Eskiden, sınıfta sakız çiğnemek, gürültü yapmak, koridorlarda koşmak, derse geç girmek gibi durumlar okullarda önemli problemler başlığı altında sıralanırken, günümüzde sigara, alkol kullanımı, okulda gruplar arasında çıkan ve büyüyen kavgaların öne çıkması düşündürücüdür. Bu durum kendimizi sorgulamamız gerektiğine bir işarettir.

Günümüzde karşılaştığımız ciddi sıkıntılar karşısında, geçmişte önemli olarak görülen problemler, bugünün ciddi problemleri sıralamasında kendilerine neredeyse yer bulamamaktadır. Bu durum, gençlerimize ve çocuklarımıza ahlaki değerlerin kazandırılmasında sıkıntılar olduğunu düşündürmektedir. Bu sorunla ilgili olarak, günümüzde çevrenin geçmişe göre çok daha farklı olduğunu söyleyebiliriz, internet ve televizyonun toplum üzerinde birçok etkisi olduğunu ve ailelerin etkililiğini azalttığını ifade edebiliriz, şimdiki çocukların ve gençlerin yetiştirilmesinin ve eğitiminin eskiye oranla daha zor olduğunu düşünebiliriz, hatta bizleri engelleyici nitelikte onlarca haklı sebep sıralayabiliriz; ancak bunlar karşısında elimiz kolumuz bağlı olarak oturamayız. Hiçbir gerekçe, bir kenara çekilerek çaresizce beklemek için yeterli bir gerekçe olmamalıdır. Elimizden geleni yapmalı, tohumlarımızı ekmeli, sulamalı ve belli bir zaman geçtikten sonra meyvelerimizi beklemeliyiz. Pes etmeksizin özveriyle iyi nesiller yetiştirmek için çaba göstermeliyiz.

Ailelerin zaman zaman gerginlik, stres, umutsuzluk yaşaması doğaldır ve çocuk yetiştirme sürecinin bir parçası olarak kabul edilmelidir. Zaten yaşamın kendisi de böyle değil midir? Bir gün her şey istediğimiz gibi giderken, bir başka gün ciddi sıkıntılar yaşayabiliriz. Bu durum, çocuklarımızla olan ilişkilerimiz için de geçerlidir.

Çocuklarımız büyüdükçe, onlar üzerindeki etkimiz azalır ve değerlerimizi kabul ettirmemiz zorlaşır. Ancak şunun bilincinde olmalıyız: Beyin sürekli fotoğraflar çekmekte ve bu fotoğraflar çocuklarımızın zihinlerinde bir yerlere kaydedilmektedir. Zamanı geldiğinde çocuklarımız ve gençlerimiz bunları kullanacaklardır. Ergenlik dönemlerimizde anne-babalarımızın yaptıklarını eleştirip, bugün bu davranışları yerinde bularak tekrarladığımız olmuyor mu? İşte bunun nedeni, beynimizin geçmişte çekerek kaydettiği fotoğrafları yeri ve zamanı geldiğinde uygulamaya koymasıdır. Bu nedenle çocuklarımızın iyi yetişmesi için çaba gösterdiğimizi düşünürken, eğitimine, okul başarısına özen gösterirken, ahlaki olgunluğa ulaşması için neler yaptığımıza bakmalı, kendi davranışlarımıza dikkat etmeliyiz.

Öz konuşun, örnek olun

Oysa genellikle bizlerin yapmış olduğu ciddi hatalardan biri de çocuklarımızın eğitimini sözel ifadelere dayandırma eğilimimiz olmaktadır. Sözlerin eğitim sürecinde en etkili yöntem olduğuna inanarak sürekli bir şeyler anlatır, eleştirir, nasihatler verir, uyarırız. Bunlardan sonuç alamadığımız, çocuklarımız istediğimiz doğrultuda davranmadıkları zaman ise yine eleştirmeye, uyarmaya devam eder, bu yöntemle her şeyin yoluna girmesini bekleriz. Bizler çocuklarımıza her şeyi anlatmamız gerektiğini, mümkün olan her türlü bilgiyi vermemiz, her türlü ayrıntıyı açıklamamız gerektiğini düşünürüz. Oysa bizim anlattıklarımızla, onların beyinlerine kaydederek uyguladıkları farklı olabilmektedir. Bunun nedeni, çocuklarımızın belli bir süre sonra dikkatlerinin dağılması, hatta konu ilgilerini çekmediyse ilk birkaç dakikadan sonra konsantrasyonlarını kaybetmeleri ve bizim anlattıklarımızı istediğimiz şekilde algılayamayarak konuyu bizim beklediğimiz şekilde değerlendirememeleridir. Bu nedenle ifadelerimiz öz olmalı ve çocuklara örnek olunarak desteklenmelidir.

Biz ailelerin yapmış olduğu en büyük hata, her ektiğimiz tohumun, her yaptığımız sulamanın ertesi günü hasat beklemektir. Diğer bir deyişle, gösterdiğimiz her çabanın karşılığını hemen görmek istemektir. Oysa bir tohumun büyüyerek ağaca dönüşmesi, meyve vermesi yıllar alır. Esen her rüzgârda, düşen her yaprakta, kırılan her dalda pes etmemeliyiz. Umutsuzluğa kapılmamalı, elimizden geleni yapmalı ve sabırlı olmalıyız.

Bu içerik alıntıdır.
Yazar: Yrd. Doç. Dr. Çağla Gür
Kaynak: Zaman