-100 YTL kaldı baba.

-Sence o 100 YTL'yi ne olur ne olmaz, öngörülmedik bir ihtiyaç olur diye tutalım mı, aniden mesela annen gece hastalansa taksiyle hastaneye gitmek gerekebilir, para lazım olur. Ya da istersen ayakkabıyı alalım.

-Yok, baba vazgeçtim. Zaten spor ayakkabım çok sağlam.

-Oğlum, yine de o ayakkabıyı almanın bir formülü olabilir, nedir o?

-Ek gelir baba. Ya senin maaşına zam yapacaklar ya da okuldan sonra ben bir kitapçıda filan çalışacağım. Öyle bir şey. Ek gelir olmadan lüks ihtiyaçlarımızı karşılayamayız.

Aynı örnek çocuklar tarafından anne-babaya da yapılabilir. Farkına varmamız gereken en önemli şeylerden biri de, bizim bakış açımızın en doğru bakış açısı olmak zorunda olmadığı. Eğer birlikte bir sorgulama sürecine girecek olursak, sonunda her iki tarafın da hayal etmediği sonuçlara ulaşma fikrini karşılamalıyız. Ne zaman bir tavsiyede bulunmaya karar verirseniz, eğer karşı taraf bunu sormuyorsa tavsiyede bulunmaktan vazgeçebilirsiniz.